Amerika Devletleri Örgütü (ADÖ) üç gün süren toplantısında serbest ticaret ve neo-liberalizmin bölge devletlerinde demokrasiyi nasıl geliştireceğini konuşurken, Bolivya aynı nedenler yüzünden iç savaşın eşiğine gelmiş bulunuyordu. Bolivya’nın Başkenti La Paz ülkeyi felce uğratan protesto gösterilerin dördüncü haftasını çarşamba günü patlayan fişek ve dinamit sesleri ile karşıladı. On binlerce yerli halk, madenciler, işçiler, öğrenciler ve […]
Amerika Devletleri Örgütü (ADÖ) üç gün süren toplantısında serbest ticaret ve neo-liberalizmin bölge devletlerinde demokrasiyi nasıl geliştireceğini konuşurken, Bolivya aynı nedenler yüzünden iç savaşın eşiğine gelmiş bulunuyordu.
Bolivya’nın Başkenti La Paz ülkeyi felce uğratan protesto gösterilerin dördüncü haftasını çarşamba günü patlayan fişek ve dinamit sesleri ile karşıladı. On binlerce yerli halk, madenciler, işçiler, öğrenciler ve diğerleri yeniden sokakları doldurup istemlerini seslendirdiler: yeni bir anayasa ve Bolivya’nın doğal gaz ve petrol yataklarının ulusallaştırılması
Titicaca Gölü yakınında Omasuyos kentinden yerli lider Japth Mamani Yanolico, La Paz’ın göz yaşartıcı gaz dolan sokaklarından sığınma ararken “Biz petrol ve gazımızın devletleştirilmesini istiyoruz ki bir gün çocuklarımız onlara sahip olsunlar.” diyordu.”Ve Temsilciler Meclisi istiyoruz.”
Bu sıralarda Broward, Florida’da George Bush ADÖ’nün Genel Toplantısında serbest ticaret, neo-liberal politika ve Latin Amerika’da gittikçe artan özelleştirme yöntemlerinin savunmasını yapıyordu. Serbest ticaretin nasıl bölge devletlerin kırılgan demokrasilerini kuvvetlendireceğini, yaşam standartlarını yükselteceğini anlatıyordu.
Bush, “21’inci asrın yeni Amerikalarında (Güney ve Kuzey) her vatandaşımıza bütün olanakları gerçekleştirmenin yolu bütün kapılarımızı ticarete açmakla olur.” diyordu.
Bush’un önerileri, 20 yıldan beri neo-liberal reformlar uygulayan ve sonucunda ülkelerinde her dört kişiden biri yoksulluk sınırı altına düşen Latin Amerika ülkeleri temsilcilerinin çoğunluğu tarafından soğuk karşılandı.
Bolivya, bölgenin diğer bir çok ülkesi gibi, yirmi yıldır IMF’in neo-liberal politikasını/mandasını uyguluyordu. Bunların en önemlisi 1990 ortalarında doğalgazın özelleştirilmesi ve sömürüsü idi.
Bolivya’da meydana gelen son başkaldırının özü Güney Amerika’nın en fakir ülkesi olan Bolivya’da ülkenin ekonomik can kurtaranı olan doğal kaynakları kimin kontrol ettiği ve bundan kimin yararlandığı. Bolivya’nın 9 milyon nüfusunun büyük çoğunluğu yerli halk. Bunların üçte ikisi yoksulluk sınırının altında. Neo-liberal uygulamaların bu kesimi nasıl etkilediği ortada.
Bolivya’nın önde gelen insan hakları derneği Permament Assembly on Human Rights başkanı Sacha Llorenti’ye göre, “Neo-liberal politikalar ve özelleştirme bugünkü başkaldırının başlıca nedenleri. Bu uygulamalar yoksulluk, işsizlik, gizli işsizlik ve ayırımcılıkla sonuçlandı. Bolivyalılar bugün, neo-liberal uygulamalar sonucu, on yıl öncesine göre çok daha savunmasız, korunmasız durumdalar.”
Her ne kadar Bolivya Meclisi geçenlerde yabancı doğal gaz şirketlerinin vergi ve işletme payını bir miktar arttırdıysa da, protestoların devam ederek artması, halkın tam kamulaştırmadan başka bir şey kabul etmeyeceğinin göstergesi.
Bolivya Cumhurbaşkanı Carlos Mesa istifa edip yeni Cumhurbaşkanı seçimini meclise bıraktığı gecenin ertesi Bolivya ulusal televizyonundan halka hitap ederek hükümet değişikliğinin iç savaşı önleyecek tek yol olduğunu bildirdi.
“Ülke bin parçaya bölünme oyununa devam edemez. Tek çözüm yolu derhal seçime gitmek. Bu istek makamından ayrılan bir başkandan geliyor. İç savaş eşiğinde olan bir ülkeye sesleniyorum.” diyen Mesa halka rica ediyordu.
Mesa’dan önceki başkan Gonzalo Sanchez Pasifik kıyılarından Şili limanlarına doğal gaz ihracatını özel şirketlere bırakmayı planlıyordu. Halkın tepkisi nedeniyle makamından uzaklaştırıldı. Yerine ılımlı bir serbest ticaret destekçisi olan Mesa, Ekim 2003 tarihinde başkanlığa getirildi.
Gelecek Başkanlık seçimi için en kuvvetli aday adayı Sosyalizme Doğru Hareket partisinin lideri Evo Morales. Morales Amerika destekli neo-liberal reformlara karşı çıkıyor. Eğer seçimi kazanırsa, Bolivya Latin Amerika’da son yıllarda hükümeti sola kayan ve Amerika’nın neo-liberal politikalarına karşı çıkan yedinci ülke olacak.
Broward, Florida’da ise, Amerika Devletleri Örgütü Bolivya krizini çözmek için Bolivya ile karşılıklı konuşma yollarını arama kararı aldı. Sonuç bildirisi aynı zamanda Latin Amerika ülkelerinin bazı kazanımlarını da içeriyordu. Bildiri yoksulluğun demokrasi için en büyük tehlike olduğunu kabul ediyor, Amerika’nın önerdiği ADÖ bünyesi içinde “demokrasi-denetim” mekanizması kurulmasını reddediyordu. Latin Amerika ülkelerinin çoğunun görüşü bu yöntem Amerika’nın bölgedeki gelişmeleri kontrol altında tutabilmesi içindi.
Bu sırada başkent La Paz tümüyle protestocuların ablukası altındaydı. Su, benzin ve yiyecek sıkıntısı ile beraber sokaklarda gerilimde yükseliyordu.
Llorenti’ye göre “Bolivya top yekun ve derin bir kriz içinde; bu, günlük bir kriz değil yapısal bir kriz. Artık hangi model servet birikimi ve dağıtımı kullanacağımıza karar verme zamanı geldi. Karar verilecek ama şu anda bir dönüm noktasındayız – karar barışçı yollarla mı olacak yoksa zorla ve şiddetle mi?”
Politikacılar ve liderler iç savaş başlamadan önce bir karara varılmasına uğraşırken, kesin olan bir tek şey var – neo-liberalizme geri dönüş seçeneklerden biri değil.
NOT: Yüksek Mahkeme başkanı Eduardo Rodriguez başkanlığa getirildikten sonra durgunlaşan protestolar bir hafta sonra yeniden başladı.La Paz sokaklarını dolduran binlerce yerli protestocular, işçiler ve çiftçiler erken seçim ve ülkenin enerji kaynaklarının millileştirilmesini istedi. 14 haziranda Rodriguez geçici hükümet bakanlar kurulunu kurdu ve birkaç ay içine seçim yapılacağı sözü verdi. (çevirmen’in notu)
(Common Dreams’ten sendika.org tarafından çevrilmiştir)