Katrina kasırgası, Bush ‘un ”ana akım” medyadaki eleştirilmezlik zırhını deldi. Şimdi Bush’un yıpranma süreci hızlanacak. Prof. Wallerstein ‘a göre ”ABD’de tartışmalar, Irak’a demokrasi götürmenin çeşitli faydalarından, Irak’tan bir an evvel çıkmanın çeşitli faydalarına kaydı” (01/10). Son gelişmeler ve yayımlanan kamuoyu yoklamaları, Bush’un, toplumsal desteğinin iyice gerilediğini, onu iktidara getiren ve ayakta tutan muhafazakâr koalisyonun da […]
Katrina kasırgası, Bush ‘un ”ana akım” medyadaki eleştirilmezlik zırhını deldi. Şimdi Bush’un yıpranma süreci hızlanacak. Prof. Wallerstein ‘a göre ”ABD’de tartışmalar, Irak’a demokrasi götürmenin çeşitli faydalarından, Irak’tan bir an evvel çıkmanın çeşitli faydalarına kaydı” (01/10). Son gelişmeler ve yayımlanan kamuoyu yoklamaları, Bush’un, toplumsal desteğinin iyice gerilediğini, onu iktidara getiren ve ayakta tutan muhafazakâr koalisyonun da çatırdamaya başladığını gösteriyor.
Böyle durumlarda liderler ya dikkatlerini iç sorunlar üzerinde yoğunlaştırarak bir ”tamirata” girişirler ya da eleştirileri, ”ulusal çıkar” / ”birlik” adına susturarak inisiyatifi yeniden ele geçirmek için dışarıda yeni bir maceraya atılırlar. Başkan Bush’un geçen hafta, neo-conservatism’in kalelerinden ”National Endowment for Democracy” vakfında yaptığı ve insana, Yunan mitolojisindeki ”Tanrılar, kahredecekleri insanları önce çılgınca işlere sürüklermiş” özdeyişini anımsatan konuşma, ikinci yolu seçtiğini düşündürüyor.
Irak elden kaçıyor
Washington Post’un yorumuna göre, anayasa referandumu tarihi yaklaşırken ”Irak hızla elden kaçıyor” . Irak güçlerinin komutanı General Casey , ”sürecin yanlış bir yönde ilerlediğini” … ”genel algıların, anayasanın, umulanın aksine, bir ulusal mutabakat belgesi olamayacağı” doğrultusunda olduğunu söylüyor (06/10). Newsweek muhabirinin Irak’tan bildirdiğine göre ”birleşik, çoğulcu bir Irak umudu artık yok; ya çok gevşek bir federasyon veya şiddetli bir iç savaş öngörülüyor” (10/10). Direniş gücünden hiçbir şey kaybetmeden süregelirken Los Angeles Times ‘ın yorumu Irak’ta askeri durumun giderek kötüleştiğine işaret etti: ABD’nin eğittiği Iraklı askeri birliklerden savaşa hazır olanların sayısı 3’ten 1’e inmiş (06/10). Eğitilenlerin büyük bir kısmı, eğitim bitince silahını alıp kaçarak direnişe katılıyormuş (Asia Times, The New Statesman, 05/10).
Bu sırada Irak’ta, işin çığrından çıkmaya başladığına (belki de ”gevşek koalisyonun”, henüz özelleştirilemeyen Irak petrollerini Kürtlerin, ama özellikle Şiilerin eline vereceği korkusuyla), iç savaşa yatırım yapanların arttığına ilişkin belirtiler var: İki grup karanlık olay özellikle dikkati çekiyor. Birincisi, Şiilere yönelik ve Sünniler tarafından gerçekleştirildiği ileri sürülen bombalı saldırılarda büyük bir artış var. Ama nedense, Şiiler ve Sünniler birbirlerine savaş açmamakta inat ediyorlar. Bunun bir nedeni, BM’nin Batı Asya Ekonomik Sosyal Komisyonu Başkanı Ali Kadri ‘nin belirttiği gibi, en büyük iki aşiret konfederasyonunun, hem Şiilerden hem de Sünnilerden oluşması. Bir diğer neden de bir III. tarafın varlığını artık herkesin kabul ediyor olması.
Geçen ay Basra’da yaşanan garip olay, en azından, ”Şii milisler gibi giyinmiş iki İngiliz özel tim görevlisi, bombalar, uzaktan kumanda fünyeleri ve silahlarla dolu bir kamyonetle orada ne yapıyorlardı?” , ”Neden İngiliz güçleri bunlar tutuklanınca kurtarmak için muazzam bir askeri gücü hiç vakit kaybetmeden -sorgulanmalarına fırsat vermeden- harekete geçirdi?” (The New Statesman, 28/09) sorularını gündeme getiriyor.
Benzer bir olay da geçenlerde Necef’te yaşandı: İngiliz vatandaşı bir kiralık asker, 10 Iraklı ve bir araba dolusu silahla, patlayıcıyla birlikte yakalandı. İngiliz hemen serbest bırakıldı (El Cezire, 05/10). Neden bu haberleri veren yorumlar, İngilizlerin güneyde kentlerin yönetimini militanlara terk ettiğini ileri süren ve sonra da öldürülen gazetecilerin isimlerini de vermeye özel dikkat gösterdiler? Reuters’ın direktörü de ”ABD askerlerinin gazete ve TV muhabirlerine yönelik tutumlarının kontrolden çıktığını” söylüyor (The Guardian, 28/09). Associated Press’te, Irak’ta polis üniformalı, polis araç ve gereçlerini kullanan ölüm mangalarının etkinliğinden, geçici hükümet kurulduğundan bu yana Şii, Sünni en az 539 kişinin ölümünden bunların sorumlu olduğundan söz ediyor (07/10).
Bu görüntü karşısında, eski Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA) Başkanı General William Odom , ”Irak, ABD tarihinin en büyük stratejik felaketidir” diyor (antiwar.org, 06/10). Irak ”devlet başkanı” Talabani ile Şii başbakan arasında çıkan tartışma da, Prof. Juan Cole ‘un deyimiyle Irak’ı bir arada tutan çatının çatırdamaya başladığını gösteriyor.
Bush yönetimi dökülüyor
Halk bu görüntü (salt ABD medyasında gösterildiği kadarıyla bile olsa) karşısında, Bush’un dış politikasından, genel olarak yönetiminden desteğini çekmeye başladı. Zogby ve Associated Press/Ipsos’un geçen hafta yayımladıkları kamuoyu yoklamaları sonuçları, Bush’un Irak’ta başarısız olduğunu düşünenlerin oranının yüzde 63’e (Boston Globe, 07/10), ülkenin yanlış yolda olduğunu düşünenlerin oranının yüzde 66’ya çıktığını, Bush’un desteğinin kendi tabanını oluşturan Evanjelikler, muhafazakâr anneler, Güneyliler arasında sırasıyla yüzde 30’a, yüzde 28’e ve yüzde 26’ya düştüğünü (Associated Press, 7/10) gösterdi.
Bu sonuçların, Irak dışında, iç politikadan kaynaklanan nedenleri de var. Örneğin Katrina, ülkenin 11 Eylül’den dört yıl sonra hâlâ hazırlıklı olamadığını gösterdi. Bush’un Sosyal Güvenlik Reform önerisi rafa kalktı, vergiler indirilirken muazzam harcama programları bütçe açığını taşınamaz bir düzeye çıkardı. Tüketici güvenindeki gerileme ekonominin de ters yönde gittiğini düşündürüyor. Bunlar geleneksel muhafazakâr seçkinlerin de Bush yönetimine güvenini sarstı. Hatta kimilerini, örneğin Wall Street Journal ‘dan Peggy Noonen gibi, Bush’un muhafazakârlığını sorgulama noktasına getirdi.
Parti içi skandallar da hem neo-conları zayıflatıyor hem de geleneksel muhafazakârların Bush’a başkaldırmasını kolaylaştırıyor. Bush’un, sırf yakın dostu olduğu için FEMA’nın (Federal Acil Durum Ajansı) başına getirdiği Michael Brown , Katrina krizini yüzüne gözüne bulaştırdıktan sonra istifaya zorlandı. Şimdi de yüksek mahkeme heyetine yine Bush’un yakın dostu Harriet Miers’ in aday olması, bardağı taşıran son damla oldu; Muhafazakâr Parti’nin seçkinleri arasında adeta bir isyan başlattı. Şimdi, en etkili muhafazakâr yorumculardan George Will , Washington Post’ta ”Başkan, kendisine anayasanın koruyucusu olması için verilen güveni kaybetmiştir” diye yazıyor (Telegraph, 08/10).
Cumhuriyetçi Parti’nin her iki meclisteki liderleri, Tom Delay, Bill Frist , yolsuzluktan yasal soruşturma altındalar. Bush’un başdanışmanı, muhafazakâr ittifakın ve seçim zaferlerinin mimarı Karl Rove da CIA ajanı Plame’ in adının basına sızmasını araştıran komisyona üçüncü kez ifade vermeye gidiyor. Tarihte ilk kez Beyaz Saray’ın içinden bir başka hükümete gizli bilgi sızdıran bir ”köstebek” çıktı. Savunma Bakanlığı’nın bir görevlisi de İsrail’e, Ortadoğu ülkeleriyle ilgili gizli bilgileri sızdırdığını itiraf etti
Sanırım, ”tüyü” , Ticaret Odaları, İmalatçılar Birliği, Şirketler Konseyi gibi en güçlü iş çevreleri lobilerinin ”Ulusal Güvenlik Yasası” na yönelik eleştirileri dikti. Yasa, gizli şirket bilgilerinin çok kolaylıkla elde edilmesine yol açıyormuş (AP, 05/09). The Economist’in, Financial Times’ın ve Bloomberg’in, Bush’un iç ve dış politikalarına yönelik eleştirilerinin dozunun artması da yine iş çevrelerinin hoşnutsuzluğunun bir göstergesi
(Çarşamba günü devam ediyorum).
Bu yazı Cumhuriyet gazetesinin 10.10.2005 tarihli sayısından alınmı