Geçen yüzyılın son çeyreğinde dünyada yaşanan alt üst oluşlarla birlikte tek kutuplu dünyada küreselleşen sermaye, ihtiyaçlarına uygun olarak üretimi yeniden yapılandırma girişimlerini sürdürüyor. Bir yandan da bu yeniden yapılanmaya itirazı olan güçlere karşı operasyonlarına devam ediyor. Emperyalizmin hegemonyasına direnen halklar üzerinde oynanan oyunlara her geçen gün yenisi eklenirken, direnişin sınıf güçleriyle birleşmesinin önü kesilmek isteniyor. […]
Geçen yüzyılın son çeyreğinde dünyada yaşanan alt üst oluşlarla birlikte tek kutuplu dünyada küreselleşen sermaye, ihtiyaçlarına uygun olarak üretimi yeniden yapılandırma girişimlerini sürdürüyor.
Bir yandan da bu yeniden yapılanmaya itirazı olan güçlere karşı operasyonlarına devam ediyor. Emperyalizmin hegemonyasına direnen halklar üzerinde oynanan oyunlara her geçen gün yenisi eklenirken, direnişin sınıf güçleriyle birleşmesinin önü kesilmek isteniyor. Var oluş nedenleri emekçilerin hak ve çıkarlarını korumak geliştirmenin yanı sıra barıştan, demokrasiden ve özgürlüklerden yana taraf olan sendikalara, sivil toplum örgütü olma işlevi ile sınırlı bir misyon öngörülüyor. Emek hareketi sermayenin ideolojik saldırıları karşısında bütünlüklü tavır gösteremiyor. Bu nedenle de gezegenimiz, süratle yoksulluğun arttığı, özgürlüklerin sınırlandırıldığı, doğal zenginliklerin peşkeş çekildiği bir harabeye dönüşüyor.
AKP, küresel sermayenin taleplerini eksiksiz yerine getirmek için iktidara getirildiğinin bilinciyle davranmaktadır. Sermayenin talepleri ile devletin tercihlerinin uyumunu sağlamayı başarmıştır. Küresel sermayenin, devletin ve siyasi iktidarın politikalarına karşı direnişin örgütlenebilmesi etkili sınıf örgütlenmeleriyle olanaklıdır. Son yıllarda emek hareketinin bir bütün olarak saldırıları algılama düzeyi ve mücadele pratiği ile neo-liberal politikaların, özgütsüzleştirme girişimlerinin, kamu reformu, personel rejimi vb yasalarla ile amaçlanan kamu emekçilerini bölme operasyonlarının püskürtülebileceği düşünülemez. Siyasi iktidarın kamusal alanda başlattığı özelleştirmelere karşı direnişi tüm eksikliklerine ve zaaflarına rağmen örgütleyecek örgütsel yapının KESK olduğu bilinen gerçektir. Ülkemizde son yıllarda işçi sendikalarında yaşanan nicel ve nitel gerileme de dikkate alındığında, KESK ve EĞİTİM SEN ‘in emek hareketi açısından önemi açıktır.
EĞİTİM SEN kapatma davasının tüm bu tespitler ışığında değerlendirilmesi gerekir. Davanın açıldığı günden itibaren Katılımcı Sendikal İnisiyatif olarak davanın tüzük maddesine indirgenemeyeceğini, saldırının adresinin doğru tespit edilmesini ve mücadelenin ekseninin bu doğrultuda yürütülmesi gerektiğini ısrarla vurguladık, konunun muhataplarını sürekli olarak uyardık. Dava süresince kamu emekçileri sendikal hareketinin yönetsel organlarında bulunanlar örgütün demokratik katılım kanallarını işletmeyerek, sorunun tespiti ve mücadelenin ekseni konusunda net bir tutum takınılmasını sağlayamadıkları gibi, mücadeleye emek hareketi ve demokrasi güçlerini dahil edememişlerdir. EĞİTİM SEN iki yılı aşkın bir süredir davaya kilitlenmiş, değiştirelim/ değiştirmeyelim tartışmalarıyla örgüt asli görevlerinden uzaklaştırılmış, üyeler ve de şube yöneticileri süreçte seyirci konumuna düşürülmüştür. Dolayısıyla dava ile ilgili eylemler katılımsız ve etkisizleşmiştir. Kapatma davası örgütsel kaosa yol açmış, iş kolunda ” yetkili sendika ” etkisizleşmiş konuma sürüklenmiştir. Bu durumdan vazife çıkaranlar “yetkili ama etkisizleşen sendikadan” ayrılıp sendika kurarak sınıf hareketi tarihinde bir ilke imza atmışlardır.
(Bu ilke zemin hazırlayanlarla ilki gerekleştirenlerin mücadele geleneğimizdeki yerlerini tartışmıyoruz.) Henüz sendikadan ayrılmayan üyelerin büyük bir çoğunluğu ise fiilen kendilerini örgütlü yaşamdan ayırmış durumdadırlar. Örgütün bu duruma gelmesinden dava devam ederken apar topar tüzük değişikliğine giderek “İlkelerimizden ve üyelerimizden vazgeçmeyiz ” anlayışından, “örgütü kurtarma ” adına ilkelerden vazgeçenler sorumludur. Örgütsel gelenekleri ve örgütün organları yok sayılarak, meşru zeminler kullanılmadan, bir gecede yeni ” seçeneklerin ” gündeme getirilmesi ise örgütsel bütünlüğün dinamitlenmesine neden olmuştur.
Örgütün hayati kararlarının alınışında demokratik işleyişe uyulmaması üyelerin örgütte kendilerini konuk, yöneticileri ise ev sahibi olarak algılamalarına neden olmuştur. Daha da vahimi tüm bu olumsuzluklar yaşanmıyorcasına umursamaz bir tutum içinde bulunulmasıdır. Yaşanılanların hesabının sorulması ve hesap verilmesi ne örgütsel düzlemde, ne de başka düzlemlerde mümkün olamamaktadır. Ayrılanlarla ilgili olarak “Eğitim-Sen’den bu tür ayrılmalar her zaman ola gelmiştir. Bu türden girişimlerin pek önemi yoktur” söylemleri aymazlığın en açık ifadesidir. Bu, örgütsel sorumlulukla bağdaşmayacak bir tutumdur.
Örgütün yaşadığı bu kaostan sorumlu olanların sorumluluklarının bilinciyle hareket etmesi ve bu sorumluluğu üstlenmeleri gerekmektedir. Başarısızlıklarını kabul edip, yeni bir sürecin önünün açılmasını sağlamayı düşünmelidirler. Bugünkü yönetsel kurullarda olanların örgüte yapabilecekleri en olumlu katkı kanımızca bu olacaktır. Eğitim ve Bilim emekçilerinin örgütsel bütünlüğü ve geleceğimiz büyük ölçüde böylesi bir arınma, temizlenme süreci ile olanaklıdır. Aksi halde durumdan vazife çıkaranların sayısı artabileceği gibi, etkisizleştirilmiş bir örgüt yapısıyla önümüzdeki dönemde artarak sürecek olan saldırılara karşı duruşun örgütlenmesi de olanaklı olmayacaktır.Bu tespitte ortaklaşanların sürece seyirci kalamayacağı açıktır.
Bütün bu yaşananlara rağmen Eğitim-Bilim emekçileri, mücadele geleneklerine ve ilkelerine sahip çıkmaya devam edecektir. Dün olduğu gibi bugün de, yarın da sınıfın ihtiyaçları doğrultusunda örgütsel bütünlüklerini koruyup geliştireceklerdir. Sermayenin saldırıları karşısında örgütsel yapılanmalarını yeniden düzenleyerek ve tüm ezilenlerle birlikte mücadeleyi yükseltmenin araçlarını yaratacaklardır. KSİ olarak sürecin emek hareketinin tüm bileşenleriyle bir bütün olarak değerlendirmesinin zorunlu olduğuna inanıyoruz. Bugün önümüzde duran en acil görev, Eğitim-Bilim emekçilerinin örgütsel bütünlüğün geliştirilmesi ve örgütün yeniden yapılandırılmasıdır.
KSİ, emek hareketinin kendisini yeniden günün koşullarına uygun bir biçimde dizayn etmesinin zorunluluğuna dikkat çekerken; EĞİTİM SEN özelinde acilen yapılması gerekleri tespit etmiştir:
Örgütsel bütünlüğün sağlanabilmesi ve güçlü bir mücadele aracına sahip olabilmek için;
Dava süreci de dahil olmak üzere örgütsel işleyiş, acilen toplanacak olağan üstü genel kurulda tartışılmalıdır.Olağan üstü genel kurul öncesinde, örgütsel işleyiş ve tüzüksel eksiklikler tespit edilerek farklı önermelerin yöntemli olarak tartışılması sağlanmalıdır.
*Siyasi iktidarın emekçilerinin çalışma koşulları, iş güvenceleri ve ücretlerine ilişkin yeni dayatmalarına karşı bir mücadele programı ortaya konulmalıdır.
*Sendikanın olmazsa olmaz ilkesi olan TİS VE GREV hakkı tüzükte yer almalıdır.
*Şube genel kurullarının doğrudan üye katılımı ile yapılması, organ seçimlerinin her düzeyinde nisbi temsil sistemiyle yapılması tüzük hükmü haline getirilmelidir..
*İş kolumuzda çalışan tüm emekçilerin hiçbir ayrım yapılmadan sendika üyesi olabilmesi için, gerekli tüzük değişikliği yapılmalıdır.
KSİ, emek hareketinin sorunlarının tespiti ve çözümleri konusunda düşünsel katkısı olabilecek tüm yapılanmalarla ilişki kurmayı ve birlikte üretmeyi öngörmektedir. Amacımız ,yukarıda özet olarak belirttiğimiz önermelerin tartışmaya açılması ve de zenginleştirilmesidir. Eğitim ve Bilim Emekçilerinin örgütsel geleceğinin belirleneceği bu önemli dönemeçte tüm Eğitim-Sen kadrola
rının ve üyelerinin örgütlerine sahip çıkacağına inanıyoruz Gelinen süreci emekçilerin hak ve çıkarları doğrultusunda sınıfsal bir bakış açısıyla değerlendirenlerin yeni bir irade ortaya koymalarının zorunluluğu ortadadır. KSİ, önermelerinin takipçisi olacak ve ortak iradenin oluşturulması konusunda üzerine düşeni eksiksiz yerine getirmeyi görev olarak görmektedir.
KATILIMCI SENDİKAL İNİSİYATİF
[email protected]