İletişim Yayınları “Dünyanın sokaklarını” filmkitaplar ile anlatma fikrinden doğan Topraksızlar/ Brezilya’da Topraksız İşçi Hareketi: MST, Latin Amerika’nın bu en önemli toplumsal hareketinin işgal kamplarında yeşerttiği hayatı içerden gözlemleyen ve MST’nin 2003 yılında toprak sahipleriyle Irak savaşını protesto etmek amacıyla yaklaşık bir ay boyunca sürdürdüğü büyük yürüyüşün uzunca bir bölümüne katılan Metin Yeğin’in “mümkün olan başka […]
İletişim Yayınları
“Dünyanın sokaklarını” filmkitaplar ile anlatma fikrinden doğan Topraksızlar/ Brezilya’da Topraksız İşçi Hareketi: MST, Latin Amerika’nın bu en önemli toplumsal hareketinin işgal kamplarında yeşerttiği hayatı içerden gözlemleyen ve MST’nin 2003 yılında toprak sahipleriyle Irak savaşını protesto etmek amacıyla yaklaşık bir ay boyunca sürdürdüğü büyük yürüyüşün uzunca bir bölümüne katılan Metin Yeğin’in “mümkün olan başka bir dünya” tanıklığı. Belgesel filmin görselliğinden ve yazılı anlatımın özgürlüğünden doğan olanakları birleştirme amacını taşıyan ve Yeğin’in gazetecilik deneyimleri ile ördüğü MST filmkitabı, Topraksızların kolektif tarım, alternatif tıp, alternatif eğitim ve demokratik karar alma süreçleriyle yaşama sahip çıkma biçimlerini ifade eden pratik deneyim aktarımlarına dayanıyor. Bütün bu süreci anlatan Topraksızlar vcd’si ise kitabın bir hediyesi. Dünyanın öteki ucunda, Avrupa kıtası kadar kocaman Brezilya’da, dünyaya meydan okurcasına devrimci bir pratiğin peşinde sokakları arşınlayan işgalci topraksız işçiler hareketi, Topraksızlar’la Türkiye toplumsal muhalefetine de selam gönderiyor. Kitaba yazdığı önsözle katkıda bulunan James Petras’ın deyimiyle: Brezilyalı MST ile İlerici Türkiye Halkı Arasında Uluslararası Dayanışma İçin… BREZİLYALI MST İLE İLERİCİ TÜRKİYE HALKI ARASINDA ULUSLARARASI DAYANIŞMA İÇİN James Petras Metin’in Brezilya Topraksız Kır İşçileri Hareketi (Portekizcede MST) üzerine gerçekleştirdiği çalışma Türkiyeli aktivistler, militanlar ve toplumsal hareketlerin öğrencileri açısından büyük bir öneme sahip. Her iki ülke arasında tarihsel ve kültürel farklılıklar bulunmakla birlikte, her iki ülke de birçok benzer sosyo-ekonomik ve politik koşulu ve yapıyı paylaşıyor. Örneğin her iki ülke de “devletçi” popülist ekonomik modellerden, IMF tarafından tasarlanan ve yönetilen yeni liberal bir rejime geçmiş bulunuyorlar. Milyonlarca yoksul köylü ve topraksız işçi topraklarından devlet zoruyla ve sermayenin yoğunlaşması ve merkezileşmesi sonucunda “atıldılar”. Her iki ülkede de nüfusun en zengin yüzde 10’luk kesimiyle, en yoksul yüzde 50’lik kesimi arasındaki büyük eşitsizlikler dünyadaki gelir dağılımı tablosu içindeki en kötü iki örneği temsil ediyor. Her iki ülke de IMF’nin “yapısal uyum politikaları”nın hedefi durumunda; ve bu politika “serbest piyasa”, gümrük duvarlarının indirilmesi; teşviklerin durdurulması ve stratejik sanayilerin özelleştirilmesi gibi öğeleri içeriyor. Ancak Brezilya’da MST, Üçüncü Dünyanın emperyalizmi ve yeni liberalizmi sorgulayan ve toprakların yeniden dağıtımı, kredi, barınma, okul, klinik ve teknik yardım gibi öğelerden oluşan bütünlüklü bir tarım reformu talep eden en başarılı kitle hareketlerinden birisi olarak ortaya çıktı. MST geçmiş 20 yıllık mücadele sürecinde, 400 binden fazla aileyi (2 milyondan fazla insanı), çoğunluğu kolektif üretim kooperatiflerinde olmak üzere, verimli topraklara yerleştirmeyi başardı. Bu başarılı mücadelelerin maliyeti çok ağırdı: 1500’den fazla kır aktivisti ordu, polis ve toprak sahiplerinin silahlı çeteleri tarafından öldürüldüler. Metin’in kitabı, MST’nin başarılı bir mücadelenin üç aşamasını tarif eden “İşgal et, Diren, Üret” sloganı ile özetlenen yöntemleri konusunda önseziler sağlıyor. MST topraksızları, üzerinde üretim yapılmayan ya da yarı yarıya üretim yapılan ve geçmişte de büyük toprak baronları tarafından kendilerinden çalınan geniş toprakları işgal etmek üzere örgütlüyor. Toprak bir kez işgal edilince, plastik çadırlarda yaşayan aileler toprak sahiplerine bağlı paramiliter güçlerin vahşi saldırılarına karşı direnmek üzere örgütleniyorlar. MST devletin toprakları kamulaştırmasını talep ediyor; ve sonra da hem tüketim için, hem de ulusal ve uluslararası pazarı da kapsayan bir biçimde, pazar için üretmeye başlıyorlar. MST sadece ekonomik ve toplumsal ilişkileri dönüştürme misyonuna sahip bir hareket değil, aynı zamanda yeni bir insan; ve yeni insani ilişkiler yaratma misyonuna da sahip. Hareket içinde sürekli olarak kadınların, etnik azınlıkların (Yerliler ve siyahlar) eşitliği ve insan haysiyeti için mücadele veriliyor. Bugün ulusal önderlerinin yüzde 50’si kadınlardan oluşuyor. MST’nin, Türkiyeli aktivistler açısından en çarpıcı yönlerinden bir tanesi üyelerinin, kadrolarının ve militanlarının politik-toplumsal eğitimine verdiği büyük önemdir. MST bütçesinin yüzde 50’den fazlası hareket militanlarının eğitimine ayrılıyor: 2 ay süren okulları, haftalık seminerleri ve ilerici üniversitelerle ortak programları var. MST’nin başarısının ikinci anahtarı örgütlülük; yani yerel önderlerin toplantılar ve toplulukların örgütlenmesi işinde binler tarafından eğitilmesi. Her 40 ailelik grubun yerel bir önderi var ve her kooperatif kitlesel meclislere dayanıyor. Bütün yürüyüşler yerel olarak örgütleniyor ve her türlü dayanışma eylemi maddi katkılara dayanıyor. Hiçbir şey “kendiliğinden” olmuyor; bütün bunlar meclislere, tartışmalara ve hareketlerin rızasına dayanan örgütlü eylemler. MST’nin başarısının üçüncü temel öğesi kendisine devlet baskısı karşısında destek sunan ve maddi yardım sağlayan Katolik Kilisesi’nin ilerici kesimleriyle, insan hakları örgütleriyle, bazı solcu milletvekilleriyle ve sendikalarla koalisyonlar oluşturma yeteneği. MST’nin dördüncü temel özelliği kolektif eylemi yöneten önderlerle özgürce tartışan ve kararlar alan demokratik meclislere dayalı iç yapısı. Bu yapı içerik olarak demokratik ve biçimsel olarak da merkezi bir özellik taşıyor. MST yeni bir örgütsel mücadele biçimini temsil ediyor- geleneksel sandık partilerinden de, “öncü” seçkin oluşumlardan da daha üstün olan toplumsal ve politik bir hareket. Kitlesel örgütlenmeyi, kadrosal eğitimi ve doğrudan eylemi birbiriyle bütünleştiriyor. Bugün MST’nin çoğunluğunu topraksız işçilerin, kooperatif çiftçilerinin ve yoksul köylülerin oluşturduğu yaklaşık 3 milyon kişilik bir hareketi yönlendiren 100 bin tane militan aktivisti var. Önderlerinin yüzde 75’den fazlası, topraksız işçilerin ve köylülerin oğulları ve kızları. İzledikleri strateji “aşağıdan değişim” stratejisi; yani kitleleri örgütlemek, kentsel hareketlerle birleşmek ve gelecekteki bir sosyalist dönüşüme hazırlanırken acil reformlar için baskı yapmak. MST’nin nihai hedefi demokrasi, ulusal egemenlik ve eşitliğe dayalı bir sosyalist toplum. MST Marx, Mao, Gramsci, Özgürlük Teolojisi’nin fikirlerinden, ekoloji ve feminist düşünce akımlarından, Brezilyalı pedagog Paulo Freire’den, ulusalcılık ve enternasyonalizmden etkileniyor. Hareketin kendi ulusal marşı var ve bu marş gösterilerle derslerin başında söyleniyor. Üzerinde köylülerin sembolik biçimde temsil edildiği bir bayrağı ve hareketin mistik değerleri ile, toprak reformu davasına olan güçlü inançları ile, mücadele yöntemleri ile ve kolektif dayanışma ile bağlantılı bir dizi rituelleri var. Metin’in kitabı ilerici Türkiye halkı ve hareketleri ile Brezilyalı MST arasındaki uluslararası dayanışma için bir temel sunuyor. Hem Türkiye’de hem de Brezilya’da kırsal hareketler ortak bir sorunu paylaşıyorlar: kent yoksullarıyla ve ilerici meslek çevreleriyle, halka konuşup Sağ için çalışan “merkez-sol” seçim partileri karşısında bir politik alternatifi inşa etmek üzere ittifaklar yaratmak. Metin’in, hem çektiği belgesel film, hem de bu kitapla sağladığı katkı, MST mücadelelerinin ve zaferlerinin ilerici derslerini Türkiye soluna taşımak açısından kilit bir önem taşıyor.