Ne yazık ki, sorumlu nükleer uzmanlarımız, yine siyasi baskı altında kalarak mı bilemem, Çernobil sonrası Türkiye’de nükleer kirliliğe yakalanmış hasta şikâyeti, saptaması bulunmadığı tezi üzerinden işin içinden çıkmaya çalışıyorlar. Özal-Evren-Özemre’ nin siyaseten üstlendikleri, elbette o tarihlerde görevli bütün bürokratlar, uzmanların sorumlu oldukları büyük yalana suç ortaklığı yapmış oluyorlar. Türkiye Çernobil’deki kaza gibi görünen cinayetten, faciadan […]
Ne yazık ki, sorumlu nükleer uzmanlarımız, yine siyasi baskı altında kalarak mı bilemem, Çernobil sonrası Türkiye’de nükleer kirliliğe yakalanmış hasta şikâyeti, saptaması bulunmadığı tezi üzerinden işin içinden çıkmaya çalışıyorlar. Özal-Evren-Özemre’ nin siyaseten üstlendikleri, elbette o tarihlerde görevli bütün bürokratlar, uzmanların sorumlu oldukları büyük yalana suç ortaklığı yapmış oluyorlar.
Türkiye Çernobil’deki kaza gibi görünen cinayetten, faciadan çok şanslı çıkmış ülkeler arasında olabilirdi. Rüzgârın da yardımı ile radyasyon yüklü ana bulutlardan Türkiye’ye uzananı olmadı. Biri Trakya’dan, ikincisi Karadeniz’den iki yan bulutla kirlenmeye hedef oldu. Trakya’dan gelen, AB ülkelerinden geçen ve kopan bir parça olduğu için dünya merkezleri tarafından uyarıldık. Halkın sokağa çıkmaması istendi. O günlerde hayvanlar otlağa çıkarılmadı. Etleri kesilmedi, sütleri içilmedi. Yine de Trakya’da görev yapan kanser uzmanları, yörede kanser artışı gözlemlediklerini, günümüze yansıyan bir patlama yaşandığını söylüyorlar.
Karadeniz’den gelen bulut için dışardan uyarı yapacak merkez çıkmadı. Sonradan bilimsel raporlara da yansıdığı üzere, aslında askeri birliklerimiz Pazar ilçesinde radarda saptama yapmışlar ve dönemin Başbakanı Özal’ı uyarmışlardı. Ne yazık ki vizyon, misyon(!) sahibi siyasi liderler kadrosu, kimler arasında yapılaştıklarını bilemediğimiz bir kararla, radyasyonlu bulutu halkımızdan saklamakla yetinmemişler, üniversitelere radyasyon üzerine çalışma yapıp kamuoyuna açıklamayı da gizli yazılı bir emirle yasaklamışlardı.
Fındığımız bahar sürgününde daha az, çayımız üretimin en yüksek olduğu mayıs sürgününde çok fazla kirlenmişti. O tarihlerde tarlalarda olan üreticimizin, hayvanlarının, et, süt, bitki örtüsü aracılığı ile insanlarımızın ne boyutlarda radyasyona hedef olduklarını bilme şansımız yok.
İhraç edilen fındık, hele tamamı mayıs sürgünü kaliteli çayla durum skandal olarak patlak vermişti. Almanya’da mayıs sürgününden yapılmış Türk çayında 60 bin bekerele kadar radyasyon çıkmış, fındığımız da kirli olduğu için geri çevrilmişti. Yazın son günlerinden bir gece, kimya fakültesinden bir profesör arkadaşımın telefonu ile uyandırılmıştım. Haberler üzerine piyasadan çay toplamışlar, ortalama 30 bin bekerellerde çok yüksek radyasyon saptamışlardı. Ancak araştırma ve açıklama yasağı nedeniyle uykuları kaçmış, kendilerinin uyuyabilmesi için benim uykumu kaçırmaya karar vermişlerdi.
Berlin’de nükleer tıp hastanesinde başhekim, Çernobil komitesi üyesi çocukluk arkadaşım Dr. Ali Nadir Savaşeri’ ye danıştım. Berlin Belediyesi laboratuvarına götüreceğim örnekleri incelemeyi kabul etti. Onların önerilerine bağlı olarak Rize’den toprak, bitki, balık, deniz suyu ve bütün Türkiye piyasalarından çay örnekleri toplayıp gittim. Deniz suyu, balık temiz çıktı. Karadeniz’in dip sularında, yerçekimi sayesinde aylar sonrası kesin temizlik söz konusu idi. Toprak, Almanya toprağının ortalama yarısı kadar kirli gözüküyordu. Aradan geçen aylar sayesinde bitki örnekleri de temizlenmişti. Ancak ülke piyasasına yarı yarıya eski çayla harmanlanarak çıkarılan çaylar, ortalama 30 bekerellerde radyasyon içeriyordu.
Bilim grubu, kendilerinin fark edemedikleri bir yan bulutun Karadeniz yöresini o tarihlerde, dağları aşamadığı için yoğunlaşarak önemli ölçülerde kirlettiği görüşünde birleştiler. Olan olmuştu. Şüphesiz yarılama süresi kısa, ancak kanser yapma etkisi güçlü olan birinci türden radyoaktif madde, yöre insanını çok boyutlu etkilemişti. Piyasada satışı süren çayların ciddi etkisi söz konusu idi…
Ali ile uykusuz bir gecenin ardından, geri dönüşü olmayanla ilgili yayını öne çıkarmamaya karar verdik. ”Ey yöre insanı, önümüzdeki yıllarda kanser artışı yaşanacak” dememeyi seçtik. Çaydaki radyasyona yönelik, Cumhuriyet , birinci sayfadan, çoğu günler en az yarım sayfa, manşetten aylar süren bir dizi yayın yaptı. Ali’nin TİP kökenli olması, benim kimliğim ortada, ”malum art niyetli solcular” olarak damgalandık. Üçlü basın toplantıları ile olayı reddedip radyasyonlu çay içme gösterileri yaptılar. Az radyasyonun seks gücünü arttırdığı tezleri bile ortaya atıldı. Yine de aylar sonra, yarısını halkımıza içirdikten sonra, radyasyonlu çayları toplatmak, gömecek yer aramak zorunda kaldılar.
Bunca yıl, bunca iktidar değişikliğinin ardından, hâlâ aynı büyük yalana suç ortaklığı, utandırıcı değil mi?..
Cumhuriyet 30.06.2005