MEB’nın kısmi zamanlı geçici öğreticilik uygulamasına kısa bir bakış. İçinden geçtiğimiz süreçte ülkemizde emperyalistler neoliberal politikalarını uygulayarak halkın sosyal devlet kazanımlarını birer birer ortadan kaldırmaktadır. IMF, DTÖ ve DB gibi emperyalist kurumlar aracılığı ile kamusal hizmetler tasfiye edilmekte; kamusal haklar birer ticari metaya dönüştürülmektedir.GATS (hizmetlerin ticarileştirilmesi ) anlaşmasıyla piyasalaştırılmak (özelleştirme) istenen alanlardan biri de eğitimdir. […]
MEB’nın kısmi zamanlı geçici öğreticilik uygulamasına kısa bir bakış.
İçinden geçtiğimiz süreçte ülkemizde emperyalistler neoliberal politikalarını uygulayarak halkın sosyal devlet kazanımlarını birer birer ortadan kaldırmaktadır. IMF, DTÖ ve DB gibi emperyalist kurumlar aracılığı ile kamusal hizmetler tasfiye edilmekte; kamusal haklar birer ticari metaya dönüştürülmektedir.GATS (hizmetlerin ticarileştirilmesi ) anlaşmasıyla piyasalaştırılmak (özelleştirme) istenen alanlardan biri de eğitimdir. Evrensel bir insan hakkı olan eğitim, özelleştirilip paralı hale getirilerek, piyasanın acımasız koşullarına terk edilerek meta haline dönüştürülmek istenmektedir.
Eğitimin piyasalaştırılıp paralı hale getirilmesi ile bu alanda istihdam edilen eğitim emekçilerinin iş güvencesinin ortadan kaldırılmasıyla; çalışma zamanlarının esnekleştirilerek kuralsızlaştırıldığı bir ortam oluşturulmaktadır. Öğretmenlik mesleğinin etik ve toplumsal yönü ortadan kaldırılarak bireyci, dayanışmadan yoksun, rekabetçi bir anlayışa sahip çalışan kitlesi oluşturulmak istenmektedir. Öğretmenin çalışma yaşamı ve süresi işverenin iki dudağı arasına sıkıştırılmaktadır. Eğitim emekçileri iş akitlerinin tek taraflı ve keyfiyete dayalı olarak işveren tarafından fesih edileceği korkusuyla yaşayan çağdaş köleler haline gelecektir. Her türlü örgütlenmenin yasaklandığı bu çalışma ortamında eğitim emekçisinin hastalanması bile neredeyse yasak hale getirilmiştir. Kölelik koşullarını dayatan bu uygulamada öğretmenlik mesleğinin onuru ayaklar altına alınarak paçavraya çevrilmektedir.
Bilindiği gibi MEB, 2005/78 sayı ve 01.09.2005 tarihli genelgesiyle 20 bin kısmi zamanlı geçici öğreticilik adı altında geçici sözleşmeli öğretmen alımını uygulamaya sokmuştur. Genelgede öğretmenlik yerine öğreticilik kavramı kullanarak yeni bir statü oluşturulmuştur. Bu kavramla çalıştırılmak istenen eğitim emekçilerine bakış açısı da kendiliğinden ortaya çıkmıştır.Yine geçici öğretici kavramı ile öğretmenliğin eğitimci sıfatı ortadan kaldırılmış; sadece bilgi yükleyen bir nitelikle sınırlandırmıştır.Oysa eğitim-öğretim özellikle ilk ve orta öğretimde birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Burada eğitim ile öğretim arasındaki bağ koparılarak bütünlük bozulmuştur.
Genelgeyi incelediğimizde;
Birinci maddesinde,sözleşme süresi 10 ay olarak belirtilmiştir. Bununla eğitim emekçileri yıl içindeki çalışma süresi haricinde geriye kalan 2 ayda ücretsiz ve sosyal güvencesiz yaşamaya terk edilmektedir.Yine bu maddeye göre geçici sözleşmeli öğretmenin çalışma süresinin bir öğretim yılı ile sınırlandırılması özellikle ilköğretimde sınıf öğretmenlerinin öğrenci üzerindeki etkisi düşünüldüğünde her yıl öğretmenin değişmesi çocuk üzerinde olumsuz bir etki yaratacaktır. Gelecek yıl öğretmeninin değişeceğini düşünen öğrenci ona geçici gözüyle bakarak hem kendi motivasyonunu düşürecek hem de öğretmenine verdiği değeri azaltacaktır.
Genelgenin dördüncü maddesinde sınıf öğretmenliği için haftada 5, branş öğretmenliği için 4 iş günü belirtilmiştir.Buradan da anlaşılacağı gibi sınıf öğretmenlerinin alacağı ücret haftada 5 iş günü,branş öğretmenlerinin ücreti ise haftada 4 iş günü üzerinden hesaplanacağından eşit olmayan bir ücret sistemi getirilerek ücret farkından doğan bir eşitsizlik ortaya çıkacaktır.
Genelgenin altıncı maddesinde “öğretim gününün hesaplanmasında esas alınan saatlerin(günde 6 saat) doldurulamaması durumunda ödenecek ücretlerin günlük değil ders saati üzerinden belirlenir” denilmektedir. Bu maddeyle eğitim emekçileri girdikleri ders saatine göre ücretlendirileceğinden oldukça düşük miktarlarla neredeyse boğaz tokluğuna bile çalışılamayacak bir uygulamaya tabi olacaklar.
Genelgede kadrolu öğretmenlere uygulanan disiplin ve ceza yönetmeliği geçici sözleşmelilere de aynı şekilde uygulanması getirilerek görünürde bir eşitlik sağlarken ücret ve statüdeki ayrımla olayın eşitlikle bağlantılı olmadığını gözler önüne sermektedir.
Genelgenin 12 maddesinde “öğreticilerin sözleşme hükümlerine uymadıkları, görevlerinde başarısız oldukları kurum müdürlerince tespit edilenler; kurum müdürlerinin teklifi ile durumlarına göre il/ilçe milli eğitim müdürlüklerince uyarılır ya da tek yönlü olarak sözleşmeleri fesih edilir” Bu madde de görüldüğü gibi eğitim emekçisinin geleceği güvencesizliktir. İşgüvencesinin tamamen ortadan kaldırıldığı iş yerindeki amiri, il ve ilçe milli eğitim müdürlerini huyuna suyuna ideolojisine uygun hareket etmeyenlerin kapı dışarı bırakıldığı bir ortam oluşturulmaktadır. Bu süreç partizancılık, kayırmacılık ve kadrolaşmanın oldukça yoğunlaştığı bir ortamı oluşturmaktadır. Sözleşme hükümlerine uymama ve başarısızlığın tespiti gibi subjektif ve tamamen keyfiyete dayalı bu uygulama tam bir kölelik sistemini getirmektedir.
Genelgenin 13. maddesinde “sözleşmenin feshi durumunda ihbar, kıdem vs. adları altında herhangi bir tazminat ödenmez” denilmektedir. Bununla eğitim emekçileri uluslar arası çalışma sözleşmelerine ve iç hukuka uygun olmayan bu durum çeşitli hukuksal yorumları ve süreçleri beraberinde getirecektir.
Genelgenin 17. maddesi ise başlı başına ayrı bir sorundur. Bu maddede “bir öğretim yılında, sağlık kuruluşlarınca verilen rapor kapsamında kullanılan izinlerde azami 5 öğretim gününe tekabül eden ücret ödenir. Hastalık izinlerinin bu süreyi aşması halinde aşan kısım için herhangi bir ücret ödenmez” denilmektedir. Bu maddede neredeyse hastalanmak yasak hale gelmiş, öğretmenlerin çalışma ortamı göz ardı edilmiştir. Özellikle bulaşıcı hastalık riskinin oldukça yoğun olduğu, uzun süreli tedavi ve dinlenmeyi gerekli kılan hastalıklar insanların toplu olarak yaşadığı ve çalıştığı yerlerde ortaya çıkmaktadır. Yani bulaşıcı hastalık riskiyle her zaman karşı karşıya olan eğitim emekçilerini neredeyse, “hastalanmayacaksın” emri verilmektedir. Dolayısıyla genelgenin bu hükmü de insanlıktan uzaktır.
Ülkemizde işsizlik yapısal bir sorun olarak durmaktadır. Yurttaşlarının işsizliğinden yararlanarak onları güvencesiz, düşük ücretli kölelik koşullarında çalıştırılması anayasada yer alan sosyal devlet ilkesine de aykırıdır. Devletin yasasını da çıkarmadan salt bakanlar kurulu kararı ile yapmış olduğu bu uygulama uluslar arası çalışma standartlarına, ülkemizin imza atmış olduğu uluslar arası sözleşmelere uymayan bu uygulama devlet memurları kanunuyla da çelişmektedir.
Eğitim sistemindeki öğretmen açığı yıllardır önemli bir sorun olarak durmaktadır. Bu gün yüz binlerle ifade edilen öğretmen açığının yarattığı sorunları kullanarak öğrenci velilerini ve halkı bu “geçici öğreticilik” uygulamasına razı hale getirmeye çalışmaktadır. Oysa yapılmak istenen geçici bir çözüm çabası olmadığı gibi bu şekilde çözülmesi de mümkün değildir. Sorunun çözümü iş güvencesi, insanca yaşanacak ücreti ve her türlü örgütlenme özgürlüğünün sağlandığı öğretmenlik mesleğine uygun kadrolu öğretmen atamaktır.
Bütün bunlara rağmen işsizlik gibi kronik bir sorunla boğuştuğu için MEB’nın kısmi zamanlı geçici öğreticiliğine başvurmak ve çalışmak zorunda kalan arkadaşlarımız olduğunu biliyoruz.Sorunu basitçe başvurmayın ya da başvurun ikileminde tartışmanın doğru olmadığına inanıyoruz.Yakın gelecekte eğitim emekçilerinin ta
mamı ile diğer tüm kamu çalışanlarını böylesi bir çalışma koşulları beklemektedir. Bu nedenle MEB’nın bu genelgesine bağlı olarak alacağı geçici sözleşmeli öğretmenliğe başvuracak arkadaşların karşılaşacağı sorunlar bu uygulamaya tabi tutulmayan kadrolu öğretmenlerin de sahip çıkması gereken bir sorumluluktur.
Kuşkusuz bu “haydi örgütlenin arkadaşlar, arkanızdayız ya da yanınızdayız” gibi olayın dışından biriymişçesine akıl veren hamasi söylemlerle geçiştirilecek bir durum değildir.
Bundan hareketle geçici sözleşmeli öğretmen arkadaşlarımızın yaşadıkları sorunların yegane çözümü somut taleplerini tespit ederek bunun etrafında “memur statüsündeki” öğretmenlerin de içinde olduğu örgütlenmelerden geçmektedir.
İş güvencesinin olmadığı işverenin keyfiyetinin egemen olduğu bu çalışma alanında koşulların ağır olacağını kestirmek için dahil olmaya gerek yok. Gelecekte başta kadrolu öğretmenler olmak üzere tüm kamu emekçileri aynı çalışma koşullarına tabi olacağından bu sorunu kadrolu öğretmenlerin de sorunu haline getirmek gerekir. Geçici sözleşmeli öğretmenlerin sorununun öncelikle kadrolu öğretmenlerin vicdanı ve bilincine çıkararak çözümlenmesi gereken acil sorun haline getirilmesi bir zorunluluktur. Geçici sözleşmeli öğretmenlerin somut taleplerini belirleyerek bunların etrafında örgütlenmek gerekmektedir. Bu somut talepler, bugün için öncelikle iş güvencesi, kadrolu olma ve diğer sosyal hakların kazanılıp geliştirilmesi etrafında oluşturulacak birliktelikleri örgütlü bir güce dönüştürülmesiyle kazanım haline getirilebilir.
DEVRİMCİ ÖĞRETMEN