Amerika’da giderek artan sayıda yorumcu, Bush yönetiminin Irak’ta ve Ortadoğu’da bataklığa saplandığını ileri sürerken başka ülkelerde kimi yorumcular, bu başarısızlık olarak eleştirilen olgulardan kalkarak ilginç bir biçimde, Bush yönetiminin aslında çok başarılı olduğunu, çünkü esas amacının zaten bölgede kargaşa çıkartmak olduğunu ileri sürüyorlar. Bush’un, ABD kamuoyunda başlayan güvensizliği gidermek, dozu giderek yükselen eleştirilere cevap vermek […]
Amerika’da giderek artan sayıda yorumcu, Bush yönetiminin Irak’ta ve Ortadoğu’da bataklığa saplandığını ileri sürerken başka ülkelerde kimi yorumcular, bu başarısızlık olarak eleştirilen olgulardan kalkarak ilginç bir biçimde, Bush yönetiminin aslında çok başarılı olduğunu, çünkü esas amacının zaten bölgede kargaşa çıkartmak olduğunu ileri sürüyorlar.
Bush’un, ABD kamuoyunda başlayan güvensizliği gidermek, dozu giderek yükselen eleştirilere cevap vermek amacıyla, geçen salı günü Fort Bragg garnizonunda yaptığı konuşma, bu ilginç yaklaşımı değerlendirmek için uygun bir ortam oluşturdu.
Bir bilimkurgu örneği
Bush konuşmasını, ”Gelecekte tarihçiler, bu günleri, Afganistan ve Irak’ta özgürlüğün gelişmesi yolunda bir dönüm noktası olarak yazacak” sözleriyle noktaladıktan iki gün sonra, CNN , konuşmanın yapıldığı gün Afganistan’da Taliban’ın bir Chinook helikopterini düşürerek 17 özel tim görevlisini öldürdüğünü, saldırının filmini de çektiğini bildiriyordu. Bu timin yardımına giden bir diğer timin başına gelenlerse, cumartesi günü hâlâ belli değildi. Çarşamba günü Senato Silahlı Kuvvetler Komisyonu ‘na bilgi veren General Peter Pace , Afganistan’da isyancıların güçlenmeye başladığını söylüyordu. Olayı aktaran New York Times ‘ta Afganistan’da Taliban güçlerinin toparlanarak giderek daha etkin saldırılar düzenlemeye başladığını yazıyordu. Irak’ta ise olağan bir gündü, intihar eylemleri, ölümler, işkenceler karşılıklı suçlamalar vb…
Washington Post ‘a göre, Bush konuşma metnini hazırlarken Duke Üniversitesi siyaset bilimcilerinden Peter D. Feaver ve Christopher F. Gelpi ‘ye başvurmuş. Onlar da Bush’tan halka zafere doğru ilerlendiğinin gösterilebileceği bir çerçeve sunması gerektiğini söylemişler. Genelde halk özelde de dış politika uzmanları ve askerler, Bush’un, bu konuşmasında Irak’taki durumun gerçekçi bir değerlendirmesini yapmasını, geleceğe yönelik bir ”yol haritası” sunmasını bekliyorlardı. Ne ki Bush’un konuşması, Prof. Gelpi’nin sözleriyle, ”Kamuoyuna, gerçekleştirilen ilerlemeleri değerlendirmelerine yardımcı olacak bir çerçeve sunmayı başaramadı.”
Los Angeles Times ‘ın baş yazısı, ”tam bir düş kırıklığı” olarak niteler, Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA) eski başkanlarından, şimdi Yale Üniversitesi’nde Prof., muhafazakâr Hudson Enstitüsü’nde görevli, emekli general William Odom , Alman TV’sine verdiği bir demecinde, Bush’un ”yolumdan dönmeyeceğim” sözlerini bir gökdelenin en üst katından atlayan adamın, orta katlardan geçerken ”yolumdan dönmeyeceğim” demesine benzetiyordu ( Counterpunch , 30/06). ABD’nin dış politika duayenlerinden Zbigniew Brzezinski ise Financial Times ‘a yazdığı bir yazıda, Bush’un, 11 Eylül ve Irak rejimi arasındaki olmayan bağlara gönderme yaparken daha önce büyük bir kesinlikle ileri sürülen kitle imha silahlarına, Irak halkının ABD askerlerini sevinçle karşılayacağına ilişkin savlara hiç değinmeyen konuşmasını bir ”bilimkurgu metnine” benzetti. Brzezinski’ye göre, konuşmada, bölge jeopolitiğinin en önemli sorunlarına ilişkin hiçbir ciddi tezin bulunmaması özellikle kaygı vericiydi.
Askerlerin sessizliği
Bush konuşmasını yaparken ilginç bir olay yaşanmış: Salondaki askerler, konuşmayı daha önceki konuşmalarda rastlanmayan bir sessizlikle karşılamışlar. Bu sessizlik, CBS , New York Times , Guardian yazarları, Pentagon’dan emekli Ortadoğu uzmanı Albay Karen Kwiatkowski tarafından ordunun hoşnutsuzluğunu gösteren bilinçli bir tutum olarak yorumlandı.
Bush’un konuşmasının başarılı olamadığını gösteren başka olgular da var. Örneğin, Neilsen Media Research kurumun bulgularına göre Bush’un konuşması yalnızca 23 milyon kişi tarafından izlenmiş. Bu Bush’un tüm meslek yaşamında karşılaştığı en düşük izleyici oranıymış. Diğer taraftan bir Washington Post/ABC kamuoyu yoklaması, halkın yüzde 53’ünün savaşın yapılan fedakârlığa değmediğine, yüzde 52’sinin de Bush’un ulusu bilerek yanılttığına inandığını gösteriyordu. Konuşmanın yapıldığı gün yayımlanan bir ”USA Today/CNN/Gallup” araştırmasına göre, halkın yüzde 61’i Bush’un geleceğe ilişkin belirgin bir planının olmadığına inanıyordu. Zogby
kamuoyu yoklaması şirketinin araştırmasının sonuçları, Bush’un konuşmasının, kamuoyunu etkilemekte başarısız kaldığını düşündürüyor: Bush’un önceki hafta yüzde 44 olan kamuoyu desteği konuşmadan sonra yüzde 43’e gerilemiş (www.zogby.com).
Cehenneme giden yol…
Savaş sanatı, saldırısını çok kritik dengeler üzerinde başlatan bir gücün başarısının, kendini siyasi, askeri açılardan olduğundan çok daha güçlü göstererek düşmanlarını yenilginin kaçınılmazlığına inandırarak moral bir avantaj elde etmesine bağlı olduğunu söyler.
ABD’nin ”imparatorluk atılımı” da çok kritik dengeler üzerinde başladı. Örneğin, ABD ekonomisi küresel göreli üstünlüğünü yitiriyor, yükselmekte olan müstakbel rakiplerinin verdikleri kredilere giderek daha çok bağımlı hale geliyor, dış borç, cari açık ilişkisi Meksika ve Asya krizlerini anımsatıyordu (bu konuda yeni bir değerlendirme için: Setser ve Roubini , Foreign Affairs, Temmuz/Ağustos 2005). Bu yükselen güçlerin bir noktada ABD ekonomisini finanse etmekten vazgeçmesinin ya da karşılığında ekonomik, siyasi taleplerde bulunmaya başlamasının olasılığını güçlendiriyordu. Bush yönetimi, işte böyle bir konjonktür oluşmadan dünya enerji kaynakları açısından en stratejik kara parçasını ele geçirmeye, askeri gücüyle herkesi yıldırmayı amaçladı, ancak bir süre sonra saldırı patinaj yapmaya başladı. Şimdi, zaman daralıyor, kaynaklar azalıyor, ABD ile bağlaşıkları arasındaki bağlar zayıflıyor, bölgedeki ülkelerin, örneğin Türkiye’nin desteği giderek yaşamsal önem kazanıyor. Bu ülkelerin elitlerinin, ABD’nin başarısız olduğunu düşünürlerse, risk alma eğilimleri zayıflayacak, sürece katılmaları giderek daha da zorlaşacaktır. ABD’de Bush yönetiminin politikasını eleştirenlerin korktuğu durum da budur.
Bu koşullarda, ABD’nin stratejinin başarıyla ilerlediğini söyleyebilmek için, Bush yönetimini eleştirenlerin bilmediği sırlara ve Bush yönetimini eleştiren kesimin, aslında Bush yönetimiyle işbirliği içinde olduğunu, ancak ”garip bir strateji” gereği hükümeti yıprattıklarını gösterecek ”doğrulanabilir kanıtlara” vakıf olmak gerekir diye düşünüyorum.
Üstelik ABD, dünya ekonomisi içinde büyük ağırlığa sahip kapitalist bir ülkedir; dünya ekonomisi batarken kendi ekonomisini ayakta tutamaz. Bu yüzden, ”aslında ABD Ortadoğu’da kargaşa amaçlıyor” tezinin sahiplerinin, ”kargaşanın” dünya ekonomisinin tıkanıklıklarının aşılmasına nasıl bir katkıda bulunacağını da göstermeleri gerekir.
Anımsarsanız ben, Büyük Ortadoğu projesinin, dünya ekonomisindeki önemli tıkanıklıkların aşılmasına yardımcı olabilecek bir ”mekânsal düzenleme” girişimi olarak da değerlendirilebileceğini, derinleşmekte olan istikrarsızlığın, böyle bir olasılığı, dolayısıyla ABD’nin imparatorluk kurma şansını ortadan kaldırdığını savunmuştum.
”Bush yönetimi başarılıdır” tezinin sahipleri adeta, ”siz savaş karşıtlarının eleştirilerine kanmayınız, politikanızı ABD’nin başarılı olduğunu var sayarak saptayınız” diyor, dolayısıyla da bilerek ya da bilmeyerek saldırganın, düşman
ları ve bölge ülkelerinin elitleri karşısında moral üstünlük sağlama çabasına katkıda bulunuyorlar. Bu size ”cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir” deyişini anımsatmıyor mu?
(Cumhuriyet Gazetesi) 04/07/2005