”Yeni Dünya Düzeni” , ”Küreselleşme” , ”Vaşington Uzlaşması” vs… gaipten gelen ilahi sesler gibi, siyasetçileri sersemleterek huşu ile itaate yöneltmektedir. Bu ne muazzam bir cazibedir ki, siyasetçileri gerçek dışı ifadelerle tabanını kandırmaya zorlamakta ve uluslararası sermayenin ve içerideki işbirlikçilerin çıkarlarını ulusal çıkara üstün kıldırabilmektedir! Bu ne büyük bir gaflettir ki, uluslararası sermayenin bu cazibesine kapılan […]
”Yeni Dünya Düzeni” , ”Küreselleşme” , ”Vaşington Uzlaşması” vs… gaipten gelen ilahi sesler gibi, siyasetçileri sersemleterek huşu ile itaate yöneltmektedir. Bu ne muazzam bir cazibedir ki, siyasetçileri gerçek dışı ifadelerle tabanını kandırmaya zorlamakta ve uluslararası sermayenin ve içerideki işbirlikçilerin çıkarlarını ulusal çıkara üstün kıldırabilmektedir! Bu ne büyük bir gaflettir ki, uluslararası sermayenin bu cazibesine kapılan siyasetçiler de söylemleri ile halklarını kandırarak siyasi yaşamlarını tehlikeye, toplumu esaret altına atmaktan zerre kadar çekinmemekteler!
Devlet tarıma destek verirken, KİT’lerin katkıları ile Kurumlar Vergisi’nin haysiyetini biraz da olsun kurtarırken; KİT’lerden bütçeye yapılan katkıları kamusal hizmetlerde kullanırken, topluma sosyal hizmet sunarken vs.. devlet ”kötü ajan” olarak ilan edilmekte, özel sektöre engel olduğu ya da popülizm yaptığı vb yalanlarıyla çökertilmeye çalışılmakta ve tüm bu kötülüklerden sorumlu tutulan devletin ekonomiden elini çekmesi dayatılmaktadır. Kamu kesiminin küçültülmesi ve özelleştirmeler halkların lehine bir gereklilik olmayıp hep özel sermaye yanlı ideolojinin araçsal politikalarıdır.
Devletin ekonomiden elini çektiği şeklinde topluma yansıtılan günümüz politikalarıyla devlet ekonomiden elini çekmemekte, tam tersine, sömürücü kapitalist sistemi iyice yerleştirmektedir. Devletin bu habis eli sistemin sömürücü altyapısını öylesine güçlendirici niteliktedir ki, bundan böyle sermayenin devlet eline artık gereksinimi kalmayacaktır. Ne hazindir ki, bu süreç devletin ekonomiden elini çekmesi olarak halka yansıtılmakta ve bu çirkinlik ve toplum düşmanlığı binbir gerçek dışı beyanlarla halka yutturulmaya çalışılmaktadır.
Bütçeye ve halka yük olmayan, tam tersine, ekonomiye ve bütçeye büyük katkı yapan kuruluşlar (isimlerini saymak artık ağırıma gidiyor!) haraç mezat ona buna devredilirken sanki devletin eli ekonomide değilmiş gibi, iş çevreleri ve onların yandaşları bu hainliği büyük bir huzur ile izlemekte, hatta hiç utanmadan sürecin yavaş gittiğinden dem vurmaktadır.
Sorumlu siyasiler ise özelleştirme cinayetini halka rağmen savunurken hiç çekinmeden gerçek dışı beyanlarda bulunabilmekte ve yabancı sermayenin fabrikaları götürmeyeceği gibi ne akıl ve izanla ne de ekonomi bilgisiyle bağdaşır bir ifadeyi halkın gözüne baka baka söyleyebilmektedir. ”Milli gelir” ile ”yurtiçi hasılayı” birbirinden ayıramayan bu insanları kimler eğitir, bu hale getirir de memleketin başına salar! Yoksa, cehaletle eğitilen bu gafiller bilerek mi halk düşmanlığı yapmaktalar!
Fabrikaların bulunduğu bölgeler kalkınmaz, tam tersine çöker, o fabrikanın yarattığı katma değerin kullanıldığı alanlar kalkınır! Haliç sanayii bölgesi oldu da kalkındı mı, yoksa kirlendi mi! Gelişmiş ülke kapitalistleri acaba tüm yerküreye geri ekonomileri kalkındırmak için mi yayılıyorlar? Acaba, gelişmiş ülke siyasilerinin çevre ülkelere demokrasi götürmesine paralel olarak, o ülkeler sermayedarları da uygun gördükleri çevre ekonomilerine katma değer ve varsıllık götürmek için mi gitmekteler? Ne kutsal bir görev! Allah emeklerini zayi etmesin!
Tüm eleştirilere kulaklar tıkanarak uygulanan ekonomi politikalarında kesinlikle devletin eli, hem de çok uzun olarak, vardır! Sosyal güvenlik sisteminin çökertilmesi, kamu hizmetlerinin geriletilmesi, faiz parazitlerinin yediklerinin kamu borcu olarak tüm topluma yansıtılması, temel kamu yatırımlarının durma noktasına getirilmesi, kısacası toplumu çimentolayan dokuların sökülmesi kesinlikle devlet eliyle yapılmaktadır. Devlet elini ekonomiden halkın aleyhine çekmekte, ama sermayenin lehine iyice sokmaktadır…
Devlet elini ekonominin kalbine sokarken komutu halktan değil, dış sermayeden ve içerideki işbirlikçi ajanlarından almaktadır. Devlet ekonomiye müdahale etmektedir, fakat bu müdahale halka karşıdır ve sömürücü sermayenin yanındadır. Böylesi halk aleyhine güçlü müdahaleye haklı olarak karşı çıkan halk ise bir yandan gerçek dışı siyasal beyanlarla aldatılmakta, diğer yandan da türban ya da imam-hatip tartışmalarıyla uyutulmaktadır. Zira, sömürücü sermayeye hizmetin güçlü bir altyapısı da imam-hatip alanının genişletilmesiyle oluşturulmaya çalışılmaktadır.
İmam-hatip ve türban meselesi hiç rastlantısal değil, kasıtla sürdürülen çok ciddi siyasal bir konudur.
Cumhuriyet 28/06/2005