Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Genel Başkanı İsmail Hakkı Tombul, toplu görüşme sonunda imzalanan mutabakat metnine koydukları şerh nedeniyle yarın Uzlaştırma Kurulu’na başvuracaklarını bildirdi. Tombul, Konfederasyon Genel Merkezi’nde yaptığı basın toplantısında, toplu görüşme sonuçlarının kamu çalışanlarının ve emeklilerin beklentilerini karşılamaktan uzak olduğunu söyledi. Hükümetin, talepleri karşısında “başını kuma gömmeye devam ettiğini, toplu sözleşme ve grev […]
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Genel Başkanı İsmail Hakkı Tombul, toplu görüşme sonunda imzalanan mutabakat metnine koydukları şerh nedeniyle yarın Uzlaştırma Kurulu’na başvuracaklarını bildirdi.
Tombul, Konfederasyon Genel Merkezi’nde yaptığı basın toplantısında, toplu görüşme sonuçlarının kamu çalışanlarının ve emeklilerin beklentilerini karşılamaktan uzak olduğunu söyledi.
Hükümetin, talepleri karşısında “başını kuma gömmeye devam ettiğini, toplu sözleşme ve grev hakkını uygulamamakta direndiğini ve IMF’nin çizdiği sınırları aşmadığını” vurgulayan Tombul, “Özellikle 6’şar aylık ücret zamlarının yüzde 2.5 ile sınırlı tutulması, hem hükümet hem de buna onay verenler açısından tam bir skandaldır” dedi. Grev ve toplu sözleşme hakkı taleplerini, hükümetin Anayasa değişikliği bahanesiyle ertelediğini belirten Tombul, şöyle konuştu: “Başbakan Yardımcısı Sayın Şahin, toplu sözleşme hakkımızın tanınacağını, ancak sendikaların kendilerine güven vermesi gerektiğini söylüyor. Mücadele tarihimiz ortadadır. KESK, hükümete güven vermez, kamu emekçilerine güven vermeyi tercih eder. Hükümete güven veren sendikalarla varılacak her türlü mutabakatın bugünden farklı olmayacağı açıktır. Hükümet kendine güven veren sendikalarla böyle bir mutabakat imzalamıştır.” Tombul, görüşmeler masada bitse bile haklı ve meşru talepleri için mücadele vermeye devam edeceklerini kaydetti. |
KESK Genel Başkanı İsmail Hakkı Tombul’un açıklamasının tam metni şöyle:
“Değerli Basın Emekçileri,
Bu yıl dördüncüsü gerçekleştirilen görüşmelerin sonucunda yeni bir aşamaya geldik. Konfederasyonumuzun öngörüleri, bu görüşme döneminde bir kez daha doğrulandı. Ne yazık ki görüşme sonuçları, kamu emekçilerinin ve emeklilerin beklentilerini karşılamaktan uzaktır. Hükümet, taleplerimiz karşısında başını kuma gömmeye devam etmiş, toplu sözleşme ve grev hakkımızı uygulamamakta direnmiş ve de IMF’nin çizdiği sınırları aşamamıştır. Özellikle, altışar aylık ücret zamlarının yüzde 2.5 ile sınırlı tutulması, hem hükümet hem de buna onay verenler açısından tam bir fiyaskodur.
Aylardır hükümete çağrı yapıyoruz. Anayasa’nın 90. maddesinin ve ILO sözleşmelerinin gereğini yerine getirin; toplu sözleşme çağrısı yapın. Ancak hükümet, toplu sözleşme ve grev hakkımız için Anayasa değişikliği yapılması gerektiği konusunda inat ediyor. Bu kör inadın hiçbir hukuki dayanağı, hiçbir somut gerekçesi yok. Hükümet, Anayasa değişikliği bahanesiyle topu taca atıyor ve toplu sözleşme hakkımızı uygulamaktan kaçarak, son sözü yine kendisi söylemek istiyor. Başbakan Yardımcısı Sayın Şahin, toplu sözleşme hakkımızın tanınacağını, ancak sendikaların kendilerine “güven” vermesi gerektiğini söylüyor. Mücadele tarihimiz ortadadır; KESK, hükümete “güven” vermez, kamu emekçilerine güven vermeyi tercih eder. Hükümete güven veren sendikalarla varılacak her türlü mutabakatın, bugünkünden farklı olmayacağı da çok açıktır.
Biz, önerilerimizin alınmakla yetinildiği, taleplerimizin karşılanmadığı, hiçbir bağlayıcılığı ve yaptırımı olmayan toplu görüşme sistemini kabul etmiyoruz. İşte bu yüzden mücadelemizi 15 günlük görüşme süresiyle sınırlamadık. Görüşmeler masada bitse bile, haklı ve meşru taleplerimiz için mücadele programımız devam ediyor. Sonbahar aylarında devam edecek mücadele gündemimizde kamu personel rejimi değişiklikleri, sosyal sigortalar ve genel sağlık sigortası yasa tasarısı, 2006 yılı bütçesi ve kamu emekçilerinin diğer bütün sorunları var. Biz, kış uykusunda değiliz, bazı kesimlere de uyanmalarını tavsiye ederiz.
Değerli Basın Emekçileri,
Konfederasyonumuzun ısrarlarıyla, bu yıl yapılan görüşmelerin gündemine özelleştirme ve özelleştirilen kurumlarda çalışanların sorunları, istihdamda kadın-erkek eşitliği, disiplin cezaları ve sicil affı, emeklilik ve sağlık hakları, işkollarının özgün sorunları, sendikal ve demokratik haklar gibi çalışma koşullarını ilgilendiren her türlü husus alındı. Birçok konu, kurulan komisyonlarda tartışılarak, rapor haline getirildi. Taleplerimiz raporlarda yer buldu, ancak hayata geçmesi için mücadele etmekten başka bir çözüm yolu görünmüyor.
Yine Başbakanla yapılan görüşmelerde, eğitim öğretim tazminatından faydalanamayan eğitim işkolundaki bütün emekçilerin bu haktan faydalanması gerektiği, belediyelerle toplusözleşme yapan Tüm Bel-Sen sendikamızın bu hakkının çeşitli gerekçelerle engellenmesi sorunu, Sağlık Bakanlığı’nda uygulanan performansa dayalı döner sermaye uygulamasının sağlığı paralı hale getirdiği ve sağlık emekçileri arasında ücret adaletsizliği yarattığı gibi hususlar iletildi. Sayın Başbakan bu konularda adım atılacağına ilişkin taahhütte bulundu. Bu taahhütlerin 2004 mutabakatının akıbetine uğramaması için taleplerimizin takipçisi olacağız.
(……)
Hükümet katsayıları etkilemeyen, emekliliğe ve vergi kesintisine tabi olmayan ek ödemeleri ücret artışı diye göstermeye çalışmaktadır. Oysa bütçede bile ücretler ile ek ödemeler ayrı kalemlerde gösterilmektedir. Hükümet kendisine maliyeti az olan ek ödeme ile, önerdiği sefalet ücretini gizlemekte, emekliyi ise açlığa mahkum etmektedir.
Hükümetin gerçek ücret artışı önerisi ilk altı ay için %2.5, ikinci altı ay için %2.5′ tur. Bunun ücretlere yansıması ise en düşük ücretli kamu emekçisine ilk altı ay 14, ikinci altı ay 27 YTL’dir.
İlk altı ay 40 YTL, ikinci altı ay 40 YTL önerisi maaşa yansımayan ek ödemedir. Ek ödemeler emekliliğe yansımamakta, dolayısıyla hükümete maliyeti düşük bir artış biçimidir.
Ücret adaletsizliğinin sorumlusu kamu emekçileri değildir. 40+40’lık artış bunu gidermek için yetersizdir. 1 milyon 885 bin kamu emekçisinden sadece 1 milyon 377 bin kişiyi etkileyeceği için bu kalem ücret artışından bağımsız değerlendirilmelidir.
Diğer yandan hükümet taleplerimizde yer alan başta kira yardımı olmak üzere, çocuk yardımı, ulaşım ve yiyecek yardımı gibi sosyal haklardaki taleplerimizi de yok saymıştır.
Sonuçta hükümetin kamu emekçilerine ayırdığı gerçek miktar, sadece 2,4 katrilyondur. Çünkü hiç zam yapılmadan bile 1,4 katrilyonluk kaynak gerekmektedir. Bu neredeyse hükümetin bir aylık faiz dışı fazla ödemesidir. Konfederasyonumuzun bütün kaynak önermelerine rağmen hükümet, çözüm üretecek bir düzenleme yapmaktan kaçınmıştır. Bizce sorun, kaynak sorunu değil tercihler sorunudur. Ve AKP hükümeti bu tercihiyle, kamu emekçilerinden bir kez daha olumsuz sicil almıştır.
Değerli Basın Emekçileri,
Konfederasyonumuz, 5 maddelik mutabakat metninin 3 maddesine şerh koymuş; aile yardımı ödeneği gösterge rakamının artırılması ile 399 Sayılı KHK’ye tabi sözleşmeli personelin ücret skalasına ilişkin ayarlamalar ile sosyal yardımlar konusunda ilgili kamu idareleri tarafından çalışma yapılması maddelerini kabul etmiştir. Konfederasyonumuz talepleri ve şerh koyduğu maddelere ilişkin olarak 1 Eylül Perşembe günü Uzlaştırma Kurulu’na başvuracatır.
Şerh koyduğumuz maddelerden biri de T. Kamu-Sen’in önerisiyle gündeme gelen ve Memur-Sen ile hükümet tarafından da kabul edilen “sendika üyesi olan personele, sendika aidatlarından ka
ynaklanan kayıplarını telafi amacıyla aylık 5 YTL ilave ödeme yapılmasını sağlayacak düzenlemeye gidilmesi” maddesidir. Bu madde açık bir biçimde sendika aidatlarının devlet tarafından ödenmesini önermektedir. Biz, her dönemde devletten bağımsız bir sendikal anlayış yürüttük. Hiçbir dönemde hükümetlerin payandası olmadık. Bu madde, sendikaların bağımsızlığına gölge düşüren, devlet sendikacılığını teşvik eden, dar “ücret sendikacılığını” esas alan ve toplu sözleşme anlayışını yok sayan bir maddedir. Devlet bağışıyla güçlenebileceğini sananlar yanılıyorlar. Sendikal hareketin güçlenmesinin yolu, örgütlenmekten ve mücadeleden geçer.
Değerli Basın Emekçileri,
Konfederasyonumuz, görüşmeler boyunca neredeyse her gün kamu işyerleri önünde kitlesel açıklamalar yapmış, demokratik tepkilerini ifade etmiş ve taleplerini kamuoyu ile paylaşmıştır. Ne yazık ki, kamu emekçilerinin demokratik tepkileri Başbakanlık önünde polisin şiddet içeren müdahalesiyle karşılaşmıştır. Polisin biber gazı kullanarak yaptığı saldırının öncesinde Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in tehdit içeren ifadelerini de dikkatle değerlendirmek gerekir. Bütün toplumsal kesimlerin demokratik tepkilerini özgürce ifade edebilmeleri, eylem, gösteri ve yürüyüş yapabilmeleri ve bunun da devlet tarafından güvence altında olması, demokrasinin bir gereğidir. Başta siyasiler, buna uygun davranma sorumluluğu ile karşı karşıyadır.
KESK’in görüşme döneminde ortaya koyduğu demokratik tepkiler ve mesajlar, siyasi irade tarafından iyi kavranmalıdır. Çünkü bunların, önümüzdeki aylarda gündeme gelecek geniş çaplı ve kitlesel eylemlerin habercisi olduğu unutulmamalıdır.
Buradan bütün kamu emekçilerine sesleniyorum. Her şey ortadadır. Kamu emekçilerinin gerçek örgütü KESK ve üye sendikalarıdır. Bütün kamu emekçilerini sendikalarımıza üye olmaya ve hakları için mücadeleye katılmaya çağırıyorum. “