Yeni eğitim dönemi başladı da üzerinden iki hafta geçti bile. Geçen bu kısacık sürede de okulların tatile girmesiyle birlikte unutulan eğitim sisteminin sorunları, çelişkileri yeniden hatırlanıverdi. Öğretmensiz okular, okulsuz öğretmenler, gidecek okul bulamayan öğrenciler, Kadıköy-Pendik minibüslerinden daha kalabalık sınıflar vs… Aslında bunlar, yeni karşılaşılan sorunlar değil. Eğitim sisteminde hep var olmuş ama her eğitim dönemi […]
Yeni eğitim dönemi başladı da üzerinden iki hafta geçti bile. Geçen bu
kısacık sürede de okulların tatile girmesiyle birlikte unutulan eğitim
sisteminin sorunları, çelişkileri yeniden hatırlanıverdi. Öğretmensiz okular,
okulsuz öğretmenler, gidecek okul bulamayan öğrenciler, Kadıköy-Pendik
minibüslerinden daha kalabalık sınıflar vs…
Aslında bunlar, yeni karşılaşılan sorunlar değil. Eğitim sisteminde hep var
olmuş ama her eğitim dönemi başlarken hatırlanmış, sonrada unutulmuş,
unutturulmaya çalışılmış sorunlar. Son yıllarda durum biraz farklı, eğitimde
yukarıda saydığımız sorunları çözmeye yönelik girişimler, sürekli olarak
gündemde.
Evet, birileri eğitimdeki sorunları çözmek iddiasıyla, çeşitli adlar altında
kampanyalar düzenliyor ve her gün televizyonlarda, gazetelerde boy
gösteriyor.
Peki, kim bunlar? Kurucuları ve yöneticileri genellikle büyük sermaye
sahiplerinden oluşan, kendilerini sivil toplum kuruluşu olarak tanımlayan
birtakım dernek veya vakıflar.
Eğitimin sorunlarını çözmek için neler mi yapıyorlar? Yaptıkları çok bilinen
ve yüzyıllardır uygulanan bir yöntem. Bağış topluyorlar. Yani, hayır kuruluşu
gibi çalışıyorlar. Tıpkı ortaçağda kilise ve cemaatlerin yaptığı gibi. Ama
onlardan bir farkları var. Sahibi oldukları mağazaların, işletmelerin ismini
de kullanarak aynı zamanda reklamlarını da yapıyorlar. Ayrıca yaptıkları
bağışlar vergiden de muaf oluyor tabii. Bu yaptıkları işin bir de adı
var; “sosyal sorumluluk” diyorlar buna.
Yani, diyorlar ki: “Biz öyle sizin bildiğiniz sermayedarlardan değiliz. Tamam
kazanıyoruz, kâr ediyoruz ama topluma karşı da sorumluluk duyuyoruz. Bu
sorumluluk duygusu ile de eğitim, sağlık gibi ihtiyaçların karşılanması için
bağışta bulunuyoruz.”
Buna karşı, şu soruyu sormadan edemiyoruz: İyi güzel de siz o kârları nasıl
elde ediyorsunuz? Onlar bu soruya doğru düzgün cevap vermezler elbette. Ama
biz cevabı biliyoruz; o kârlar, emekçiye hak ettiğinin çok altında bir ücret
ödenerek ürettirilen ürünlerin yine onlara, gerçek değerinin çok üzerinde
fiyatlarla satılmasıyla elde ediliyor. Yani o kârlar, milyonlarca emekçi
yoksullaştırılarak elde ediliyor. Sonra da yoksullaştırdıkları emekçilerin
eğitim, sağlık gibi ihtiyaçları için “sosyal sorumluluk” adıyla “bağış”
yapıyorlar, topluyorlar. Bu arada vergi de ödememiş oluyorlar.
Böylece, hem öbür dünyaya yatırım yapmış oluyorlar, hem de bu dünyada
okullara, sınıflara, hastanelere isimlerini yazdırarak reklamlarını
yapıyorlar. Öte yandan emekçiler tarafından da “iyi” patronlar olarak
anılıyor ve servetlerini meşrulaştırıyorlar. Ballı lokma tatlısı
anlayacağınız.
Eğitim, insanların kültürlerini bir kuşaktan diğerine aktarmasını ve
toplumsal gelişmeyi de temin ederek varlığını sürdürmesini sağlayan en önemli
kaynaktır. Bu nedenle de eğitim, en temel insan hakkıdır. Bu hakkın
kullanılması, asla sermayenin merhametine bırakılamaz. Zira, aynı zamanda
eğitim, sınıflı toplumlarda egemen sınıfın, bu egemenliği sürdürmesinin de en
başta gelen aracıdır.
Eğitim sistemindeki sorunların çözümünün sermayenin merhametinden beklenmesi,
emekçi kesimlerin eğitim hakkından vazgeçtikleri anlamına gelir. Böyle bir
eğitim sisteminde emekçiler, kültürlerini kaybeder, sermayenin dayattığı
kültürü kabul etmek zorunda kalırlar. Ayrıca, toplumsal gelişme de sermayenin
dilediği yönde düzenlenir ve kullanılır. Bu da yoksulun daha yoksullaştığı,
emeğin daha fazla sömürüldüğü yapıyı daha da güçlendirir.
İşte bu nedenle emekçiler ve sermaye dışı diğer toplum kesimleri, eğitim
sorununun çözümünü sermayeye devretmemeli, sadece bugün için değil, gelecekte
de toplumsal varlıklarını sürdürebilmek için insanı hayvandan ayıran en temel
unsur olan “eğitim” hakkına sonuna kadar sahip çıkmalıdır.
Halkevleri bir süre önce, toplumun eğitim sorununa sahip çıkması konusunda
dikkatleri çekmek amacıyla, “Herkese eşit, parasız, nitelikli eğitim ve
sağlık hakkı için; BİR İMZA İLE KATIL, BİR MİLYON İMZA İLE DEĞİŞTİR !” adı
ile bir girişim başlatmıştır. Bu girişim, “eğitim sorununun, sermayenin bağış
kampanyaları ile değil, toplumun eğitim sorununa sahip çıkmasıyla çözüleceği”
mesajını vermesi bakımından son derece önemlidir. Umarım bu ve bunun gibi
girişimler yaygınlaşır ve artık, mevcut haklardan vazgeçip, sermayenin
merhametine sığınma dönemi sona erer.