Bolivya’da ülkenin tarihinin en büyük satış operasyonuna hazırlık yapılmaktadır. 18 Temmuz’da yapılan hileli bir halk oylaması, hidrokarbonların (doğal gaz ve petrol) millileştirilmesini de kapsayan resmi öneriyi onayladı. Dışarıda gezide olan Başkan Mesa, gelecek 20 yılda Bolivya’nın sadece iki trilyonunu kullanacağı 55 trilyon ayak küp doğal gazı olduğunu tekrarlamaktan bıkmıyor. Herhalde bu kullanım azlığı, giderek artan […]
Bolivya’da ülkenin tarihinin en büyük satış operasyonuna hazırlık yapılmaktadır. 18 Temmuz’da yapılan hileli bir halk oylaması, hidrokarbonların (doğal gaz ve petrol) millileştirilmesini de kapsayan resmi öneriyi onayladı. Dışarıda gezide olan Başkan Mesa, gelecek 20 yılda Bolivya’nın sadece iki trilyonunu kullanacağı 55 trilyon ayak küp doğal gazı olduğunu tekrarlamaktan bıkmıyor. Herhalde bu kullanım azlığı, giderek artan şimdiki yoksulluktan olsa gerek. Bu yüzden de “ihraç” çözümünü tek çözüm olarak dayatmakta. Tabii burada söylemediği, eşdeğerdeki bir fıçı petrolün kazım ve çıkarım masrafının uluslararası maliyetinin 5.6 dolar olduğu halde Bolivya’da o maliyetin (düşük ücretler, vergi affı, doğal bulunabirlik ve “neredeyse beleş” devlet alt yatırımıyla) Repsol için 1 dolara ve Amoco için de 0.97 dolara, yani dünyanın en ucuzuna geldiği. (Global Upstream Performance Review)
Neredeyse tam da 2003 Ekim ayaklanmasında (ki o günlerde petrol-maden başkanı Sanchez’in başkan yardımcısıyken) ölenlere kamu önünde saygı duruşunda bulunulduğu günlerde Mesa, Repsol-Petrobras ile beraber Arjantin’e doğal gaz ihraç etme kontratını imzalıyordu. Bu kontrat, Bolivya’ya 70 milyon sahiplik ücreti bırakarak yılda 1.7 milyar dolar kar getirecekti.
Referandumla getirilen hidrokarbon kanununun 5. maddesi “hidrokarbonların kuyu başında Bolivya Devleti tarafından elde edilmesi” kuralını zorunlu koyuyor. Her ne kadar bu çok “radikal” görünse de aslında bu “şirketlerin tüm varlıkları ve alt yapılarının millileştirilmesi” çağrısına bir karşıtlık olarak gelmekte ve kendisini sadece tekellerin ödemesi gereken fiyat konusunda pazarlık yapmakla sınırlamaktadır. 5. madde hiç bir sermayenin kaçmasına neden olmamış ve pek çok işadamı daha şimdiden, “yeni kontrat anlaşmalarındaki değişikliklere” nasıl uyacaklarını açıklamışlardır bile. (Bolivia Press No 15. 22 Kasım 2004) Ama bu arada bu kanuna Kongre’de saldırılmaktadır.
Mesa’ya politik destek nereden gelmektedir? Bu destek daha çok Bolivyalı “solculardan”, “modern” taraftarı(Evo Morales) ve de “etnik-radikal” (Felipe Quispe) çevrelerden gelmektedir. Daha da öte, Mesa’nın itiraf ettiği gibi (Clarin, 23 Nisan 2004), bunun “solcu” bir yönetime 2007’de geçiş için olduğu da söylenmektedir. Bu geçişi sağlamak için hidrokarbon kanununun tartışmasının geciktirilmesinin önderliğini, içlerinde Evo Morales’in MAS hareketinin parlamenter başkanını Sandy’nin de ayrıcalıkla göründüğü bir grup vekil yapmaktadır. (Bolivia Press No16, 14 Aralık 2004)
Liderlerinin büyük demeçlerine karşın halk hareketi güçlü bir çıkmaz içindedir. El Alto’daki Mahalle Meclisleri Federasyonu (FEJUVE) 29 Kasım’da planlanan genel grevi askıya aldı. Bakanların mahallelere gelmesini reddettikten sonra Başkan’ın ve MAS’ın ortak baskıları sonucu teslim oldular. Parlamento etrafında bir çiftçi-madenci gösterisinin planlandığı La Paz’da Ekim’deki bir gösteriyi MAS daha o zaman dağıtmıştı. Bu baskıdan kurtulabilmek için, daha sonra “tamamen formalite icabı” olarak açıklanan hidrokarbon kanunu üzerine bir oylama yapıldı ve bunu takiben de “parlamento grup liderleri arasında yapılan toplantıda, MAS’ın lideri ve vekil Evo Morales, sokaktaki destekçilerine kendi kasabalarına geri dönmelerini söyledi” (El Pais, 22 Kasım 2004)
MAS büyük bir itfaiyeci rolü oynamakta ama esas problem şurada: Bunları yenebilmenin siyasi alternatifi nedir?
Bu çerçeve dahilinde Aralığın başında belediye seçimleri yapıldı. Uluslararası basın bu seçimleri büyük bir siyasi dönemeç olarak tanıtarak geleneksel partilerin kaybının (MNR, MIR, MBL, NFR) ve MAS’ın müthiş galibiyetinin önemini belirttiler. Ama gerçeğe bakıldığında seçime yüzde 40 katılmama vardı (oy vermek mecburiyeti var), bu “müthiş galip” sadece yüzde 11 oy aldı (yani, toplam kayıtlı nüfusun ancak yüzde 6’sı) ve de en önemli 10 şehirden hiç birinde kazanamadı.
Seçimler de başlı başına tam bir “sivil toplum” ve “etnik otonomi” curcunasıydı. 17 siyasi parti, 62 yerli kasaba, 337 “sivil dernek” seçimlere katıldı. Bu bayramın sonuçlarını küçümsemek saflık olur. “Yerli”lerin zayıf kalması “bahis konusu halkı kaydedenlerin o halkı temsil etmediği kuşkusunu yaratabilir”; o “sivil dernekler” en önemli şehirlerde kazandılar, “ama bütün buralarda eski partilerden çıkma adaylarla kazandılar” (özellikle de sağcılarla). En önemli 10 şehirde (dokuz baş şehir ve El Alto’da), örneğin, “kazananlar kısa bir zaman önce orada belediye başkanlarıydılar”; MAS, “şehirlerde halk arasında pek ileri gidemedi ve zaten de düşmüş partilerden onu ayıracak pek de farklı siyaset yaptığına dair çok da emare yok (Bolivya Press No:16, 12 Aralık 2004). Yani, eski burjuvazinin yeniden piyasaya sürümünü yaşamaktayız ve bunu başarabilmek için de “yeni siyaset” ve “etnik otonomi”yi öne çıkarmakta duraksamıyorlar.
Kazanan “Sivil dernekler” (Cochabamba, Santa Cruz, Potesi, El Alto) ve bölgeler (Trinidad, Kobiya, Tariya, Sucre) açıktan ya da gizliden ABD elçiliğine en yakın politikacı Tuto Quiroga’ya bağlı. En fazla doğal gaz ve petrol rezervlerinin bulunduğu Tariya ve Santa Cruz sivil komiteleri, halk grevleri falanla bu bölgelere ve dolayısıyla toprak altına da “otonomi” verecek anayasal bir reform planlamaktadırlar. Mesa ve yüksek yetkililerin de açıkladıkları gibi, “Bolivya’da otonomi yaratma doğrultusunda atılan adımlar geri çevrilemez.” (EFE 16 Kasım 2004)
Bolivya’da Kirchner, Lula ya da Tabare Vazquez’inkine benzer cinste bir hükümet yapısı kurmaya yönelmeyi çok zor kılan bir ulusal bozulma potansiyeli bulunmaktadır.
Gerçekten de, Repsol ya da Petrobras’ı savunmak için Bolivya’ya onun solcu komşularından gelen baskılar bu dağılmanın altını çizmektedir. Demokratikleştirici solcuların hükümet kurma çabaları, bölgedeki öteki demokratikleştirici solcu hükümetlerin iştahına ters düşecektir. Bu karmaşaya denklemin temel öğesi olan ve esas amacının ABD piyasasına sıvı benzini göndermek olan Yankee emperyalizminin de eklenmesi gerekmektedir.
Bu çıkmazdan Bolivya’yı ancak 2003’te başlamış olan devrimin devam etmesi kurtarabilir. Ekim ayaklanmasında olduğu gibi, devrimin esas düşmanları Bay Kirchner ve Lula’dır. Bunun anlamı da bu devrimin kıtasal olmasıdır. Kıtanın en politikleşmiş olan Bolivya işçi öncüsü bu işin altından kalkacaktır.
01/01/2005
http://po.org.ar/oien/2005/oien02/oien02bolivia.htm
(sendika.org tarafından çevrilmiştir)