“yeni liberal dayatmalar ile insanlık arasındaki savaşta bir dönüm noktası” Sağlık Hakkı Mücadelesinin başarılı örneklerinden birine El Salvador’da şahit olduk. 2002’de sağlık sisteminin özelleştirilmesine karşı sağlık emekçilerinin başlattığı eylemler toplumsal-politik bir mücadeleye dönüştürülürken, iktidardaki ABD destekli aşırı sağcı hükümet IMF ve DB’nin yazdığı sağlık programını yasaklayıp halkın isteklerini yasalaştırmak zorunda kaldı. El Salvador’un Beyaz Yürüyüş […]
“yeni liberal dayatmalar ile insanlık arasındaki savaşta bir dönüm noktası”
Sağlık Hakkı Mücadelesinin başarılı örneklerinden birine El Salvador’da şahit olduk. 2002’de sağlık sisteminin özelleştirilmesine karşı sağlık emekçilerinin başlattığı eylemler toplumsal-politik bir mücadeleye dönüştürülürken, iktidardaki ABD destekli aşırı sağcı hükümet IMF ve DB’nin yazdığı sağlık programını yasaklayıp halkın isteklerini yasalaştırmak zorunda kaldı.
El Salvador’un Beyaz Yürüyüş eylemlerinin hemen öncesinde içinde bulunduğu durum aslında bize hiç de yabancı değil. IMF ve DB sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi yönündeki baskısını 1990’lardan itibaren iyice yoğunlaştırmıştı. ABD destekli sağcı hükümetler eliyle kamu sağlık sistemi bilinçli olarak yıpratılmış ve halk kamu sağlık hizmetlerinden bezdirilmişti. Halkın büyük çoğunluğuna iyi kötü hizmet veren iki yapılı (SSK ve Yeşil Kart gibi) kamu sağlık sistemine El Salvador sermayesi ve hükümetinin bulduğu çözüm pek de “orijinaldi”: Bu ikili kamusal yapı, tüm nüfusu kapsayacağı iddia edilen bir genel sağlık sigortası çatısı altında birleştirilecek ve sağlıkta özel sektörün payı artırılacaktı. El Salvador hükümeti bu programın propagandasını yaparken, kamu hastanelerinden bezdirdiği halka “eşitsizliklerin ortadan kaldırılıp herkesin sağlık güvencesi altına alınacağını”, “böylece herkese özel hastanelerin olanaklarından faydalanma hakkı da tanınacağını” söylüyordu. Tanıdık değil mi?
Bu yeni liberal saldırının sağlık hizmetinden faydalananlar dışında da kurbanları vardı. Sağlık emekçileri, çalışma koşullarını kötüleştiren ve iş güvencesini ortadan kaldıran özelleştirme saldırısına karşı başından beri mücadele ettiler. İlk olarak Genel Hastane İşçileri Sendikası (SIGESAL) 1992’de sağlığın özelleştirilmesine karşı IMF ve DB karşıtı eylemler örgütlemeye başladı. SIGESAL üyesi sağlık emekçileri 1993’te hastanelerin bazı birimlerinin özelleştirilmesine karşı bir haftalık açlık grevine gittiler ve özelleştirmeyi durdurdular.
Sağlık emekçileri ve hükümet arasında yıllar boyu süren mücadele giderek sertleşti ve 1999’da emek hareketine dönük saldırılar iyice yoğunlaştı. STISSS sendikasına üye bazı sağlık işçileri toplu sözleşmeye aykırı olarak işten atılınca sendika, emekçilerin işe geri alınması ve özelleştirmenin durdurulması talepleriyle iş bıraktı. Buna karşılık, sendikalı işçilerden bir kısmı daha işten atılınca STISSS’te örgütlü sağlık işçileri SIMETRISSS sendikasında örgütlü doktorlarla birlikte greve çıktı. Hükümet, 10 bini aşkın sağlık emekçisinin katıldığı grevi bastırmak için orduyu devreye sokmak zorunda kaldı.
İş bırakma ve iş yavaşlatma eylemleri 2000 yılında da devam etti. Polisin bir hastane önü eylemine vahşice saldırması üzerine halkın eylemlere ilgi ve desteği arttı. 21 Mart 2000’de hükümet ve sendikalar, iki hastanenin özelleştirilmeyeceğine dair mutabakat imzaladılar. Ama hükümet özelleştirmedeki ısrarını sürdürüyordu. Bu arada ABD Başkanı Bush da, 2002 başında, Orta Amerika ülkelerine özel bir serbest ticaret anlaşması (CAFTA-Orta Amerika Serbest Ticaret Anlaşması) imzalamak istediklerini ilan etmişti.
2002 başında bir yandan sendika büroları basılır, sendikacılar işten atılmaya devam ederken; ülkenin deng humması tehdidi altında olduğu bahane edilerek sağlıkta olağanüstü hal ilan edildi. Bu “olağanüstü hal”de, patronlar örgütü ANEP sağlık sisteminin acilen özelleştirilmesini talep etti; ABD Kongresi de, Bush’a, CAFTA müzakerelerine “acilen başlama yetkisi” verdi.
Eylül ayında sendikalar özelleştirme karşıtı eylemlere başlayınca, ortada bir hastalık tehdidi olmamasına rağmen sağlıkta olağanüstü hal kararı uzatıldı. Sendikacı kıyımı yine başlayınca, 18 Eylül 2002’de STISSS süresiz greve çıktı. Polis STISSS liderlerine ve grevci işçilere saldırdı, işçilerden bazıları yine işten atıldı. 27 Eylül’de doktorlar da greve katıldı ve 9 hastanede hizmetler durduruldu. Hükümet askeri hastaneleri devreye sokarak grevi kırmayı denedi ama başaramadı. Bunun üzerine grevci doktorlar “İmha Komandosu” adlı bir çeteden ölüm tehditleri almaya başladı. Sonra mahkemeler grevleri yasakladı. Bunun üzerine diğer hastanelerde de dayanışma grevleri örgütlendi.
Ve yürüyüşler başladı. 10 Ekim 2002’de 5000 emekçi özelleştirmeye karşı yürüdü. 12 Ekim’de 30 bin kişinin katılımıyla, FMLN’nin silah bıraktığı 1989 yılından sonraki en büyük kitle gösterileri gerçekleştirildi. 15 Ekim’de Sağlık Bakanlığı hastanelerindeki doktorlar üç günlük dayanışma grevine çıktı. 16 Ekim’de “Beyaz Yürüyüş” gerçekleştirildi ve 50 binden fazla doktor, hemşire, sağlık işçisi ve hasta sokağa çıktı. Bir hafta sonraki “Beyaz Yürüyüş”e 200 bin kişi katıldı.
Grevler ve sokak eylemleri karşısında Meclis daha fazla direnemedi. Muhalefet partilerinin sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesini yasaklayan önergesi karşısında ABD destekli hükümet partisi ARENA yalnız kaldı ve Devlet Başkanı Flores’in sağlık ve sosyal güvenlik yasalarında yapmak istediği değişiklikler reddedildi. Flores ayrıca eylemlere öncülük eden sendikaların hazırladığı şu önergeyi de kabul etmek zorunda kaldı: “…her Salvador vatandaşına maddi durumu ne olursa olsun kaliteli sağlık hizmeti sağlanması devletin bir yükümlülüğüdür…..her türlü sağlık ve destek hizmetinin özelleştirilmesi, ayrıcalıklı kılınması, taşeronlaştırılması veya transfer edilmesi kesinlikle yasaktır….”
Sağlık Emekçileri Sendikası -STISSS Genel Sekreteri Ricardo Monge, önergenin kabul edildiği açıklandığında, San Salvador’da toplanan binlerce emekçiye “Salvador halkı; sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi girişimlerini bozguna uğratmış ve bizi insanlıktan çıkaran yeni liberal ekonomik modele karşı kesin bir darbe indirmiştir” dedikten sonra, bunun henüz bir başlangıç olduğunu da ekledi. Gereksiz alçak gönüllülük yapmıyordu. El Salvadorlu emekçilerin mücadelesi Beyaz Yürüyüşle ne nihai zaferine ulaşmış ne de bitmişti. Sağlık emekçileri bu yasayı fiilen uygulatmamak için direten Başkanı ve hükümeti grevlerle zorlamaya devam etti ve edecek de. Çünkü, sorunun temelinde yatan asıl nokta yani emperyalizmle kurulan bağımlılık ilişkileri zorlandıysa da henüz ortadan kaldırılmış değil.
El Salvador “Beyaz Yürüyüş” deneyimi, Sağlık Hakkı Mücadelesinin anti-emperyalist politik bir halk hareketi olarak örgütlenebileceğini ve yeni liberalizmi yenmenin mümkün olduğunu gösteren bir örnek olarak ezilenlerin mücadele tarihindeki yerini aldı.