Sendikal örgütlülüğün ülkemizde henüz anlamını yitirmediği yıllarda, toplusözleşme masasına oturulmadan önce yapılmış anlamlı bir araştırmaydı. Petrol-İş Sendikası, üyeleri arasında yaptığı araştırmada, çalışan bir işçinin yaklaşık 6 kişiye birden baktığını saptamıştı. Eş, çocuklar, sosyal güvenlik sisteminden yararlanamayan anne, baba, kardeşlerden oluşan bu yüklülüğe ilişkin gerçekler bugün acaba hangi ölçülerde? Araştırmanın yapıldığı 1970’li yıllardan bu yana Türkiye […]
Sendikal örgütlülüğün ülkemizde henüz anlamını yitirmediği yıllarda, toplusözleşme masasına oturulmadan önce yapılmış anlamlı bir araştırmaydı. Petrol-İş Sendikası, üyeleri arasında yaptığı araştırmada, çalışan bir işçinin yaklaşık 6 kişiye birden baktığını saptamıştı. Eş, çocuklar, sosyal güvenlik sisteminden yararlanamayan anne, baba, kardeşlerden oluşan bu yüklülüğe ilişkin gerçekler bugün acaba hangi ölçülerde?
Araştırmanın yapıldığı 1970’li yıllardan bu yana Türkiye iki büyük ekonomik kriz atlattı. Sistemli olarak sosyal devlet, kazanılmış işçi haklarından geriye gidiş süreci yaşandı. İşsizlik çok yüksek oranlarda arttı. Büyük aile içinde işi olanlara, sigortalılara sığınanların sayısı şüphesiz arttı. Tabii artık sendikalı, toplusözleşme düzeninden yararlanan işçilerden söz açmanın pek de bir anlamı kalmadı. Anlı şanlı özel sektörümüzün tümünde sendikalı çalıştırılan toplam işçi sayısı 250 binlerin, kamudakilerle birlikte 750-800 binlerin altında. Demokrasinin olmazsa olmaz haklarından sendikal haklar, simgesel, süs sayılabilecek ölçülere indirgenmiş. Sigortalı toplam işçi sayısı da sigortasız, kayıt dışı çalıştırılanın epeyce altına inmiş..
Birbirine sığınarak yaşamak zorunda olan büyük ailenin işsizleri, çocukları, yaşlıları, hastaları, söz konusu araştırmadan bugüne daha büyük sayılara çıkmış olarak, ailenin sigortalı, sendikalı çalışan babasına da sığınamaz konumdalar. Ailenin bir biçimde asari ücretle, şanslıysa sigortalı, değilse kayıt dışında çalışan bireylerine, elbette bunların içine ağır kadın, çocuk emeği sömürüsü de katılmış olarak, sığınıp yaşayıp gidiyorlar. Nasıl bir yaşamaksa bu?
Sendikalı, toplusözleşmeli düzende ailesinin çalışamayan ortalama 5 kişisine birden bakan baba, nereden bakarsanız bakın onurlu ve saygındı. İşyerinde köpek muamelesi görmüyordu. Ücreti bu kadar insanı geçindirmeye, hastasına tam bakmaya, çocuklarını okutmaya yetmese de, garanti karın doyurabiliyordu. Bizim toplumumuzda 1 milyon babanın işsiz olmasının anlamını, sosyal sonuçlarını bir düşünmeye, algılamaya çalışsak mı?
Sigortalı, sendikalı bir işçi, ücretinin yok oluşunun ardından aynı sayıda bile kalsa, ki ortalama bir çalışana 5 bağımlı sayısının arttığını da biliyoruz, büyük ailenin yaşam koşullarının, ilişkilerinin değişimini bir düşünsek. Aile bütçesine aynı değerde bir katkı için, yani toplusözleşme ücreti düzeyini yakalayabilmeye yakın bir ücret için, bugünün düzeninde en az üç bireyin işinin olması gerekiyor. Hele de sigortalı çalışabilen şanslı gruplara girememişlerse çoluk çocuk, kadın, daha çok sayıda insan birden eve bir biçimde para getirmek durumundalar..
Allah’ı ağızlarından düşürmeden, seçmenlerin oylarını alabilmek için dini siyasette sonuna kadar kullananlar, en allahsız ölçülerde kamunun her şeyini, her değeri satmakta hiçbir sakınca görmeyenler, kendini sokakta bulan, sendikalı, sigortalı bir babanın işini kaybetmesinin, sözde kutsal saydıkları bir büyük aile üzerindeki yıkımını akıllarının ucundan bile geçirmezler. İşini kaybeden bir babanın, belirli düzeyde güvenli bir geliri olan ailenin bu kaybı, yıkımı, bizde hep yüksek olan kronik işsizlerin yıkımını katlayan boyutlardadır.
Bu ülkenin siyasilerinin, toplumbilimcilerinin bu temel neden sonuç ilişkisini göz ardı ederek, kimi patlayan toplumsal sorunları tek tek sorgulama lüksleri yoktur. Bunca AB’ye uyum yasası düzenlemesi, çağdaşlık açılımı derken.. Türkiye’de tersine gidişler işte tam da bu temel eksene bağlı, yoksullaşma, yoksunlaşma, aile içindeki dayanışmanın kırılması odaklı gelişmektedir.
Türkiye’de töre cinayetlerinin artmasından, kadına, çocuğa yönelik şiddetin patlamasına, kadın, çocuk emeği sömürüsüne, sokak çocukları, kapkaççı, soygun, vurgun düzeni, kayıt dışı patlama.. olumsuzluk olarak ne ararsanız.. Dahası çok daha zararlısı.. teröre, PKK’lisi, siyasal İslamcısı, tarikatı, soygun çetesine militan yaratan koşulların, nedenlerinin başında bu hızlı geriye gidiş aranmalıdır.
Çok gerilere gitmeyin, 1980’li yıllarda bu ülkede asgari ücretin en az üç katı ücret alabilen sendikalı sözleşmeli işçi, güvenlikli işi olan, ailesini kucaklamış baba sayısı, sigortalı toplam çalışanların yarısı kadardı.. Bir ülkede sosyal çöküş, böylesine ağır ve hızlı yaşanıyorsa, sonuçları ne olabilir ki? Siyasi ömürlerini uzatmak uğruna her şeyi satanlar, bugün örneğin ERDEMİR’in bir tek işçi babasının sokağa atılmasının anlamı üzerinde düşünseler ya.. Allahsız, kitapsızlar..