Çevre Mühendisleri Odası’nın açıklaması şöyle: “60 yıl önce bugün, Hiroşima’ya 15.000 ton patlayıcı gücüne sahip bir atom bombası atıldı. Kent, patlama merkezinden başlayarak 2 km’lik bir yarıçap içinde bütünüyle yok oldu; 2 ile 4 km’lik bir yarıçap içinde kentin yüzde85’i ve 5 km’lik bir yarıçap içinde de yüzde60’ı yerle bir oldu. Bu saldırıdan üç gün […]
Çevre Mühendisleri Odası’nın açıklaması şöyle:
“60 yıl önce bugün, Hiroşima’ya 15.000 ton patlayıcı gücüne sahip bir atom bombası atıldı. Kent, patlama merkezinden başlayarak 2 km’lik bir yarıçap içinde bütünüyle yok oldu; 2 ile 4 km’lik bir yarıçap içinde kentin yüzde85’i ve 5 km’lik bir yarıçap içinde de yüzde60’ı yerle bir oldu. Bu saldırıdan üç gün sonra, bu kez Nagasaki’ye 22.000 ton patlayıcı gücüne sahip bir bomba atıldı. Bu bombalar bir yıl içerisinde 210 bin kişinin ölümüne sebep oldu. Beş yıl sonra bombaların etkileri sonucu ölenlerin sayısı 350 bini bulmuştu. Radyasyon nedeniyle toprağın ve suların zehirlenmesi sonucunda bölgedeki canlı hayatı yok oldu ve etkileri nesiller boyu sürdü. Bugün hala bölgede çok sayıda kanser vakası görülüyor.”
50 MİLYON ÖLÜ 35 MİLYON SAKAT
“50 milyon insanın ölümüyle 35 milyon insanın da sakat kalması ile sonuçlanan 2. Dünya Savaşı ayıbı içinde, Hiroşima ve Nagasaki ayrı bir trajedidir. Bugün, Hiroşima’da bombalamanın ardından yeniden inşa edilen park ve bulvarların çoğunun adı BARIŞ. Geçen altmış yıla baktığımızda değişen bir şey olmadı. 1953’de ABD Başkanı Eisenhower’ın “Barış için Atom” adını vererek başlattığı nükleer silahlanma ve bağlantılı olarak nükleer enerji çalışmaları büyük bir hızla ve çok daha gelişmiş dolayısıyla da insanlık için tehlikesi daha da artmış olarak devam ediyor. Yaşanan acı tecrübelere rağmen, nükleer silah sahibi devletler, silahlarını azaltmak yerine daha çok silahlanma yoluna gidiyor. Şu anda dünya üzerinde 11 bini ABD’ye, 14 bini Rusya’ya ait 30 bin adet nükleer silah bulunuyor. Çin 400, Fransa 350 , İngiltere 200, İsrailHindistan 35, Pakistan ise; 50 adet nükleer bombaya sahip.
Nükleer maddeler, bombaların yanı sıra başka silahların yapımında da kullanılıyor. Vietnam’da ABD tarafından Saruc gazı, Napalm bombaları ve kimyasal silahlar kullanıldı. Kitle imha silahları bulundurduğu gerekçesiyle Irak’a saldıran ABD; körfez, Afganistan ile Irak’ta kimyasal silahlar ve seyreltilmiş uranyum kullandı. İşgal sonucunda Afganistan’da 10 bin; Irak’ta ise bugüne kadar 100 bin sivil öldü.”
NÜKLEER SİLAH İÇİN ABD’NİN HARCAMASI 35 MİLYAR DOLAR
“ABD, nükleer silahlar için yılda yaklaşık 35 milyar dolar harcıyor. 825 milyon insanın aç kaldığı, yılda 12 milyon çocuğun açlıktan öldüğü bir dünyada 35 milyar doların nükleer silahlara ayrılması, 900 milyar doların silahlanmaya ayrılması, yaşam ve ölüm arasındaki tercihlerin ölümden yana kullanıldığını net olarak gösteriyor. Özellikle 11 Eylül saldırılarının bahane edilmesiyle ABD, Fransa (referansı yok- harcıyor mu?) ve İngiltere gibi bazı ülkeler nükleer silahlarını daha etkin bir şekilde kullanabilmek için yeni teknolojiler geliştiriyor. Günümüzde üretilen nükleer silahların her biri, Hiroşima’nın 13 katı yıkım yaratabilecek güce sahip. Ayrıca bu ülkeler, nükleer silahlara dair politikalarını bu silahları çatışma halinde istedikleri zaman kullanabilecek biçimde değiştiriyor.
ABD, şu anda kendi toprakları dışında nükleer silah depolayan tek ülke. Çeşitli Avrupa ülkelerinde 480 adet nükleer silahı bulunuyor. Bu silahların 90 tanesi ise Türkiye’de, İncirlik üssünde. Ayrıca Avrupa’nın diğer ülkelerinde bulunan silahların bir bölümünün de, ABD tarafından, yeni tehdit olarak görülen Ortadoğu’ya yakınlaştırılması söz konusu. Özellikle İncirlik üssü ile ilgili alınan Bakanlar Kurulu kararı, bu silahların Türkiye’ye kaydırılması endişelerini artıyor.
Küresel güvenlik ve bölgesel istikrarı tehlikeye sokan bu tür adımlara karşı hükümeti uyarıyor, var olan nükleer silahların da, derhal Türkiye’den çıkarılmasını ve yok edilmesini istiyoruz. Nükleer gücün zararları sadece bombalarla sınırlı değildir, madalyonun diğer yüzü nükleer santrallerin yarattığı tehlikedir.
NÜKLEER ENERJİ PAHALIDIR
“Dünyada, özellikle gelişmiş ülkelerde pazar bulmakta zorlanan nükleer lobi, kırk yıldır açılan tüm ihalelerde başarısız olmuşsa da bugün Türkiye’yi hedef seçmiştir. 2012 yılından itibaren üç nükleer santralin kurulması planlanmaktadır. Her bir santralın en iyimser kuruluş maliyeti 3- 3,5 milyar dolardır. (Bu, ülkemizdeki kaçak/kayıp elektik maliyetine eşittir.) Nükleer enerjinin, gaz santralleri dışındaki tüm diğer elektrik üretim yöntemlerinden pahalı olduğu hesaplanmıştır. 1968 ve 1990 yılları arasında ABD’de yapılan bir araştırmaya göre; nükleer enerji ile kwh başına 7.2 sent harcanırken diğer enerji kaynaklarından elde edilen elektrik enerjisinin maliyeti ortalama 4 sent olmuştur.
Nükleer santrallerin atık maliyeti çok yüksektir! Dünyada enerji üreten tesislerden yalnız nükleer santrallerde ortaya çıkan milyonlarca ton katı ve sıvı radyoaktif atığı çevreden yalıtmaya çalışma masrafları için, ABD’de 1996 yılına kadar yaklaşık 3 milyar dolar harcanmış ve 1983’den beri yüzde 80 artan nükleer atık yalıtma maliyeti ton başına 325.000 dolara çıkmıştır. 2070 yılına kadar sürmesi planlanan, 10.500 askeri çöplüğe atılan ve yaklaşık 10 milyon dönümlük araziyi kaplayan, soğuk savaşın radyoaktif atıklarının kirlettiği alanların, yer altı suları ve nehirler hariç, temizlenmesi işinin maliyeti de 500 milyar dolar olarak hesaplanmıştır. 31 Ocak 1996 tarihli Washington Post gazetesinin ana haberi “Nükleer problem büyümeye devam ediyor ve nükleer atıklar Amerikan ulusunun başına bela oluyor” şeklindedir.
Nükleer santraller yüksek kaza riski taşır ve bu kazaların sonuçları korkunçtur!
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nun verilerine göre, 1944-2001 yıllarında en az bir kişinin yüksek dozda radyasyona maruz kaldığı 420 kaza meydana gelmiştir. Bu kazaların altı tanesi nükleerdir ve en bilineni olan Çernobil’de 3 milyon insan hayatını yitirmiştir. Bu Hiroşima ve Nagasaki’de ölenlerin altı katıdır. Bugün hala Çernobil’in etkileri bölgede sürmekte, doğal kaynaklara sızan radyoaktif maddeler canlıların kanser olmalarına ya da ağır genetik zararlar görmelerine yol açmaktadır. Karadeniz Bölgesi’nde yaşanan kanser vakalarının kayıtlarının tutulmaması ise bu konuya karşı hükümetlerin kayıtsız tutumunu açıkça göstermektedir. Kazanın ardından birçok ülke nükleer güçten vazgeçmiş, İtalya tüm reaktörlerini kapatmış, Almanya, 2021 yılı itibariyle nükleer güç ünitelerini terk edeceğini açıklamıştır. Avrupa nükleer güçten uzaklaşırken (Fransa hariç), eski santralleri bazı ucuz krediler ve pazarlama teknikleriyle gelişmekte olan ülkelere satılacaktır. Japonya’da son on yılda meydana gelen sekiz kaza ise riskin eski teknoloji ve insan hatası iddialarıyla açıklanamayacağını göstermektedir. Kullanılan teknoloji ne olursa olsun, risk hala çok büyüktür.
Nükleer santraller askeri açıdan tehlikelidir!
Nükleer lobi, özellikle gelişmekte olan ülkeleri
“nükleer güce sahip bir ülkenin teknolojik olarak çağ atlayacağı ve bulunduğu bölgede en kuvvetli askeri güç olacağı” konusunda ikna etmeye çalışmakta ve bu sayede birbirine paralel çalışan nükleer santral ve nükleer silah programlarını bu tür ülkelerde hayata geçirmeyi amaçlamaktadırlar. Ancak bu tür ülkelerin sahip olduğu nükleer santraller, kuvvetli bir askeri güç getireceğine, tam aksine koordinatları çok iyi bilenen açık askeri hedefler olarak bulundukları ülkeyi dezavantajlı bir konuma sokmaktadırlar. Bunun en çarpıcı örneği son on yılda Irak’ta görülmüştür. Fransa’dan alınan ve İran tarafından bombalanan nükleer tesisler; Irak’ın
Fransızlara bir kez daha milyarlarca dolar ödemesiyle, tekrar devreye sokulduktan sonra bu kez Körfez Savaşı sırasında bizzat Fransız uçakları tarafından radyoaktif uranyum-238 ile seyreltilmiş bombalarla bombalanmıştır. Bu sonuç yalnızca, hem tesis yapımından hem de tesisin uranyumla bombalanmasından para kazanan nükleer kartelleri karlı çıkarmıştır.
Enerji için nükleer santrale mecbur değiliz!
Ülkemiz; coğrafi konumu ve yer altı, yerüstü doğal zenginlikleri ile dünyanın önde gelen yenilenebilir enerji kaynakları potansiyeline sahiptir. Yenilenebilir enerji, tüm canlılar için olmazsa olmaz olan atmosferdeki oksijeni yakmadan, solunan havayı ve çevreyi kirletmeden temiz enerji üretimine olanak sağlar. Bugün ülkemizde mevcut ekonomik hidrolik kaynaklı enerji potansiyelimizin % 57’si; rüzgarda ekonomik potansiyelimizin neredeyse tamamı; jeotermal kaynak potansiyelimizin % 96’sı ve sınırsız enerji kaynağı olan, ülkemizin her bölgesinde sahip olduğumuz güneş enerjisi potansiyelimizin büyük bir kısmı kullanılamamaktadır. (verilen rakamların dayanağı yok ve nerdeyse her kaynakta farklı- birimlerde de sorun var) Bu kaynakların kullanılmasıyla elde edilecek enerji, hem ülkemizin enerji konusundaki dışa bağımlılığını azaltacak hem de ucuz ve çevreye dost olacaktır.
Sonuç olarak;
* Nükleer enerji gibi pahalı ve riskli bir enerjiye ihtiyacımız yok! AKP hükümetinin bu lobilere değil halkın sesine kulak vermesini ve ülkemizi nükleer maceradan uzak tutmasını istiyoruz. Türkiye’nin nükleerden arınmış bir bölge olmasını talep ediyoruz.
* Hiroşima ve Nagasaki kurbanlarını andığımız bugün, orada yüzbinlerce insanın ölümüne ve canlı hayatın sona ermesine neden olan savaş ve nükleer gücün artık hayatımızda yeri olmadığını bir kez daha dile getiriyor, savaş ve nükleerden arınmış bir dünya istiyoruz…”
Kaynak: www.sesonline.net