Nicolas Redondo, İspanyol İşçi Sendikaları Konfederasyonu (UGT) Genel Sekreteriydi. 18 yaşında sendikaya ve sosyalist harekete katılan Redondo, uzun yıllar boyunca Franco diktatörlüğüne karşı mücadele etti. 1977 yılında İspanya Sosyalist İşçi Partisi (PSOE) Yürütme Kurulu üyeliğine seçildi. Franco diktatörlüğünün yıkılmasının ardından 1977 yılında PSOE’den milletvekili seçildi. Siyasete paraşütle, PSOE başkanının davetiyle inmedi. 1982 yılında Felipe Gonzales […]
Nicolas Redondo, İspanyol İşçi Sendikaları Konfederasyonu (UGT) Genel Sekreteriydi. 18 yaşında sendikaya ve sosyalist harekete katılan Redondo, uzun yıllar boyunca Franco diktatörlüğüne karşı mücadele etti. 1977 yılında İspanya Sosyalist İşçi Partisi (PSOE) Yürütme Kurulu üyeliğine seçildi. Franco diktatörlüğünün yıkılmasının ardından 1977 yılında PSOE’den milletvekili seçildi. Siyasete paraşütle, PSOE başkanının davetiyle inmedi. 1982 yılında Felipe Gonzales liderliğinde İspanyol sosyalistleri iktidara geldi. Bu sırada İspanya, Avrupa Birliği üyeliği için müzakereleri sürdürüyordu ve PSOE iktidarında İspanya AB üyesi oldu (1986).
Ancak 1987 yılı İspanyol sendikacılarının sosyalist parti ile yollarını ayırdıkları yıl oldu. Redondo, 1988 bütçesinde hükümetin sosyal harcamaları kısmaya yönelik tutumuna karşı çıkarak ve “parti disiplinine” aykırı davranarak kendi hükümetinin bütçesine ‘hayır’ oyu verdi. Ardından milletvekilliğinden istifa etti. Redondo ile birlikte başka sendikacılar da seçildikleri siyasal görevlerden ayrıldılar.
Ardından Redondo liderliğindeki UGT, 1988 yılında ülke tarihinin en büyük genel grevini ilan etti. Sosyalist hükümetin ekonomik politikaları nı protesto etmek için yapılan bu genel greve 8 milyon işçi katıldı. UGT, sosyalist hükümete karşı üç kez genel greve gitti. Bu üç genel grevde de Redondo UGT’nin genel sekreteriydi. 1994 yılında 67 yaşında emekliye ayrıldı. Emekliye ayrıldığı kongrede herhangi bir onursal unvanı kabul etmedi. Sade bir insan olarak ayrıldı görevinden.
İşte bir sosyalist, bir sendikacı olarak Redondo’nun portresi. Üyelerinin ve çalışanların çıkarlarını savunmak için 40 yıllık partisini karşı sına alan, partisinin bütçesine karşı oy kullanan ve milletvekilliğini bir çırpıda bir kenara bırakan bir insan.
Başbakan Felipe Gonzales çocukluk arkadaşı değildi. Ama öyle olsaydı da bir şey fark etmezdi. Nice başka arkadaşlarından ayrıldı. Ülkesinin AB’ye yeni üye olmasını, PSOE’nin ülkeyi AB’ye taşımış olmasını mazeret olarak kabul etmedi; yeni liberal politikaları sineye çekmedi. Sessiz kalıp ömrünün sonuna kadar milletvekili kalmayı tercih etmedi. Gonzales karşısında başını eğip elini kaldırmadı. Partisi işçi haklarını budarken bir sendikacı olarak susmadı.
40 yıl aradan sonra İspanyol işçilerini ILO Genel Kurulu’nda temsil etti ama Cenevre casinoları nı bilmezdi; ABD Savaş Bakanı Rumsfeld ile yan yana büyük bir mutlulukla çekilmiş hatıra fotoğrafı yoktu. Boğa güreşlerini sevip sevmediği konusunda biyografisinde bir bilgi yok. Kendi partisinde yaşadığı hayal kırıklığından sonra Aznar’ın muhafazakâr Halk Partisi’nde kendisine ikbal aramadı. Aznar Halk Partisi’ni İspanya’nın tek ümidi olarak görmedi. Aznar’a sosyalistleri de partisine alması için akıl vermedi.
Eski bir İspanyol sendikacı için bütün bunları niye mi yazdım? Aslında ülkemizdeki sendikasiyaset pratiği yeterli sebep ama geçen günlerde yaşanan birkaç olay tuz biber ekti. Birkaç gün önce bir sendika başkanının sendikasından trilyon lira tutarında avans alıp at yarışlarına yatırdığını haberleri yer aldı gazetelerde. Bir başka sendikacı, sosyal hakları kısan, grevleri yasaklayan ve AB sosyal mevzuatı nı savsaklayan AKP’yi ülkenin tek kurtuluşu olarak gösteren bir yazı yazdı ve bununla da yetinmeyip sosyal demokratları, solcuları ve liberalleri de AKP’ye katılmaya çağırdı. Bazen insan gelişmeleri nitelendirecek sözcük bulmakta zorlanıyor. Bu yüzden bir başka ülkeden bir başka sendikacı portresi anlatmak istedim.
Bu yazı 25 Ağustos 2005 tarihli Birgün Gazetesi’nden alınmıştır