Ortada somut bir ”tehlike” söz konusu olmasa da sosyalizm ve Marksizm gündemde kalmayı sürdürüyor. Geçenlerde Der Spiegel, ”Hayalet geri mi döndü” diye soruyordu. Hayır, sorun henüz ”hayaletin” geri dönmesi değildir. Ama yine de neoliberalizm, kendini Marksizmle, sosyalizmle tarif etmekten vazgeçemiyor. Başka neyle tarif etsin? **** Ama neoliberaller Marksizmle hesaplaşmaya çalışırken, onu kendilerine göre tanımlamaya da […]
Ortada somut bir ”tehlike” söz konusu olmasa da sosyalizm ve Marksizm gündemde kalmayı sürdürüyor. Geçenlerde Der Spiegel, ”Hayalet geri mi döndü” diye soruyordu. Hayır, sorun henüz ”hayaletin” geri dönmesi değildir. Ama yine de neoliberalizm, kendini Marksizmle, sosyalizmle tarif etmekten vazgeçemiyor.
Başka neyle tarif etsin?
****
Ama neoliberaller Marksizmle hesaplaşmaya çalışırken, onu kendilerine göre tanımlamaya da özel bir özen gösteriyorlar. Onların gönüllerindeki sosyalizmi sosyalizm, Marksizmi Marksizm olarak kabul etmek doğrusu çok zordur. Kimileri, artık neoliberal rüzgârlarla yelkenlerini doldurmuş, ”sosyal demokrat” partilerin ölçütleriyle Marksizmi tanımlamaya çabalarken, kimileri de emperyalizm teorisini Marksizm dışına sürmeye çalışıyor.
Kuşkusuz bunlar olacak işler değildir.
Eski Marksistlerimizden Murat Belge , ”Marksist düşünce geleneğine ’emperyalizm’ vurgusu Lenin ‘le gelmişti. (…) Marx ‘ın bu türlü bir takıntısı yoktur. (…) Marx, ulusal ayrımları fazla ciddiye almaz. Ben de benzer bir eğilimdeyimdir” diye yazınca, gülümsemek kaçınılmaz oluyor. Emperyalizm teorisi gerçekten de Lenin tarafından, öncüllerinin bulgularına dayanılarak geliştirilmiştir. Marx’ın kapitalizm tahliline dayanan sağlam bir tez, Marksizmin en önemli gelişme çizgilerinden birisidir. Bugün de Marksistler emperyalizmi günümüzdeki özellikleriyle yeniden değerlendiriyor ve tezlerini geliştiriyorlar. Murat Belge’nin öğütlerine uyup Marksizm dışına çıkarmıyorlar. Belge, sanıyorum emperyalizm olgusunun bizzat emperyalistler tarafından da tanımlandığını ve bu ”gururlu” tanımların Lenin’in tezlerine aykırı düşmediğini biliyordur. Ama şu günlerde ağır basan, galiba AB yandaşlığında somutlanan siyasete uyum sorunudur. ”Yurtseverliğin âlemi yoktur” deniyor kısacası. Oysa emperyalizm, tarih sahnesine girdiğinden bu yana, kapitalizmin üst aşaması olarak halkların ensesinde boza pişirmeye devam etmektedir.
Her kılıkta tanıyoruz onu.
***
Bir başka önemli çarpıtma ise AKP üzerinden yapılıyor. AKP’yi ”düzen karşıtı bir parti” olarak tanıtma görevi, eski arkadaşım, eski TKP Genel Sekreteri Nabi ‘ye düşmüş görünüyor. Nabi, ”AKP bugün düzeni mi koruyor, yoksa düzene mi karşı? Düne kadar düzeni savunanlar bugün AKP’ye karşıysa, o zaman AKP düzen partisi değil. Gerçekte düzen karşıtı olan AKP’nin geldiği gelenektir, yani İslami gelenek” derken, resmi tezlerin ezberini bozduğu kanısında. Gerçekte ezberi bozulan kendisidir.
Düzen, piyasa ekonomisi, yani altıyla üstüyle kapitalizm ve onun siyaseti demektir. Türkiye’de ve pek çok ülkede emperyalistlerin denetiminde bir düzendir bu. Düzen karşıtlığı ise bu düzeni değiştirme çabasında olanların, sömürüye karşı çıkanların, kapitalizmle, emperyalizmle mücadele edenlerin işidir. Onlara devrimci, sol, sosyalist, komünist falan diyorlar. Ekonomisi ve doğal olarak siyaseti IMF eliyle yönetilen bir düzenin siyasal partisine ”düzen karşıtı” diyebilmek için gerçekten insanın ezberinin bozulmuş olması gerekir. Nabi’ye ne diyeceğimi doğrusu bilemiyorum. Ama Nabi’den, eski dostluklara dayanarak bir ricada bulunabilir miyim?
Sevgili Nabi kardeşim, sen sen ol, seni tezlerinin destekçisi yapanlara ”eski komünist” liğini sunma. Bırak o TÜSTAV’ın arşivinde kalsın.
Zorlarlarsa, ”Ne varsa gitti cancağızım dünle beraber” dersin, olur biter.
e-posta: [email protected]