Eğitim-Sen, eğitim emekçilerinin ekonomik, sosyal ve mesleki sorunlarının çözümü için mücadele ile eğitimin parasız, nitelikli, laik, demokratik, bilimsel bir öze kavuşturulması mücadelesini birlikte ele alan ve bu mücadeleyi, Türkiye’deki baskı ve sömürü düzeninin ortadan kaldırılması mücadelesine bağlı olarak veren yüz yıllık bir geleneğin mirasçısıdır. Eğitimin demokratikleştirilmesi mücadelesini faşizme ve emperyalizme karşı mücadele ile birleştiren ve […]
Eğitim-Sen, eğitim emekçilerinin ekonomik, sosyal ve mesleki sorunlarının çözümü için mücadele ile eğitimin parasız, nitelikli, laik, demokratik, bilimsel bir öze kavuşturulması mücadelesini birlikte ele alan ve bu mücadeleyi, Türkiye’deki baskı ve sömürü düzeninin ortadan kaldırılması mücadelesine bağlı olarak veren yüz yıllık bir geleneğin mirasçısıdır.
Eğitimin demokratikleştirilmesi mücadelesini faşizme ve emperyalizme karşı mücadele ile birleştiren ve bu mücadeleyi, işçi sendikaları, ilerici emek örgütleri ve devrimci gençlikle omuz omuza sürdüren TÖS, TÖB-DER, Eğit-Der, Eğitim-İş ve Eğit-Sen’in yarattığı geleneği devralarak muhalefetin en dinamik unsuru olan Eğitim-Sen; bugün hukuk dışı zorlama yöntemleri, akıl ve bilim dışı suçlamalarla karşı karşıyadır. Daha önce anadille ilgili açılan davalardan beraat eden ya da kovuşturma geçirmeyen Eğitim-Sen’e talimatla dava açılmış, Yargıtay daireler genel kurulunca alınan siyasi bir kararla sendikamızın kapatılması istenmiştir. Bu süreç önümüzdeki günlerde sonuçlanacaktır
Sendikamızın kapatılmanın eşiğine getirildiği bu saldırı karşısında, mevcut yönetim, etkili bir mücadele yürütememiştir. Yönetim, “teslimiyet” ile “yasal manevralar” arasında gidip gelen sözde taktikler izleyerek eğitim emekçileri hareketini içinden çıkılması zor bir karmaşaya sokmuştur.
Mevcut yönetimin sendikamızın kapatılma girişimleri karşısında izlediği bu hatalı taktikler, eğitim emekçilerinin devrimci mücadele geleneğinden kopuk, yanlış bir mücadele çizgisinin sonucudur. Mevcut yönetim, bürokratik, uzlaşmacı ve faydacı-fırsatçı bir sendikal mücadele çizgisi izlemektedir. Bu çizginin savunucuları, “sahte sendika yasasının” çıkışını etkisiz protestolarla geçiştirmiş ve bu yasanın getirdiği sınırlamaları yasayı çıkartanlardan daha büyük bir sadakatle benimsemişlerdir; “Toplu görüşme masaları”na oturup kalkmayı ciddi bir mücadele gibi sunmuşlardır; Devletin sendikamızın içine elini sokmasına karşı direnme yolunu değil, tüzük değişikliğine giderek teslimiyet yolunu seçmişler; “apolet yasası” da dahil olmak üzere eğitim alanında gerçekleştirilen neo-liberal düzenlemelere karşı mücadeleden kaçmayı bir meslek haline getirmişlerdir. Bütün bunların sonucunda, sendikamızın yönetim organları ile üye kitlesi arasında bürokratik bir uçurum oluşmuş; eğitim emekçilerinin geniş kitlesi ile sendikamız arasındaki olumlu ilişki kopma noktasına gelmiştir.
Bu bürokratik yozlaşma ve uzlaşma süreci, sendikamızı tamamen anti-demokratik bir zihniyetle, kapatılmanın eşiğine getirildiğinde etkili bir biçimde savunulamamasına; sendikanın savunulmasını AB kurumlarına bırakılmasına kadar varmıştır. Varılan bu noktaya yönelik eleştirilerimiz ise, özellikle yönetimde ağırlıklı olan bir grup tarafından, faydacılık, ucuz siyaset yapma, bütünlüğü bozma gibi nitelemelerle suçlanarak aymazlık sürdürülmüştür.
Ancak sendikamızın bütünlüğünü bozan ilk girişim, sendikamızın dayandığı devrimci mücadele ve örgütlenme geleneğini savunan bizler tarafından değil, bizzat bugünkü yönetimin içerisinden gelmiştir. Sendikamızın mücadeleci kimliğinin erozyona uğratılmasında başı çeken ve bugünkü yönetim politikalarının şekillenmesinde önemli payı olan bir gruba üye (sendikal birlik) bir arkadaş grubu yeni bir sendika kurduklarını ilan etmişlerdir.
Eğit-Sen ve Eğitim-İş’in birleşmesi ile kurulan Eğitim-Sen de başından beri şube ve genel merkezlerde olan bu grup (Sendikal Birlik) son genel kurulda yönetime verilecek isim üzerinde kendi içinde anlaşamayınca iç çatışma yaşamış ve bunu KESK genel kuruluna da taşımıştır. Bu çelişki derinleşerek en öz Sendikal Birlik kavgasına dönmüş, Eğitim-Sen’in politikalarına dönük ciddi hiçbir eleştirileri olmadan bugüne kadar süre gelmiş ve sonuçta grup içi çatışmadaki taraflardan biri başka bir sendika kurma yoluna gitmiştir.
Eğitim-Sen’in içine düştüğü kriz, sendika yönetimine ve giderek de örgüte egemen olan geleneksel, bürokratik ve uzlaşmacı çizgiden kaynaklanmaktadır. Bugünkü Eğitim-Sen yönetimini eleştirerek ayrı sendika kuran bu arkadaşlar, yaşanan bürokratik-uzlaşmacı yozlaşmanın karşısında, eğitim emekçilerinin devrimci-mücadeleci geleneklerine dönüşü değil, devlet güdümlü, bürokratik sendikacılığın en köhne biçimine dönülmesini savunmaktadırlar. Bu adım eğitim emekçilerini ileriye taşıyacak bir hareket değil, tersine gerici bir nitelik taşımaktadır.
Bu hareket nesnel olarak eğitim emekçilerinin birliğini bölerek sermaye güçleri karşısında güçsüz duruma düşürmektedir. Eğitim-Sen kurulduğundan bu yana özel bir itina ile yönetimlere taşınan bu arkadaşlar, genel merkez yönetimleri oluşturulurken hassas dengelerden biri olarak (aman ayrılıp başka sendika kurarlar korkusuyla) her dönem yönetimlerde vazgeçilmez unsur olarak yer almışlardır. Şimdi kendi grupsal çelişkileri ve kişisel hırslarını tatmin için eğitim emekçilerinin örgütsel bütünlüğünü bozacak kadar gözlerini karartmışlardır. İşveren devletin işine gelen bu hareketi ne biz Devrimci Öğretmenlerin ne de eğitim emekçilerinin kabul etmesi mümkün değildir.
Devrimci Öğretmenler olarak, örgütü bölen bu tür girişimlerin örgütümüze vereceği zararlardan, bunu yapan kişi ya da anlayışların yanı sıra mevcut genel merkez yönetim kurulunu oluşturan grupları da sorumlu tutacağımızı duyuruyoruz. Biz Devrimci Öğretmenler, sendikal hareketin neo-liberal politikalarla doğrudan ve cepheden hesaplaşacak bir çizgiye yönelmesini savunuyor; ancak eğitim emekçilerinin örgütsel bütünlüğünü bozan, mücadeleyi geriye çeken bu tür girişimlerin karşısında olacağımızı önemle belirtiyoruz. Eğitim-Sen’in bugün güçlü bir iç hesaplaşmaya girmesini; sendikaları bürokratikleştirerek birer “STK” haline getiren geleneksel çizgiyle arasına bir set çekmesini savunuyoruz. Ancak bunu örgütü geriye götüren ve bölen bir noktada değil, mevcut üyelerin yanı sıra, öncelikle sözleşmeli eğitim emekçilerini örgütleyen ve yoksul velileri kapsayan bir “parasız eğitim” mücadelesini şiar edinen daha ileri bir çizgide Toplumsal Hareket Sendikacılığı temelinde kendini yeniden yapılandıran bir Eğitim-Sen için mücadeleye devam edeceğimizi bir kez daha ilan ediyoruz. Eğitim-Sen içinde yer alan ve eğitim alanında neo-liberalizme, sendikal bürokrasiye, STK’laşmaya karşı etkili bir kitle hareketi yaratma gereksinimi duyan tüm eğitim emekçilerini de hareketin bugünkü bürokratik, uzlaşmacı yozlaşan çizgisine karşı mücadeleye çağırıyoruz.
DEVRİMCİ ÖĞRETMEN