Efendiler ve hokkabazlar G-8’in zengin sofrasından, Afrika halkının önüne atılması planlanan kırıntıların karşılığında istenenlere geçmeden önce bir gerçeği kısaca anımsamalıyız. G-8 toplantısında dünyayı kurtarma iddialarıyla bir araya gelen grubun merkezindeki Bush ve Blair iflah olmaz birer yalancıdır. Yalanları 100 binden fazla insanın ölümüne yol açan bu iki adam, şimdi karşımıza geçmiş, ”Biz burada dünyayı kurtarıyoruz, […]
Efendiler ve hokkabazlar
G-8’in zengin sofrasından, Afrika halkının önüne atılması planlanan kırıntıların karşılığında istenenlere geçmeden önce bir gerçeği kısaca anımsamalıyız. G-8 toplantısında dünyayı kurtarma iddialarıyla bir araya gelen grubun merkezindeki Bush ve Blair iflah olmaz birer yalancıdır. Yalanları 100 binden fazla insanın ölümüne yol açan bu iki adam, şimdi karşımıza geçmiş, ”Biz burada dünyayı kurtarıyoruz, onlarsa bomba atıyorlar” ya da ”bizim uygarlığımız” … ”onların barbarlığı” vb… gibisinden ölenlerin üzerinden ”rating” yapmaya çalışıyorlar. Bu dünyanın efendisi taklidi yapan adamları, düzenledikleri konserde, Bush ve Blair’i eleştirmeyi yasaklayan Bob Geldof yalakasını, Bush ve Blair’i John Lennon ve Paul McCartney ‘e benzeten Bono gibi hokkabazları herhangi bir biçimde ciddiye almak olanaklı mı?
Aslında ciddiye alsak ne olacak, ortada kayda değer bir yardım, borç silme operasyonu da yok. Irak’ın toplam borcu 30 milyar doları bir toplantıda silenler, toplam 700 milyon nüfuslu 60 Afrika ülkesine ancak 50 milyar dolar çıkarabildiler. Afrika’nın toplam 300 milyar dolara yakın borcu olan yoksul ülkelerine sunulan yaklaşık 40 milyar dolar borç silme olanağıysa, tam anlamıyla bir soygunu haber veriyor. Gelecek 15 yıl içinde bu kırıntıdan pay almak isteyen ülkelerin, IMF programlarını eksiksiz uygulayarak ülkelerini çokuluslu şirketlerin kullanımına tümüyle açmaları gerekiyor. The Guardian’dan John Monbiot ‘un işaret ettiği gibi bu yardımların yönetimi ABD tarafında, Afrika Gelişme İnisiyatifi Yasası ‘yla Halliburton, Exxon Mobil, Coca-Cola, General Motors, Starbucks, Raytheon, Microsoft, Boeing, Cargill, Citigroup vb. çokuluslu şirketlerin temsilcilerinden oluşan Corporate Council for Africa (CCA) kuruluşuna, İngiltere tarafında da Businesss Action For Africa (BAA) adlı bir inisiyatife ihale edilmiş. CCA’nın da dahil olduğu BAA’nin içindeyse Afrika’nın yüz yıldır kanını emen Debeers, Anglo American Tobacco gibi sömürgeci şirketler var.
Pazartesi yazımda değindiğim küreselleşme ve ”mekâna düzenleme” bağlamında yaklaştığımızda görürüz ki, esas yapılan Afrika’ya yardım filan değil, Afrika ülkelerinin doğal zenginliklerini, ne kadar kaldıysa o kadar pazarlarını, emekçilerinin ne kadar kaldıysa o kadar yaşam enerjisine son derecede düşük bir maliyetle uluslararası mali sermayenin engelsiz kullanımına açmaktır. Buna karşılık gelişmiş ülkelerin pazarlarını bu ülkeler açmaya gelince, konu karambole getirilerek ileriki bir tarihe ertelenmiştir.
Bataklı damın…
Bunları, burnumu tutarak değerlendirmeye çalışırken pazartesi günü değerli dostum Türkel Minibaş ‘ın yazısını (kesinlikle arşivlik) okudum. Okuyunca da bu kez, aklıma, Oktar Türel hocamızın birkaç yıl önce IMF ve Türkiye ilişkileri üzerine yaptığı bir konuşma geldi. Hocamız sunuşuna, eski bir Türk filminin (Bataklı Damın Kızı…) afişini göstererek başlamıştı. Bir farkla ki, afişteki oyuncu, rejisör, yapımcı isimlerinin yerinde bu kez, Derviş, Hükümet, IMF-Dünya Bankası vb.. vardı.
Afrika’ya kurulan tuzakla başlayıp Minibaş’ın yazısındaki saptamalardan Türel hocamın film afişine geldiğimde de bugünkü durumumuzu gayet iyi kavramış durumdaydım: Dış ticaret açığımız büyüyor (bu talep yetersizliği dünyasında birilerini memnun ediyoruz), bu açığı sıcak para girişiyle denetim altında tutabiliyoruz. Dışarıdan ”uygun faizle” borçlanan ”bankalarımız” bunu içerde yüksek riskle, yüksek faizle plase ediyorlar (kredi kartları, tüketici kredileri vb…) diğer bir değişle tatlı bir ”carry trade” sürüp gidiyor (şimdilik). Kredi kartları, tüketici kredileri ithalatı büyütüyor… Bu arada Türkiye, ekonomisinin kırılganlığı sürekli arttığından, en stratejik ulusal varlıklarının ucuza kapatılmasına direnemiyor.
Diğer bir deyişle durum ”Bataklı damın” yosmasınınkinden pek farklı değil. Her açıdan kullanılıyor, yeni kullanma biçimlerine de hayır diyemez hale geliyoruz. İngiliz hükümetinden basına sızan bir bilgi notuna göre, ABD ve İngiltere Irak’tan, 2006 ortalarına kadar önemli ölçüde asker çekmeyi planlıyorlarmış. ”Aa, bu da nereden çıktı şimdi” mi dediniz? Valla bilmiyorum, birdenbire aklıma düşüverdi işte.. nedense?..
[email protected]
Cumhuriyet 13.07.2005