Güvencesiz çalıştırmanın yaygınlaştığı kamu sektörlerinin başında eğitim işkolu geliyor. Sağlık hizmetleri ile birlikte eğitim hizmetlerin de güvencesiz çalıştırma son yıllarda artan bir ivme ile çoğalıyor. Varolan eğitim emekçisi açığı bakanlık ve devlet tarafından iş güvencesiz ve düşük ücretle çalıştırışan farklı statülerdeki eğitim emekçileri ile kapatılmaya çalışılıyor. Yeni liberal politikaların kamu hizmetleri alanına uygulaması olan Kamu […]
Güvencesiz çalıştırmanın yaygınlaştığı kamu sektörlerinin başında eğitim işkolu geliyor. Sağlık hizmetleri ile birlikte eğitim hizmetlerin de güvencesiz çalıştırma son yıllarda artan bir ivme ile çoğalıyor. Varolan eğitim emekçisi açığı bakanlık ve devlet tarafından iş güvencesiz ve düşük ücretle çalıştırışan farklı statülerdeki eğitim emekçileri ile kapatılmaya çalışılıyor.
Yeni liberal politikaların kamu hizmetleri alanına uygulaması olan Kamu Yönetimi Temel Kanunu, Personel Rejimi Yasası gibi düzenlemelerle yaygınlaştırılması öngörülen sözleşmeli-güvencesiz çalışmaya karşı şimdiden sembolik ve mütevazı da olsa kıpırdanmalar ve karşı duruşun örnekleri görülmeye başlandı.
İstanbul’un çeşitli Eğitim-Sen şubelerinde yürütülen ‘sözleşmeli-ücretli öğretmenler paso hakkı’ kampanyasını bu çerçevede değerlendirebiliriz. Bu kampanya hakkında daha ayrıntılı bilgi almak üzere, kampanyanın ilk başladığı şube olan Eğitim-Sen 4 nolu Gaziosmanpaşa şubesinde ücretli-sözleşmeli öğretmen komisyonundan bir grup öğretmenle sohbet ettik.
Kendilerine neden paso kampanyası diye sorduğumuzda aldığımız yanıt aslında ücretli-sözleşmeli öğretmenlerin çalışma koşullarına dair bir serzeniş şeklindeydi. Ayrımcılıktan ve “eşit işe eşitsiz ücretten” yana oldukça dertli sözleşmeli öğretmenler. Yaptıkları ‘paso hakkı’ kampanyasının da bu olumsuzlukları giderme noktasında küçük de olsa bir adım olduğunu düşünüyorlar.
Sohbetimize öncelikle sözleşmeli-ücretli öğretmenliğin ne olduğu sorusuyla başladık. Bize bu kategori altında toplanan aslında 4 ayrı çalışma biçimi olduğunu anlattılar.
Bir tanesi vekil öğretmenlik; bunlar sınıf öğretmenlerinin olmadığı durumlarda yerine vekalet olarak bulunuyorlar. Vekili olduğu öğretmenin 2/3’si kadar ücret alıyorlar.
İkinci biçim ise ilçe milli eğitim müdürlükleri tarafından atanan ücretli öğretmenler. Bunlar liselerde ders veriyorlar ve atanırlarken eğitim fakültesi mezunu olma özelliği aranmıyor.
Üçüncü biçim ise ilçe milli eğitim bakanlığı tarafından atanan ‘bakanlık sözleşmeliler’. Bilgisayar ve İngilizce derslerine giriyorlar ve atanmak için üniversitelerin konuyla ilgili bir bölümünden mezun olmaları yeterli.
Bir diğer ücretli-sözleşmeli çalışan topluluk ise ‘usta öğreticiler’. Bunlar lise mezunları, ana okulu ve halk eğitim merkezlerinde ders ücreti karşılığı çalışıyorlar.
Bunları öğrendikten sonra sohbetimize katılan komisyon üyesi öğretmenlerle çalışma koşulları ve paso hakkı kampanyası konularında konuşmaya devam ettik.
Ücretli- sözleşmeli öğretmenlerin çalışma koşullarından bahsedersek, hangi koşullarda çalışıyorsunuz?
Melek ( 6 yıldır sözleşmeli öğretmen): İlk 2 yıl sigortasız çalıştım. Yani bir nevi devletin kaçak işçisiydik. Sigortam bu 2 yılan sonra yapılmaya başlandı… Çalıştığımız süre içinde sürekli bir korku yaşıyoruz. Kadrolu öğretmen gelince sözleşmeli gidecek korkusu var çoğu zaman.
Özgür ( 5 yıldır ücretli öğretmen): Eksik sigorta yatırma ciddi bir sorun. Örneğin ben ameliyat geçirdim. Sigorta primlerim eksik olarak yatırıldığı için sağlık karnesi alamadım ve ameliyat parasını kendi cebimden ödemek zorunda kaldım.
Süleyman Yılmaz ( Özlük Hakları ve Hukuk Komisyonu Sekreteri, kadrolu öğretmen): 657 sayılı kanuna göre sözleşmeli çalışma geçici bir süre için öngörülmüş. Ancak geçen sürede fiilen yaygınlaştırılmış ve geçici olmaktan çıkartılmış durumda. Bu uygulama getirilmesi planlanan yeni personel rejimi ile birlikte başta eğitim olmak üzere tüm kamu sektörü için geçerli hale gelecek.
Özlem (6 aydır vekil öğretmen): Sigortam emekli sandığından ödeniyor. Kadrolu gelince işten çıkartılıyorum.
Özlem ( 7 aydır bakanlık sözleşmeli öğretmen): Eğitim alanındaki farklı sözleşme biçimleri bilinç bulanıklığı yaratıyor. Kendi aramızda da rekabet oluşuyor. Pek çok sosyal hakkımız yok. Yaz aylarında, tatillerde maaş alamıyoruz. Haftada 24 saat çalıştırılıp 20 saat parası veriliyor. Okul idareleri pek çok zaman sözleşmeli öğretmenleri fiilen fazladan çalıştırıyor. İş güvencemiz yok. ‘sen yapmazsan bu işi yapacak binlerce insan var’ düşüncesiyle çeşitli fiili durumlara zorlanıyoruz.
Süleyman Yılmaz: Hizmet akdi feshinde hiçbir şekilde tazminat ödenmiyor. Yasal olarak 10 ayı geçmeden çalıştırılıyorlar. Böylece kıdem tazminatı ödenmiyor gelecek yıl çalıştırılacaklarının güvencesi yok. Sigorta primleri pek çok zaman fiilen eksik yatırılıyor. Dolayısıyla yeterli prim ödenmediği için sağlık karnesi alınamadığı zamanlar oluyor.
Aziz Yılmaz (kadrolu öretmen): Vekil öğretmenler hariç diğer ücretli-sözleşmeli öğretmenler sosyal güvence açısından SSK’lılar (yani işçi statüsünde) ama idari açıdan 657 (devlet memuru kanunu) nolu yasadan sorumlular.iş akitleri fesh edildiğinde hangi gerekçeyle fesh edildiği açılanmak zorunda değil. Bu da iş güvencesinin yokluğunun bir göstergesi.
Kadrolu öğretmenlerin ücretli-sözleşmeli çalışanlara karşı yaklaşımları nasıl?
Özlem (vekil öğretmen): Üvey evlat olarak görülüyoruz. Beceremediğimiz için kadrolu olamadığımız şeklinde değerlendiriliyor genel olarak. Yetersiz ve düzen bozucu olarak görülüyoruz. İşyerinde ikinci sınıf vatandaş olarak görüldüğü için de çoğu sözleşmeli öğretmen kadrolu olmaya çalışıyor.
Binlerce sözleşmeli, KPSS sınavına girerek kendini kurtarmaya çalışıyor. Bizce çözüm bu değil. Zaten sözleşmelilerin pek çoğunun da tezsiz yüksek lisans yapmadığı ve eğitim fakültesi mezunu olmadığı için KPSS’ye girme şansı yok.
Özlem (bakanlık sözleşmeli): Pek çok sendikalı öğretmen, sözleşmeli çalışmayı meşrulaştırdığımızı düşünüyor. ‘Grev kırıcı işçi’ gibi değerlendiriliyoruz. Bize “sözleşmeli çalışmayı kabul etmeseydiniz” diyorlar.
Sözleşmeliler iş güvencelerini elde etmek için örgütlenmeliler. Paso hakkı kampanyası da bunun için bir adım olabilir.
Devletin ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın soruna yaklaşımı nasıl peki?
Aziz Yılmaz: Sözleşmeli çalışma günden güne artıyor. KPSS’ye 127 bin öğretmen girdi ancak sadece 20 bin kadrolu öğretmen alındı. Dersanelerde çalışanları ve sözleşmeli-ücretli öğretmenleri çıkartırsak 50 bin öğretmen boşta.
MEB’nın bir açıklaması var: “öğretmen açığı var ama hiçbir ders boş geçmiyor” şeklinde. Aslında boş geçen dersler düşük ücretli ve güvencesiz çalıştırılan öğretmenlerle dolduruluyor. Yani onbinlerce öğretmenin KPSS’den geçememesi devletin ve bakanlığın da işine geliyor.
Ayrıca bu eğitim biçimi, eğitimin niteliğini de düşürüyor. İş güvencesi olmadığı için eğitimde süreklilik sağlanamıyor. Veliler de öğrenciler de bu durumdan mağdur ve rahatsız oluyorlar.
Süleyman Yılmaz: Bakanlık, sözleşmelileri sendikaya üye yaptırmayarak örgütsüzlüğü pekiştiriyor. Çözüm eğitime ayrılan bütçenin artırılması. 110 bin eğitim fakültesi mezunu var. 70 bin öğretmen açığı var. Mezunlar, kadrolu olarak işe alınmalı. Öteki türlü esnek güvencesiz, sözleşmeli çalıştırma eğitime olumsuz olarak yansıyor. Bilimsel ve laik eğitim bu yaklaşımla mümkün değil.
Bu kadar sorununuz varken neden paso hakkı kampanyası?
Özlem (vekil ö