İran’da da ”oyun” bozuldu Başkanlık seçimlerinde yarışın, muhafazakâr Rafsancani ile reform yanlısı adaylar arasında gerçekleşmesi bekleniyordu. Her iki taraf da serbest piyasa, özelleştirme yanlısıydı, ağırlıklı olarak iş çevrelerini, kentli orta sınıfları, temsil ediyorlardı, ABD ile ilişkileri ”normalleştirmekten” yanaydılar. Üstelik 2004 başındaki meclis seçimlerinde, ”reform yanlısı” kesim tasfiye olurken muhafazakâr kesim (Şii nomenklaturası) içinde bir görev […]
İran’da da ”oyun” bozuldu
Başkanlık seçimlerinde yarışın, muhafazakâr Rafsancani ile reform yanlısı adaylar arasında gerçekleşmesi bekleniyordu. Her iki taraf da serbest piyasa, özelleştirme yanlısıydı, ağırlıklı olarak iş çevrelerini, kentli orta sınıfları, temsil ediyorlardı, ABD ile ilişkileri ”normalleştirmekten” yanaydılar. Üstelik 2004 başındaki meclis seçimlerinde, ”reform yanlısı” kesim tasfiye olurken muhafazakâr kesim (Şii nomenklaturası) içinde bir görev değişikliği olmuş, genç, yüksek tahsilli, hatta doktoralı, serbest piyasa, bireysel özgürlükler düşüncesine yakın, siyaset ve ekonomide dini söylemi terk etmeye başlamış, avukat, mühendis vb. bir kadro meclise girmişti (MERIP 22/07/04). Böylece ”reform yanlısı” akım zayıflarken rejimin bel kemiği, Şii ”nomenklaturası” , giderek kendini serbest piyasa ekonomisinin kurallarına, iç ve dış iş çevrelerinin isteklerine göre değiştirmeye başlamıştı. Diğer bir deyişle oyun kurulmuş, kim kazanırsa kazansın, genel trendin sürekliliği garanti altına alınmıştı.
Dahası, Tahran Belediye Başkanı, köktendinci Ahmedinecad ‘ın ikinci turda Rafsancani karşısındaki aday olarak öne çıkması, Rafsancani’nin reformcu oyları da alarak gericiliğe hatta kimilerine göre ”faşizme” karşı, Chirac ‘ın Le Pen ‘e karşı kazandığı zafere benzer bir biçimde, büyük bir meşruiyet kazanarak başkanlığa yükselmesi olasılığı bile doğmuştu.
Ancak 1979 devriminden bu yana gittikçe yoksullaşan, devrimin ilk yıllarında elde ettikleri ekonomik olanakları kaybeden petrol gelirlerinden faydalanamayan, buna karşılık vakıflara çöreklenmiş Şii nomenklaturasının ve onlarla iyi ilişkiler içinde olan iş çevrelerinin gittikçe zenginleşmesine şahit olan kır ve kent yoksulları ve çarşı esnafı (küçük burjuvazi) bu oyunu bozdu, Ahmedinecad’ı destekleyerek molla rejimine hiç beklemediği, bu yüzden de korunaksız olduğu yerden, din ve adalet cephesinden büyük bir darbe vurdu.
Sınıfsal saflaşma
İran seçim konjonktürü, New York Times’tan The Times’a, Washington Post’tan The Economist’e, Dei Welt ‘ten Le Figaro ‘ya kadar muhafazakâr, neo-liberal eğilimli basında, sınıfsal özellikleri vurgulanarak tartışıldılar. Örneğin, Washington Post, ”sınıfsal konumlar merkezi rol oynuyor” diye yazarken The Times’in haberinin başlığı ”Temkinli reformcu işçi sınıfı kahramanına karşı” ydı. Dei Welt için Mahmud Ahmedinecad adeta ”Sakallı Lafontain”di. Bu yorumcular Ahmedinecad için, toplumsal desteği, köktendinci görüşlerinden daha çok sınıfsal, halkçı politikalarından, dürüst insan imajından kaynaklanıyor diye yazdılar.
Tahran Belediye Başkanı Ahmedinecad, kendini ”muhafazakâr” değil, ”köktenci” (fundamentalist) olarak betimliyor. Basici denen köktendinci milislerin içinden ve İran ordusundan geliyor. Ahmedinecad, bu özellikleriyle bireysel özgürlükler, kadın hakları ve modernite açısından hiç iyi bir haber değil. Ama, bunların yanı sıra adam ”namuslu” . Şaşaalı belediye başkanlığı sarayında değil kendi mütevazı evinde oturuyor, başkanlık maaşını almıyor, yoksullar ve kentin güzelliği için çalışıyordu. Onun başkanlığında kent yaşamı daha iyileşmişti. Özellikle yeni evlilere verilen faizsiz krediler, küçük esnafa yapılan belediye yardımları, Ahmedinecad’ın halk adamı görüntüsü, ulusalcı eğilimleri, seçimlerde yoksulların ruhunu okşadı, içini ısıttı, umut ışığı oldu. İlk kez kendilerine benzer biri vardı karşılarında.
Diğer tarafta İran’ın en zengin adamlarından biri Rafsancani, artık, halk arasında ”Eskiden bir şah vardı şimdi 1000 molla var” deyimine yol açacak kadar nefret çekmeye başlayan ruhban sınıfının içinden geliyordu. İran ekonomisinin giderek neo-liberal politikalara açılması, Batı’yla bütünleşmesi konusunda, İran’daki ve uluslararası iş çevreleri, Avrupa ülkelerinin liderleri umutlarını ona bağlamışlardı. İki kez devlet başkanlığı yapmıştı, tecrübeliydi, tarzı biliniyordu, ne kadar baskıcı olabileceği de? Ama bu ikincisi hiç önemli değildi? Üstelik adam seçimlere girerken Batı’ya hoş görünmek, reformcuların oylarını çekmek için, başını bile açtı, ikici turdan az önce, Rusya’da yangından mal kaçırırcasına yapılan, kamu mallarının yağmalanmasıyla, oligarkların (süper zenginlerin) oluşmasıyla sonuçlanan, özelleştirme yöntemini vaat etti halka: ”Devlet işletmelerinin hisselerini size dağıtacağım!” Ya sonra? Halbuki Ahmedinecad, devlet işletmelerini korumaktan ama gelirlerini halka transfer etmekten söz ediyordu. Bu emekçiler için iş olanakları, daha yüksek ücret, esnaf için ise paralı müşteri demekti.
Basiciler ve ordunun bir kesimi de Ahmedinecad’ı, hatta söylentilere göre fiilen oy verme sürecine müdahale ederek destekledi. Seçim öncesi yapılan yorumlarda çoğu kez adı bile anılmayan Ahmedinecad, ikinci turda oyların yüzde 60’ından fazlasını alarak başkan seçildi. Böylece İran başkanlık seçimlerine emekçiler ve yoksullar damgalarını vurmuş oldular.
Ancak…
İran başkanlık seçimleri de aynen Avrupa Anayasası referandumunda olduğu gibi, alttan alta sürmekte olan çok karmaşık sınıf mücadelelerinin su yüzüne çıkmasına olanak sağladı. Bir yandan, emekçi sınıfların ekonomik talepleri, yöneticilere kızgınlığı öne çıkarken demokratik taleplerinin (ekonomik kazanımları korumaya olanak sağlayacak ifade ve örgütlenme özgürlüğü olanaklarına ilişkin taleplerinin) ikinci plana itiliyor olması, öbür yandan demokratik özgürlüklerden yana olduklarını söyleyenlerin emekçilerin ekonomik taleplerine ilgisiz kalması, bu sınıf mücadelesinin geleceğini daha da belirsizleştiriyor.
Ama İran başkanlık seçimleri için en azıdan iki saptama yapmak olanaklı. Birincisi, ”yaşam tarzına” , tüketim toplumu seçeneklerine indirgenmiş bir demokrasi mücadelesi (reformculuk) halkın ilgisini çekmiyor, desteğini almıyor aksine, kuşkuyla karşılanıyor. İkincisi, özel yaşamı, siyasi retoriği, dile getirdiği politikalarıyla, aldığı halk desteğiyle, orduyla ilişkisiyle, büyük petrol ve gaz rezervleriyle, Hugo Chavez ‘i anımsatan Ahmedinecad eğer verdiği sözleri tutmaya çalışırsa, sınıf çelişkilerini ve rejimin (Şii bürokrasisi) iç çelişkilerini , seçilmiş (meclis) ve seçilmemiş kurumlar (Koruyucular Konseyi vb..) arasındaki çatışmayı , kaynakların (vakıfların) başına oturmuş Şii nomenklaturasının üst kesimiyle bu kaynaklardan faydalanamayan alt kesimi arasındaki düşmanlığı daha da derinleştirecek, ekonomik siyasi istikrarsızlığı arttıracak. Bu yüzden, başkanlık seçimlerini köktendinci bir adayın kazanmış olması rejimi güçlendirmek şöyle dursun, sonun başlangıcı noktasına getirmiş gibi görünüyor.
27/06/05 Cumhuriyet Gazetesi