8 Eylül 2005 12 EYLÜL’Ü 25 YILDIR UNUTMADIK NE UNUTURUZ NE AFFEDERİZ DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi’nin DİSK Yönetim Kurulu adına 12 Eylül’ün 25. yıldönümü ve ülkemizde yaşanan son gelişmeler hakkındaki basın açıklaması: Değerli basın mensupları, 12 Eylül askeri darbesinin üzerinden 25 yıl geçti. Bundan 25 yıl önce, tank sesleriyle ve marşlarla […]
8 Eylül 2005
12 EYLÜL’Ü 25 YILDIR UNUTMADIK
NE UNUTURUZ NE AFFEDERİZ
DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi’nin DİSK Yönetim Kurulu adına 12 Eylül’ün 25. yıldönümü ve ülkemizde yaşanan son gelişmeler hakkındaki basın açıklaması:
Değerli basın mensupları,
12 Eylül askeri darbesinin üzerinden 25 yıl geçti. Bundan 25 yıl önce, tank sesleriyle ve marşlarla uyandırılmamızla başlayan süreç Türkiye’yi siyasal, sosyal, hukuksal ve bilimsel alanlarda büyük tahribata uğrattı. Hukuk, adalet, bilim, emek ve çalışma hayatı yok edildi. Emekçilerin kazanılmış bütün hakları zorla ellerinden alındı.
12 Eylül hala güncelliğini koruyor. 12 Eylül hukuku hala geçerlidir. 12 Eylül askeri yönetimi tarafından hazırlanan Anayasa temel hükümleriyle hala yürürlüktedir. Bu Anayasa, geçici 15. maddesiyle, 12 Eylül sürecinin yargılanmasını engellemektedir. Dünyada benzer süreçlerden geçmiş pek çok ülkede bu yargılama yapılmıştır ama ülkemizde bu olmamıştır.
12 Eylül yöneticileri tarafından çıkarılan yasalar ve kurumlar yürürlüktedir. Bunun en açık örneği, bizzat darbeciler tarafından hazırlanan çalışma yasalarının 25 yıldır geçerliliğini korumasıdır. 12 Eylül’un siyasi ve sosyal sonuçları hala geçerlidir. 12 Eylül, Türkiye’nin siyasi demokratik gelişim dinamiğini engellemiştir. Partiler ve çok sayıda demokratik kitle örgütü kapatılmış, gelenek oluşması önlenmiştir.
12 Eylül’ün ideolojik sonuçları hala geçerlidir. 12 Eylül, toplumsal dayanışma, sorumluluk, özveri, emek ve alınteri ile bir yerlere gelmek gibi değerleri zedelemiş; apolitiklik, bireycilik, köşe dönücülük, kısa sürede zenginleşmek, kişisel kurtuluşlar için her yolun mübah görülmesi gibi yeni değerleri teşvik etmiş ve yüceltmiştir.
Türkiye’yi 12 Eylül’e götüren süreçte dış politika faktörleri, ekonomik faktörler, demokratik ve sosyal faktörler rol oynamıştır. 1970’lerde işçi sınıfının demokratik ve sosyal haklarını geliştirmek için verdiği mücadele, burada DİSK’in oynadığı önemli rol 12 Eylül’ün gerekçeleri arasında sayılmıştır. Unutmamalıyız ki sosyal mücadelede elde edilen kazanımlar, bir yandan DİSK ve benzeri demokratik örgütlerin ekonomik demokratik mücadelelerinin ürünüydüler ama bu kazanımlar aynı zamanda toplumsal ve siyasal muhalefetin ortak ve kollektif çabasını da yansıtıyordu.
Gençliğin işçi sınıfının sendikal örgütlenmesine verdiği somut destek; işçilerin, köylülerin, gençlerin toplumsal muhalefet alanındaki çabalarını siyaset alanında da ortak olarak ifade etmeleri ve bunun 1977 ve 1979 seçimlerine yansıyan sonuçları 1970’leri niteleyen gelişmeler arasındaydı.
Bu demokratik ve siyasi gelişme iç savaş kışkırtmalarıyla, aydınlara yönelik suikastlarla, faili meçhul cinayetlerle ve nihayetinde Kahramanmaraş ve Çorum’da yaşanan katliamlarla durdurulmaya, ülke bir askeri darbeye hazır hale getirilmeye çalışıldı. Bunda da başarılı olundu.
11 Temmuz’da yapılması planlanan darbe, “koşulların daha da olgunlaşması beklenerek” 12 Eylül’e ertelendi ve darbe yapıldı. 11 Eylül’de akan kanın 12 Eylül’de bir anda nasıl kesildiği, neden sıkıyönetim koşullarında akan kana göz yumulduğu bugün hala darbecilerin yanıtlaması gereken bir soru olarak duruyor.
Değerli basın mensupları,
Emekçiler 12 Eylül darbesinin bedelini ağır ödedi. Sendikal haklar yasaklandı, toplu sözleşmeler askıya alındı, grevler durduruldu. 12 Eylül’de DİSK’in 5430 üyesi soruşturmadan geçti, aralarında yıllarca hapis yatanlar oldu. DİSK davası dünyanın en büyük sendikal davalarından biri oldu, 1477 kişi yargılandı, 84 DİSK yöneticisi ve işçi önderi hakkında idam istendi. Bu davalardan yargılananların hepsi sürecin sonunda beraat etti. DİSK 12 yıl boyunca sendikal faaliyetlerden alıkonuldu.
DİSK 1961 Anayasası’na sahip çıktığı, 1 Mayıs işçi bayramını kutladığı, demokrasi mücadelesi verdiği, 15-16 Haziran direnişine öncülük yaptığı, Devlet Güvenlik Mahkemelerine karşı çıktığı, üniversite önünde öldürülen üniversite öğrencilerinin, aydınların, demokratların, yurttaşların katledilmesini protesto etmek için 20 Mart Faşizme İhtar Eylemi yaptığı, idam cezalarına karşı çıktığı, fikir özgürlüğünü savunduğu emekçilerin hak ve çıkarlarını koruduğu için yargılandı.
Ancak zaman DİSK’i haklı çıkarda. O gün savunduklarımızın bir kısmı zaman içinde gerçekleşti, gerçekleşmeyenler ise güncel taleplerimiz olarak duruyor. 12 Eylül’ün sonuçları ortadan kaldırılıncaya kadar mücadeleye devam edeceğiz. Başt 12 Eylül darbecilerinin yargı önüne çıkarılması olmak üzere, çalışma hayatının demokratikleştirilmesi ve yeni bir demokratik Anayasa’nın gerçekleştirilmesi yönündeki taleplerimizin peşini bırakmayacağız.
12 Eylülcüler bugün medyaya “12 Eylül’ü artık unutun” demeçleri veriyorlar. Hayır 12 Eylül’ü ve sorumlularını ne unutacağız, ne de affedeceğiz. Çünkü DİSK 25 yıl önce savunduklarından vazgeçmemiştir; çünkü Türkiye’nin ve emekçilerin sorunları 25 yıldır çözülmemiştir. O nedenle ne unuturuz ne de affederiz.
Değerli Basın mensupları,
Türkiye’yi 12 Eylül’e götüren süreçte bir iç savaş tezgahlandı. Faili meçhul cinayetlerle kışkırtılan toplum Çorum ve Maraş olaylarıyla korkuya ve teröre teslim edilmeye çalışıldı. Biz o dönemde bu baskı ve terör faaliyetlerine açıkça karşı çıktık; aydınlara, işçilere, gençlere yönelen saldırılara tepki gösterdik. Bunu demokratliğin bir gereği saydık, bedelini de ödedik.
Bugün benzer bir gelişmeyi kaygıyla izliyoruz. Bu ülkede Kürt sorununu ilk telaffuz etmiş ve bunu kongre kararı haline dönüştürmüş örgütlerden biriyiz. Bu sorun çerçevesinde yaşanan olumsuzluklara, köylerin boşaltılmasına, insanlara dışkı yedirilmesine, faili meçhul cinayetlere ve teröre açıkça karşı çıktık ve soruna demokratik çözüm sağlanmasını talep ettik. Bu talebimiz devam ediyor.
Dün nasıl demokratlığın bir gereği olarak bunları yaptıysak ve yapmaya da devam ediyorsak, bugün de sorunu daha da çözümsüz kılan silahlı eylemlere, yollara mayın döşenmesine, minibüslere bomba konmasına, mas
um insanların öldürülmesine, camın çerçevenin indirilmesi gibi provokatif eylemlere ve teröre de açıkça karşı çıkıyoruz.
Dün nasıl “Türk milliyetçiliği” adı kullanılarak gerçekleştirilen ve ülkeyi bir iç savaşa sürükleyen eylemlerin karşısında yer aldıysak, bugün de aynı şekilde “Kürt milliyetçiliği” adı kullanarak ülkiye bir Türk Kürt kavgasına sürüklemek isteyenlere açıkça karşı çıkıyoruz. Ve bu gruplarla hiçbir koşulda yan yana olmayacağımızı ilan ediyoruz. Bu nedenle 11 Eylül’de İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de ve Mersin’de yapılacak mitinglerin tertip komitesi tarafından iptal edilmesini talep ediyoruz. Edilmemesi halinde bu mitinglere katılmayacağımızı ifade ediyoruz. Bu tavrımız barış ve kardeşliğe hizmettir.
Bununla birlikte bu provokatif eylemleri fırsat bilerek çeşitli kentlerde girişilen linç girişimlerinin de önlenmesini, halkı sokağa kışkırtan davranışlara hoşgörüyle bakılmamasını, sorumluların yargı önüne çıkarılmasını talep ediyoruz. Biliyoruz ki, bu yönde gelişecek bir iç kavga, ülkeyi güvensiz bir hale getirir, hiç kimse bugününden ve geleceğinden emin olamaz. Güvenlik sorunu güvenlik görevlilerinin dışında hiç kimseye bırakılamaz.
Bu arada 6-7 Eyül olayları ile ilgili fotoğraf sergisine yapılan saldırıyı da kınıyor sorumlularının cezalandırılmasını diliyoruz.
Bütün bu sorunların çözümünde halkın soğukkanlı şekilde davranması, kışkırtıcı hareketlere kapılmaması dileğimizi tekrarlıyor ve sorunun ancak sosyal adalet, tam demokrasi ve özgürlükler ile sağlanabileceği görüşümüzü yinelemek istiyoruz. Saygılarımızla.