Görüşmelere hazırlık çerçevesinde sendikalar “toplu sözleşme ve grev hakkı”nı öne çıkartırken, hükümet de IMF programı doğrultusunda ilan ettiği 3 yıllık zam politikasıyla sendikaların önünü kesmeyi planlıyor. Her iki cephenin stratejisindeki uyumsuzluk ve amaç farkları, Ağustos ayının ikinci yarısından itibaren Ankara meydanlarının eylemcilerle dolacağının işaretlerini veriyor. Aslına bakılırsa hükümet, sendikalara oranla elini çabuk tuttu. Daha toplu […]
Görüşmelere hazırlık çerçevesinde sendikalar “toplu sözleşme ve grev hakkı”nı öne çıkartırken, hükümet de IMF programı doğrultusunda ilan ettiği 3 yıllık zam politikasıyla sendikaların önünü kesmeyi planlıyor. Her iki cephenin stratejisindeki uyumsuzluk ve amaç farkları, Ağustos ayının ikinci yarısından itibaren Ankara meydanlarının eylemcilerle dolacağının işaretlerini veriyor.
Aslına bakılırsa hükümet, sendikalara oranla elini çabuk tuttu. Daha toplu görüşmelerin başlamasından 1.5 ay önce, kamuda çalışanların 3 yıl boyunca alacağı ücretleri ilan etti. Hükümetin bu duyurusu, IMF ile yapılan 3 yıllık stand-by anlaşması çerçevesinde yapılan 3 yıllık bütçe programına dayandırıldı. Oysa bu çıkış, hem toplu pazarlık masasının hiçe sayılması, hem de hükümetin uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan yükümlülüklerden kaçmayı planladığını ortaya koydu. Böylece hükümet, 3 yıllık ücret düzeyine ilişkin temel bir göstergeyi de sunduğu için, masada hangi marjlarla hareket edeceğini başlangıçta duyurmuş oldu.
Sendikalar mutabakata vardı
Oysa kamu emekçileri sendikaları, “toplu sözleşme ve grev hakkı”nı bu yılki pazarlık görüşmelerinde gündemin birinci maddesine koyacakları konusunda uzlaştılar. Halen 11 işkolunda yetki sahibi olan 7 Türkiye Kamu-Sen, 3 Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) ve 1 Memur-Sen Konfederasyonuna bağlı sendika, grev hakkını temel talep olarak masada savunacakları konusunda tam bir görüş birliği oluşturdular. Sendikalar, her ne kadar siyaseten birbirinden farklı kulvarlarda olsalar da, Anayasa’nın 90’ıncı maddesinde düzenlenen “Usulüne göre yürürlüğe girmiş olan uluslar arası sözleşmeler iç hukukun üzerindedir. Bu sözleşmelerin Anayasa’ya aykırılığı dahi ilan edilemez” hükmünden hareketle grevin zaten anayasal bir hak olduğunu, hükümetin bu konudaki yasal düzenlemeyi yapmasının zorunlu olduğunu dile getiriyorlar.
Buna göre hükümet, bugün grev hakkını yasada tanımamış olmakla aslında “Anayasa suçu” işliyor. Çünkü ILO’nun 87, 98 ve 151’inci maddeleri, kamu emekçilerinin grev, toplu sözleşme ve siyasi partilerde faaliyet yürütme haklarını tanımlıyor. Türkiye bu sözleşmeyi usulüne göre imzalayıp yürürlüğe koymuş durumda. O nedenle hükümetin, bu sözleşmenin gereklerini yerine getirmesi gerekiyor. Son günlerde KESK’in Türkiye Barolar Birliği gibi hukuk kurumlarına yaptığı başvurulardan da bu yönde görüş beyan edildi. Barolar Birliği, hükümete açık çağrıda bulunarak, Anayasa hükümlerinin uygulanmasına davet etti. Dolayısıyla hükümet, grev hakkını masada ötelemek amacıyla her ne kadar çeşitli manevralar yapsa da, çalışanların bu konuda sessiz kalmaya niyetleri olmadığı açık.
Çalışanlar ayrıca, geçen yılki toplu pazarlıklarda üzerinde uzlaşılan ve mutabakat metnine geçirilen taahhütlerin hükümet tarafından yerine getirilmesi konusunda bastıracaklar. Mutabakat metninde, çalışanların siyasete katılma hakkı başta olmak üzere, toplu sözleşme yapmanın hukuki zemininin oluşturulması ve çalışanların sosyo-ekonomik haklarının tamamının pazarlık masasında tayin edilmesi gibi hükümler bulunuyor. Ancak bu hükümlerin hayat bulması için yapılması gereken düzenlemeler henüz çıkartılmadı.
Pazarlıklar eylemlerle desteklenecek
Hükümet ise, kamu çalışanlarına grev hakkının tanınması için öncelikle Kamu Personel rejimi yasasını çıkarmayı hedefliyor. Çünkü bu yasa, kamu emekçilerinin iş güvenliğini büyük oranda ortadan kaldırarak, sadece asker, polis ve din görevlisi gibi hizmet kolları dışındaki kamu emekçilerinin tamamına yakınını sözleşmeli hale getiriyor. Sendikanın bu amaçla hazırladığı tasarı, bu ay bitiminden önce kamu çalışanlarına da gönderilerek görüş istenecek.
Fakat yasanın temel amacında bile taraflar birbirine zıt düzenleme istiyorlar. Bu nedenle toplu pazarlık masası, kamu emekçilerinin taleplerinin hükümet tarafından kökten reddedildiği bir pazarlık masası olacağa benziyor. Ancak hükümetin bütün pazarlık konularındaki hamlelerini gören sendikalar da, şimdiden toplu pazarlık dönemi boyunca yapacakları eylemler için planlar çıkarmaya başladılar.
Türkiye Kamu-Sen, geçtiğimiz günlerde topladığı Yüksek Istişare konseyi’nden bu konuda yetki alırken, KESK de eylem planlarını olgunlaştırdı. KESK Başkanı Ismail Hakkı Tombul, yetkili kurulların muhtemel eylem planı üzerinde çalıştığını duyurdu.
15 Ağustos’ta başlayıp ay sonuna kadar tamamlanması beklenen pazarlıklar konusunda her iki taraf da tekliflerini getirecekler ancak, sendikaların alanlarda yürüteceği faaliyet ile hükümetin buna karşı ortaya koyacağı tutum, pazarlık masasındaki kararların esas unsurunu oluşturacak. Böylece IMF’nin programını temsil eden hükümet ile emekçilerin programını temsil eden sendikaların ortaya koyacağı irade ve eylemler belirleyici olacak.
MHA NEWS AGENCY / İlhami Vural