Bolivya parlamenter tıkanıklık ve sokak kavgalarıyla kendini gösteren büyük bir politik krizin tekrar pençesine düştü. Tüm hafta boyunca binlerce kişinin yürüdüğü dev yürüyüşler La Paz’ın üzerine çöktü. Bunları takiben çıkan savaşlarda yerli protestocular dinamit, taş ve şişe atmış, yarı-askeri birlikler de buna lastik kurşun ve göz yaşartıcı gazla karşılık vermişledi. Burada temel soru şu: 1999’da […]
Bolivya parlamenter tıkanıklık ve sokak kavgalarıyla kendini gösteren büyük bir politik krizin tekrar pençesine düştü. Tüm hafta boyunca binlerce kişinin yürüdüğü dev yürüyüşler La Paz’ın üzerine çöktü. Bunları takiben çıkan savaşlarda yerli protestocular dinamit, taş ve şişe atmış, yarı-askeri birlikler de buna lastik kurşun ve göz yaşartıcı gazla karşılık vermişledi.
Burada temel soru şu: 1999’da sadece 0.2 trilyon metreküpden 1.9 trilyon metreküpe fırlayan ulusun müthiş doğal gaz rezervlerini kim kontrol edecek? Ama tabii ki daha derin sorun, çok politikleşmiş ve örgütlü çoğunluk olan yerli halkın bir nesil daha vahşi ve yüksek bir fakirlik altında yaşamak istememeleri.
Bu sürekli protesto gösterileri ve yol kapamalar, 1996’da geniş kapsamlı bir özelleştirme sonucu Bolivya’nın petrol zenginliklerini kontrol altına almış olan yabancı şirketlerin, Kongre’nin geçirdiği yeni bir kanunla, vergilerinin artırılmasından bir hafta sonra başladı. Şirketler vergileri çok yüksek bulurken daha çok yerli kökenli sol ise çok düşük buluyordu.
MAS (Movement Towards Socialism-Sosyalizme Doğru Hareket) ve onun lideri Evo Morales’in başkanlık ettiği muhalefet, yeni kanunun öngördüğü toplam yüzde 18 sahiplik vergisiyle, daha kolayca saklanabilen şirket karı üzerinden yüzde 32’lik vergi yerine, kuyu başına yüzde 50’lik bir sahiplik vergisi istemekteler. MAS (Sosyalizme Doğru Hareket) aynı zamanda yabancı petrol şirketleriyle yapılmış bütün kontratların yeniden daha ciddi görüşülmesini ve yeni kanuna 4 büyük ek madde katılmasını istemektedir.
Ben bunları yazarken, La Paz şehri üçüncü gündür kuşatım altında – şehri dünyaya bağlayan iki temel ana yol bir dizi köylü barikatlarıyla kapanmış durumda. Şehre hiçbirşey ne giriyor ne de çıkıyor. Uluslararası hava limanı arada bir işler hale geliyorsa da grev hava limanını kapatmış durumda. Ve de gene üçüncü gündür onbinlerce protestocu – küylüler, öğretmenler, maden işçileri, dükkan sahipleri, fabrika işçileri ve işsizler – La Paz’a yürüyorlar. Bu grubun küçük bir bölümü, hem Parlamento’nun hem de Başkanlık Sarayı’nın bulunduğu ve 1952’deki halkçı devrimden bu yana protestocuların eline nadiren geçmiş olan Plaza Murillo meydanını sürekli ele geçirmeye uğraşıyorlar.
Bu mücadelede önderlik iyi örgütlenmiş ve başkentin altiplano dağlarından bu şehre kitlesel iniş yapmış Aymara küylülerinin. Onlara 800 maden işçisi de katılmış halde. Kalın ceketleriyle, fedora, bowler ve yün şapkalarıyla, yılların soğuk ve rüzgarıyla cizgilenmiş ve parlamış yüzleriyle Aymara birliği sert ve hızlı yürüyorlar ve ellerinde yerli hakimiyetin gökkuşağı renkli pankartları sayılan sopalar, borular ve çoban kırbaçları taşımaktalalar.
Tüm hafta olaylarda en ön sıralarda yer aldım. Salı günü sıralarca gösterici Plaza Murillo’yu barikatlamış polisin etrafını çevrelerken göstericiler yollarında buldukları minibüs ve arabaları harap ettiler, gazetecilere taşlar yağdırdılar ve daha sonra polis sıralarının içlerine dinamit yuvarladılar. Korkmuş ve kaçacak yeri olmayan polis, bir dizi kurşun mermi, göz yaşartıcı gazla ve bazen de su püskürterek karşılık verdi.
Etrafımızda gaz kutuları patlarken ve lastik kurşunlar duvarlardan sekerken hepimiz, göstericiler ve basın ayırım yapmadan, sanki kalın sahne dumanı gibi duran sis perdesinin arasından yanan dumanları içimize çekerek hep beraber koşuşup durduk. Bazen eski La Paz’ın tepe yamacındaki dar sokakları birikmiş buğudan o denli boğulmuş hale geliyordu ki, sanki ciğerleriniz patlayacak gibi oluyordu. Bu kaos içinde, sanki giderek klastrofobik ve panik veren bir kedi-fare oyununa dönen protestocularla polislerin sıraları birbirinin içine karışıyordu.
Çarşamba aynı olayların tekrar devamı oldu. Göstericiler, en az bir kez bile olsa, korkudan yerlerinden kaçan polisin üzerine birkaç kez çok büyük dinamitler yuvarlıyor, buna karşılık da polis derhal tüfeklerinden lastik kurşun atıyorlar ve giderek daha fazla gaz fırlatıyorlardı. Durmadan, daha fazla gaz.
Çatışmalar büyük bir ihtimalle tüm hafta ve gelecek hafta sürecek ama belki iki yerel tatil arasına düşen günlerde biraz nefes alabilir. Şimdiye kadar bir düzine kadar gösterici yaralandı ve tanınmış, önemli bir lider de dahil bir avuç gösterici gözaltına alındı.
Bu arada, altiplano’nun kenarında, La Paz’ın üzerindeki El Alto şehrinde mahalle grupları bir genel grev devam ettirmekteler. Tüm yurtta sendikalar, halk grupları, köylü federasyonları ve her cinsten halk örgütleri bir sonraki hareketlerini planlamak için toplantılar yapmaktalar.
Kısacası, kızgın yerliler La Paz’ı kuşatmış durumda. Başkentin bankaları, otelleri, daireleri, lokantaları ve orta-sınıf mahalleleri kısıtlı gereksinimleriyle geçiniyorler ve de halk hareketleri tüm ulaşım yollarını kilitlemiş durumda. Vaziyet içinden çıkılmaz gözükmekte. Ama bu dramatik duruma rağmen çok garip bir politik durgunluk var burada.
Eskiden bir tarihci ve gazeteci olan Cumhurbaşkanı Carlos Mesa Gisbert 2007’deki seçimlere kadar hükümette kalacağını açıkladı. Daha da öte Gisbert, protestocuları öldürmeyeceğine söz verdi, ya da, daha doğrusu bu kararıyla övündü. Kendisinin eski patronu ve kendinden önceki Başkan, Gonzalo Sanchez de Lozada, Ekim 2003’de petrol olayları ilk patladığı zaman askeriyeye onlarca kişiyi öldürme emri vermişti. Resmi rakamlara göre 67 kişi ölmüş ama sosyal hareketlerdekiler bu sayının 80 civarında olduğunu söylemekteler. Bu baskıya tepki olarak sol birleşmiş, karşıt orta sınıflardan da bazı kısımlar onlara katılmıştı. Sonunda Sanchez de Lozada ABD’ye kaçmak zorunda kalmıştı. Mesa bu akıbeti yaşamak istemiyor.
Aşırı sağ Mesa’nın tutumunu beğenmemekte ama ona etkili bir muhalefet yapamayacak kadar bölünmüş görünmekteler. Askeriye de bölünmüş olup, bazı subaylar açıktan protestocuların yanında yer almakta. Ama aynı şekilde sol da kendiyle didişmekte ama daha önemlisi MAS’ın ve hemen bütün öteki toplumsal hareketlerin de itiraf ettiği gibi devleti ele geçirmeye hazır değiller.
Eğer Mesa düzenin güvenlik güçlerini serbest bırakırsa, bütün politik denklem değiştirecektir. Ancak devlet aşırı reaksiyon göstermezse solun nasıl hareket edeceği şu anda tam net değildir. Halk güçleri devletden daha uzun süre dayanabilecek midir? Ama daha da fazlası, güçlerini birleştirerek millileştirmeyi zorlayabilecekler midir? Ya da, devlet ve iş çevreleri taleplerini kabul etmeden önce, kendi taktikleri kendilerini tüketecek midir?
Makalenin orijinali: http://www.thenation.com/doc.mhtml?i=20050613&s=parenti
(Mehmet Bayram tarafından sendika.org için çevrilmiştir)