Şimdi, tarlaların ortasından birbirine dolanarak yükselen borular, her gün bu bölgeden, 33 milyon dolarlık gazı alıp, uluslararası kapitalist tekellerin, aç, doymaz karınlarına pompalıyor. Sol elinde tutuyordu. Avucunun içinde uzunlaması na duruyordu: Küçük bir dinamit lokumu. Aynı elinde, kolunun birleştiği yerde, fitilin yanıbaşında, yanmamış kibrit çöpü vardı. Diğer elinde kibrit kutusu duruyordu. Arkasında bin kadar […]
Şimdi, tarlaların ortasından birbirine dolanarak yükselen borular, her gün bu bölgeden, 33 milyon dolarlık gazı alıp, uluslararası kapitalist tekellerin, aç, doymaz karınlarına pompalıyor.
Sol elinde tutuyordu. Avucunun içinde uzunlaması na duruyordu: Küçük bir dinamit lokumu. Aynı elinde, kolunun birleştiği yerde, fitilin yanıbaşında, yanmamış kibrit çöpü vardı. Diğer elinde kibrit kutusu duruyordu. Arkasında bin kadar madenci yürüyordu. Renk renk kaskları vardı. Önünde Aymara bayrakları yla köylü temsilcileri ilerliyordu. Rengarenk, küçük parça karelerden oluşuyordu bayrak. Önündekilerin biraz açılmasını bekliyordu. Madenciler arkada yavaşlıyordu. Yol kenarındakilerin açılmalarını istiyordu. Küçük bir telaşla kaçışıyorlardı. Satıcı kadınlar, tezgâhlarını sırtlıyordu. Madenciler slogan atıyorlardı. Gazın uluslararası tekellere satılmasına karşı. Kasklarını gümüş tozları parlatıyordu. Kibriti tutuşturuyordu. Küçük, parlak alevlerle yanıyordu fitil. Bir kaç adım ötesine adeta bırakı yordu. Atılan sloganlara rağmen sanki ortalığı sessizlik kaplıyordu. Hızlı sakin, adımlarla geri dönüyordu. Küçük dinamit lokumu, onun geri dönüşünü bekleyip patlıyordu.
Bolivya da, El Alto’daydım. La Paz’ı çevreleyen direnişin merkezinde: “Neden dinamit kullanıyorsunuz?”, “Kendimizi savunuyoruz. Biz madenciler artık bu ülkenin en küçük parçasının bile satılmasına müsade etmeyeceğiz. Gümüşü ve altını söküp götürdüler. Şimdi gözlerini Hidrokarbura -gazadiktiler. Onu vermeyeceğiz. Öyle yüzde 30’unu falan değil, hiç bir damla vermeyeceğiz.”, “Ya seçimden sonra yine satışına karar verirlerse?”, “Bizim seçim hükümetlerine güvenimiz yok. Daha önce de sözler verip yerine getirmediler. Bizim seçim partileriyle de işimiz yok. Gazın tamamiyle ulusallaştırılmasında kesinlikle kararlıyız. Eğer yeni hükümet bunu yapmazsa mücadeleye devam edeceğiz.”, “Peki ne istiyorsunuz ?” , “İşçi sınıfının iktidarını, sosyalist devrimi” Yeni bir lokum parçasını, cebinden avucuna çıkarıyordu. Arkadan madenciler: “Che yaşıyor, mücadele sürüyor” diye slogan atıyordu.
Açlığın Sesi
Neoliberal rüzgâr burada çoktan ortalığı süpürmüş. Tayyip Erdoğan’nın şimdi yaptığını Menem 1992’de Arjantin’de yapıyordu. Ortada satılmadık bir şey bırakmadı. Kuzey Arjantin’de Mosconi’ de Hidrocarbur’u da sattı. Bir gecede şehirin yüzde 80’i işsiz kaldı. Tenis kortlu, yüzme havuzlu işçi kulübü, şehir sineması, üniversite , bakkallar, satış merkezleri hepsi peşpeşe kapandı. Neoliberalizm western filmlerinin kötü kovboyları gibi; geldiği yerde, sokaklarında sürüklenen diken toplarından başka bir şey bırakmıyor. Şimdi onların tarlaları nın ortasından, borular yükseliyor. Birbirine dolanarak çıkan borular, başlarında bile kimse durmadan her gün bu bölgeden, 33 milyon dolarlık gazı alıp, uluslararası kapitalist tekellerin, aç, doymaz karınlarına pompalıyor. Bu boruların üstünde yaşayan., toprakların binlerce yıllık sahipleri yerliler, ot damlı kulübelerinde elektriksiz ve susuz yaşıyorlar. Toprağa oturunca, gazın, milyon dolarların akışının uğultusu duyuluyor. Eğer bu karınlarının açlığının sesi değilse…
Brezilya işgal fabrikaları konseyinin sorumlusu Sergio; “Eski sömürgeciler daha iyiydi” diyordu. “Onlar hiç değilse demiryolu, limanlar yapıyorlardı. Neoliberalizm var olanları da elimizden alıyor…Soruyorum size; Neden amcamın oğluyla telefonla konuşurken, bunu daha önce de yapabildiğim halde, artık bir İtalyan tekeline para ödüyorum.”
El Alto’da madenci avucunun içine küçük bir dinamit lokumu daha alıyor.
Birgün-21/08/2005