Adrian Lomax, geçtiğimiz Ağustos ayında tahliye edilinceye kadar Wisconsin’deki cezaevinde 24 yılını geçirdi. Parmaklıkların arkasında bir cezaevi avukatı, tutuklu hakları savunucusu ve verimli bir yazar oldu. Yazıları, “Amerikanın Hücresi: ABD Cezaevi Endüstrisine İçeriden Bir Bakış” adlı kitapta, Madison’daki “Isthmus” gazetesinde ve pek çok başka yerde basıldı. Bırakıldığından beri ceza adaletsizliğine karşı mücadelesini sürdürmeye devam ediyor. […]
Adrian Lomax, geçtiğimiz Ağustos ayında tahliye edilinceye kadar Wisconsin’deki cezaevinde 24 yılını geçirdi. Parmaklıkların arkasında bir cezaevi avukatı, tutuklu hakları savunucusu ve verimli bir yazar oldu.
Yazıları, “Amerikanın Hücresi: ABD Cezaevi Endüstrisine İçeriden Bir Bakış” adlı kitapta, Madison’daki “Isthmus” gazetesinde ve pek çok başka yerde basıldı. Bırakıldığından beri ceza adaletsizliğine karşı mücadelesini sürdürmeye devam ediyor. Adrian’ın Irak’taki ve ABD’deki ABD Cezaevlerinde yapılan işkencelere ilişkin yazdıklarından alıntılar:
(..)
Amerikan askerlerinin Irak’lı savaş esirlerine yönelik işkenceleri nedeniyle sorgulanmalarından ve Uluslararası Af Örgütü’nün Guantánamo Üssü’ndeki askeri tutuklama ve alıkoyma sistemini “Çalışma Kampı” olarak nitelendirmesinden sonra bütün dünyanın dikkati, bu devletin yabancı yerlerdeki tutuklulara yönelik uygulamalarına çekildi.
Bu umut verici bir gelişme, ancak hayatının büyük bölümünü ABD’de cezaevinde geçiren bir adam olarak ben madalyonun diğer yüzünün de aydınlanmasını bekliyorum. 2 milyondan fazla insan cezaevlerinde süregiden ve işkence derecesine kadar çıkan muameleler nedeniyle adeta tükeniyor.
(..)
Amerikan cezaevlerindeki işkence pek çok farklı biçimde ortaya çıkabiliyor, ancak kesintisiz devam eden bir işkence, sağlık ve ilaç yardımından mahrum bırakma. Wisconsin hapishanelerinde, astım krizi esnasında tıbbi yöntemlere başvurulmadığı için ölmek son bir kaç yılda en büyük korkulardan biri haline geldi.
2000 yılında, Wisconsin’deki Taycheedah Cezaevi’nde kalan 29 yaşındaki Michelle Greer ciddi astım krizleri geçirdi. Sonuç olarak cezaevi revirinde düzenli vizitelere gitmeye hak kazandı. Her sabah saat sekizde, Greer revire başvurup cezaevi hemşirelerinin durumunu kontrol etmesini istiyordu.
2 Şubat saat 06:30’da Greer’ın koğuşundaki tutuklular kahvaltı için koğuştan çıktılar. Greer yemekhanedeki bir gardiyan amirine giderek ciddi bir astım krizi geçirdiğini, astım spreyinin çalışmadığını, tıbbi yardıma ihtiyacı olduğunu söyledi.
Saat 7’de amir reviri aradı ve hemşire Todd Graff ile görüştü. Hemşire gardiyana Greer’ın hücresine dönüp dinlenmesini, astım spreyini kullanmasını ve saat 8’deki olağan vizitesinde durumunu rapor etmesini söyledi. Amir bunları – o esnada artık tıbbi yardımın kaçınılmaz olduğuna işaret eden çığlıklar atmaya başlamış olan- Greer’a bildirdi.
07:10’da Greer yemekhaneyi terk ederek hücresine döndü. Orada görevli bir gardiyanın anlattıklarına göre ağlıyor ve çığlık atıyor, nefes alamadığını ve tıbbi yardıma ihtiyacı olduğunu söylüyordu. Fakat gardiyan da Greer’a sakin olup hücresine dönmesini söyledi, Greer da söyleneni yaptı.
07:25’te gardiyan reviri aradı ve hemşire Deborah Federer’la görüşüp Greer’ın nefes alamadığını söylediğini ve çok kötü göründüğünü bildirdi. Federer, saat 8’de Greer’ı göreceğini söyledi.
07:50’de gardiyan Greer’ı revire gitmek üzere hücresinden çıkardı. Cezaevi yemekhanesi koğuşa 100 metre mesafedeydi. Revir ise yemekhaneden sonar bir 180 metre daha uzaktaydı.
Greer saat 8’de yemekhaneye girdi. Mahkumlar yemekhaneyi temizliyorlardı. Greer onlardan birinin yanına gitti. Göğsünü tutum tökezleyerek, “lütfen bana yardım edin” dedi ve yere yığıldı. Yemekhane koridorunda öldü.
Dışarıdaysanız, astım krizi geçirdiğinizde bir ambulans ya da acil servisi arayabilirsiniz. Cezaevindeyken böyle bir durumla karşılaştığınızda tıbbi yardım talebinizi ancak bir gardiyana iletebilir ve onların işlerini düzgün yapmasını umut edebilirsiniz.
Ama Greer’ın olayında asıl rahatsız edici olan, onun taleplerini geri çevirenlerin gardiyanlar değil, üzerine düşen görevi yapmayan sağlık görevlileri olması.
(..)
Daha çok görülen bir sorun, gardiyanların, sağlık konusundaki şikayetleri ciddiye alıp gerekli mercilere bildirmemesi.
35 yaşındaki David Urban 1995 başlarında Winnebago Devlet Hapishanesi’nde 30 günlük cezasını çekiyordu.13 Ocak’ta öğleden sonra saat 1’de gardiyanlara seslendi ve hasta olduğunu, tıbbi yardıma ihtiyacı olduğunu bildirdi. Gardiyanlar Urban’ın doğru söylemediğini düşünüyorlardı ve yardım çağırmayı reddettiler. Urban, 20 saat sonra kalp krizinden öldü.
Urban telefon kullanma hakkına sahipti, o öğleden sonra boyunca ve akşam sürekli olarak kız arkadaşı Vanessa Miller’ı aradı, göğsündeki sıkışmadan bahsetti. Bu aramalardan birinde Urban “Ölmekte olduğumu hissediyorum. Bütün yaptıkları tansiyonumu ölçmek.” demişti. Cezaevi görevlilerinden Patty Strassen yaptığı soruşturmada Urban’ın öldüğü gün, ölmeden önceki öğleden sonra boyunca karnını ve göğsün tutarak “tanrım, hastayım, lütfen biri yardım etsin” diye sürekli söylendiğini tespit etti.
Urban’ın ölümünden dolayı kimse cezalandırılmadı, çünkü bunda olağandışı bir şey yoktu. Wisconsin’deki yetkililer, tutukluların ölmesine sebep olan cezaevi görevlilerine soruşturma açmayı istikrarlı biçimde reddediyorlar. Örnek vermek gerekirse, Taycheedah Cezaevi müdürü Kristine Krenke, Greer’ın ölümünden 6 ay sonra terfi aldı.
1990’da Wisconsin’deki yüksek güvenlikli Waupun Cezaevi’nde tutuklu Donald Woods birden fazla bağlama kemeri kullanılarak hücresindeki çelik yatağa bağlanmıştı. Bağlanma aşamasında, 115 Kg’lık bir gardiyan, kemeri daha sıkı bağlayabilmek için Woods’un göğsüne oturmuştu.
Bir tutuklunun bu şekilde tutulması sağlık sorunlarına yol açabilir. Wisconsin hukuku gereğince, cezaevinde yatağına bağlanmış tutukluların her 30 dakikada bir hemşire tarafından kontrol edilmesi gerekir. Waupun Cezaevi hemşiresi Beth Dittman gardiyanların Donald Woods’u bağladıkları gün görevliydi ve Woods’u her yarım saatte bir kontrol ediyordu. Woods, hemşireye bu kontrollerde tepki vermiyordu.
Dittman, Woods’a tıbbi yardım sağlamadı, doktor çağırmadı ve gardiyanlardan Woods’u çözmelerini istemedi. Onun yerine görev defterine yarım saat aralıklarla “yanıt vermiyor” yazmayı tercih etti. Bütün yaptığı, bundan ibaretti.
Donald Woods, o gün boğularak öldü. Wisconsin’deki meslek odası Dittman’ın ruhsatına “meslek gereklilikleri düzeyinde iş görmemek” suçlamasıyla 30 günlüğüne el koydu. Fakat Wisconsin Cezaevleri Müdürlüğü Dittman’ın cezalandırmadı, ödüllendirdi. Woods’un ölümünden sonra Dittman Wisconsin’deki Dodge Cezaevi’nde revir müdürü oldu.
Beth Dittman, Irak’taki Ebu Garib cezaevinde tutsaklara işkence eden er Lynndie England’dan daha masum değil. Ancak Dittman Irak’taki bir Amerikan Askerî Cezaevi’nde değil de ABD içindeki bir cezevinde görev yaptığı için, tutuklulara yönelik insan hakları ihlali yaptığında England’a yapılandan daha farklı bir muameleye tabi tutuldu.
Barbaros Ulutaş tarafından 17.06.2005 tarihli Socialist Worker gazetesinden sendika.org için çevrilmiştir