Eğitim-Sen kapatılmış. Brezilya’nın Venezüella yakınlarında ki Para eyaletinde bir Topraksızlar yerleşim yerinde MST’li eğitimciler toplantısına katıldığım ana denk geldi bu haberi almak. Kendi başına bir dünya olan bu ülkenin, Türkiye’den çok büyük eyaletlerinden birinde, bir işgal toprağında dünyayı değiştirmenin eğitimini tartışanlar arasında, -ne kadar ironiktir ki-ülkemin en büyük sendikalarından birinin kapatılmasını duydum. Demokrasiden ve hukuktan […]
Eğitim-Sen kapatılmış. Brezilya’nın Venezüella yakınlarında ki Para eyaletinde bir Topraksızlar yerleşim yerinde MST’li eğitimciler toplantısına katıldığım ana denk geldi bu haberi almak. Kendi başına bir dünya olan bu ülkenin, Türkiye’den çok büyük eyaletlerinden birinde, bir işgal toprağında dünyayı değiştirmenin eğitimini tartışanlar arasında, -ne kadar ironiktir ki-ülkemin en büyük sendikalarından birinin kapatılmasını duydum. Demokrasiden ve hukuktan bahsetmeyeceğim. Hükümet, devlet ya da bağımsız yargıyı eleştirmek gibi bir derdim de yok. Bu onların işi ve işlevi. Aldıkları bu tip kararlar bizi neden şaşırtıyor onu anlamıyorum.
Ben bu yazıyı bize yazıyorum. Eğitim-Sen’e, anadilde eğitimi savunanlara, özgür üniversiteyi dile getirenlere, devrimcilere ve yurtseverlere. 200.000 üyesi olan bir sendikayı kapatmak bir travmadır ama bu travmanın nedenini sadece eciş-bücüş demokrasiye bağlamak işin kolayına kaçmak değil mi? Eğitim- Sen’de örgütlenenler kendi ücretlerinin dışında, kaç konuda samimi idiler. Bu 200.000’den gerçekte ne kadarı Ana dilde eğitim hakkını savunuyordu? Sahiden bütün üyeler, yarısı bile bunu savunsaydı bu kadar kolay kapatabilecekler miydi? Kaç tanesi sözde eleştirdikleri eğitim sisteminin içinde yönetici olarak yer alıyor. Kaç tanesi, her gün çocuklara anlattıklarının, aslında kafaların düzeltilmesi, uysallaştırılması, entegre edilmesi, sorgusuz, sualsiz, itirazsız, evet efendimci, “a,b,c,d” ve bazen de “e” seçeneği sunucusu olduğunun farkında. Sadece ve sadece görevlerinin, insanların isyanlarının okul koridorlarında tüketmek, teneffüs saatleri dışında konuşturmamak, yoksa tahtaya yazılmak, tırnağımızın ve saçlarımızın ne zaman kesilmesi gerektiğini bilmemek suçlarını işleyen bizi yola getirmek olduğunu düşünüyor ve buna karşı çıkıyor.
Siz özgür üniversite isteyenler, güzel tumturaklı sözcüklerin dışında ne öneriyorsunuz. YÖK’ü eleştirmek yeterli sanıyorsunuz, paralı üniversiteye hayır diyorsunuz ya da üniversite özerkliğinden söz ediyorsunuz ama batının en önemli saydığı Oxford, Cambridge ya da Harward bu sistemin dışında mıdır sanki. Okullar iktidarların uzantısı, sürdürücüleri hatta kendileridir. – Cambridge’de öğretim üyesi olarak işinize devam edecekseniz, çok küçük bir azınlık dışında, kendinize öğrenci bulmak zorundasınızdır. Bunun iki yolu vardır. Ya bir ülkeyi ikna edip onun öğrencilerini göndermesini sağlayıp parayı ondan sağarsınız ya da bir büyük şirketin mesela Shell, BP ya da bir silah şirketinin fonundan yararlanırsınız. Dünyanın bütün ülkelerinden “zeki” öğrencileri toplayıp burslar dağıtırsınız. Böylece sizin yeterince müşteriniz yani öğrenciniz olur ve okulda göreviniz sürer. Eh tabi ki bu büyük şirketler babasının hayrına size bu parayı vermezler. Siz bütün okul hayatiniz boyunca onların projelerini yapmak durumunda kalırsınız. Bu yüzden Shell’in projeleri Cambridge üniversitesinde yapılır, bu yüzden sosyal alanda Irak işgali batinin ‘aydınlık üniversitelerinde’ hesaplanmıştır. Yani aslında bütün okullar yapı olarak kiliseleri andırır. Devraldıkları iktidarı benzer binalarda ifşa ederler. -‘Bütün diploma törenleri papaz törenleriyle ayandır’ der İvan Ilyic.- Yapısal olarak toplumsal hiyerarşinin kurucu unsurlarıdır. İktidarın kültürünün ta kendisidir. Onun ahlakinin hazırlayıcısı, öğreticisi ve en sıkı savunucusudur.
Sadece ana dilde eğitimi savunanlar, sanmasınlar ki bu karar sadece anadilde eğitim hakkına karsı alindi. Bu onların kullandıkları bir bahaneydi. Esas olarak IMF kararlarını, neoliberalizmin uygulamalarını, yani özelleştirmeleri, sağlığı ve eğitimi paralı hale getirmenin en hızlı uyguladıkları bir zamanda, buna karşı mücadelede, bütün eksikliklerine rağmen, en etkili olabilecek bir sendikayı kapattılar. Yoksa milli eğitim bakanlığı izni ile açılabilen ana dilde kurslar yanında bu karar komiktir.
Bu bir travmadır. Bizim istemediğimiz bir yıkımdır. Ancak bu travmadan yeni karsı duruş yaratmalıyız. Okulların halk ile bağlarını kesen duvarlarını kırıp, yasamı okullaştıran, devrimci bir eğitim biçimi ile karsı durmalıyız. Yeniden bir Eğitim -Sen ya da yeni bir Egitim-sen örgütlerken eğitimin bütününü sorguludan, bankacılık eğitim biçimi seklindeki eğitim yerine, sorunlarımızdan hareket eden yasamı dönüştüren bir eğitim biçimi savunmalıyız. Özgür üniversite ile bilginin seçkinlere ait olduğu duvarları yıkıp sokaklara taşımalı öğrenmeli ve öğretmeliyiz. Ana dilde eğitim, eğer karşı bir eğitim biçimiyle verilmezse, aksak, topal ve yerinde sayıcıdır. Sosyete dil okullarının, her hangi bir dili öğretmesinin dışına çıkamaz.
MST’li Topraksız isçiler, İşgal fabrika isçileri, Barajların yıkıcılığına karsı mücadele edenler, Devrimci Hıristiyanlar ve diğerleri, 13.000 kişi başkent Brasil’ e yürürken MST liderleri bunun kendileri için en iyi okul ve en iyi eğitim olduğunu söylüyorlardı. Yaşamı sorguludan, karşı eğitim biçimlerini şu anda bu işgal topraklarında yine öğretiyor ve öğreniyorlar. Yıkımın yaratıcılığı ile yine karşı karşıyayız.
Ve sokaklar bütün öğreticiliği ile bizi bekliyor.
Bu yazı Gündem Gazetesinden alınmıştır.