DKY delegeleri Türkiyeli kadınların TBMM’den, Küresel Feminist Eylem günü olan 17 Ekim 2005 tarihine kadar kadınlardan yana bir dönüşüm beklediklerini vurguladılar. Öte yandan, DKY’nin 9-10 Mayıs tarihlerinde gerçekleştirilecek olan Türkiye ayağına yönelik çalışmalar da hızlandı. İstanbul’da gerçekleşecek olan eylem ve etkinliklere Kanada Quebek kadın federasyonundan Michèle Asselin, Bulgaristan’dan GERT isimli kadın örgütünün temsilcisi Bojura Pavlova’nın […]
DKY delegeleri Türkiyeli kadınların TBMM’den, Küresel Feminist Eylem günü olan 17 Ekim 2005 tarihine kadar kadınlardan yana bir dönüşüm beklediklerini vurguladılar.
Öte yandan, DKY’nin 9-10 Mayıs tarihlerinde gerçekleştirilecek olan Türkiye ayağına yönelik çalışmalar da hızlandı. İstanbul’da gerçekleşecek olan eylem ve etkinliklere Kanada Quebek kadın federasyonundan Michèle Asselin, Bulgaristan’dan GERT isimli kadın örgütünün temsilcisi Bojura Pavlova’nın yanı sıra Yunanistan ve Kıbrıs DKY temsilcileri ile Azerbaycan’dan bir kadın temsilci de katılacak.
Küresel yorgana eklenecek olan Türkiye parçası da hazırlandı. 25 eşit kareden oluşan tasarımın oluşumunda TOGEDER’den Seval Gülsoy, KA-MER’den Sibel Kök, Recme Karşı Uluslararası Komite Türkiye Temsilcisi Nazmiye Halvasi, toplam 50 parçayı paylaşıp, evlerinde işlediler; parçaları ütüleyip, dikip süslediler; fotoğrafladılar. Küresel yorganın Türkiye parçası etkinlikler için trenle İstanbul’a gelecek olan Ankaralı kadınlar tarafından getirilecek.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI’NA SUNULMAK ÜZERE TALEPLERİMİZ
DÜNYA KADIN YÜRÜYÜŞÜ
Geri dönüşü olmayan bir hareket
Ülkemizde Kadın-Erkek Eşitsizliği Derinleşiyor
Toplumsal adaletsizliğin günden güne arttığı ülkemizde kadın-erkek eşitsizliği daha da derinleşmektedir. Hükümetin muhafazakar-cinsiyetçi tutumu ise kadınları tamamen ekonomik, toplumsal ve siyasal yaşamın dışına itmektedir.
Ülkelerin gelişmişlik düzeyi açısından değerlendirilmesinde dünyanın en önemli kaynak eseri olarak kabul edilen UNDP İnsani Gelişme Raporu’nda kullanılan İnsani Gelişme İndeksi’nde (HDI) 2002 yılında 175 ülke arasında 85. sırada olan Türkiye, 2003 yılında yayınlanan İnsani Gelişme Raporu’nda 96. sıraya gerilerken, Toplumsal Cinsiyete Bağlı İnsani Gelişme Endeksi’nde (GDI) ise 71. sıradan 96. sıraya gerilemiştir. Bu veriler eşitsizliğin derinleşmekte olduğunun çarpıcı bir göstergesidir.
Eğitimde Eşitsizlik
Milli Eğitim Bakanlığı, 2001-2002 öğretim yılında, ilköğretim çağındaki 152 bin kız çocuğunun okula gönderilmediğini açıklamıştır. İlköğretim çağında okula gidemeyen kız çocuğu sayısı adeta kartopu gibi katlanarak 2003-2004 öğretim yılında 640 bine çıkmıştır. 15 yaş ve üstü kadınların % 22.8 i hala okuma yazma bilmiyor.Oysa Türkiye Pekin Konferansı’nda 2000 yılına kadar kadın okuryazarlığını %100’e çıkarmayı taahhüt eden ülkeler arasında yer aldı. Şartlı nakit transferi gibi uygulamalar, toplumsal cinsiyet perspektifiyle ele alınmadığı için toplumda “yardıma-bağımlılık kültürü” oluşturmaktadır.
Kadınlar Siyasette Temsil Edilmiyor, Siyasete Katılamıyor
Parlamentoda 2002 Genel Seçimi sonucu kadın temsil oranı % 4,36’dan (550 milletvekilinin 24’ü kadın) ileri geçememiştir. Bu kadın temsil oranıyla, Türkiye 119 ülke arasında 103. sıradadır. Yerel meclislerde ise durum daha vahimdir. Siyasi Partiler ve Seçim Yasaları kadın erkek eşitliğini sağlamaya yönelik herhangi bir geçici özel önlem içermemektedir.Türkiye’de geleneksel siyaset tarzı kadının siyasete katılımını engellemekte, kadın siyasetin öznesi olamamaktadır.
İşgücüne Katılım Düşmeye Devam Ediyor, Düşüş Kalıcılaşıyor
Türkiye’de 15 yaşından büyük kadın nüfusun işgücüne katılma oranı erkeklerin yaklaşık yarısı kadardır. Bu fark, ayrımcılığın ne denli ciddi olduğunu göstermektedir. Kadının işgücüne katılım oranı 1980’lerde %40 iken, şimdi dramatik biçimde % 23’e düşmüştür. Ayrıca ev-içi emek işgücü dışında tanımlanmakta, 12 milyonu aşkın ev kadını işgücünün tamamen dışında görülmektedir.
İşe almada ayrımcılık vardır. Erkek mesleği sayılan, inşaat, maden, petrol gibi mühendislik alanlarında, inşaat teknikerliğinde diplomalı kadınlar ya işe alınmayarak ya da masa başında çalışmaya zorlanarak ayrımcılığa uğramaktadırlar. 2004/7 sayılı Başbakanlık Genelgesi’ne rağmen bizzat devlet, Kamu Personel Sınavı (KPS) sonuçlarına göre memuriyete yerleştirmelerde bazı işlerde erkek olma şartı aramaktadır. Örneğin, 2002-2004 yıllarında Devlet Personel Başkanlığı’nca yayınlanan işe yerleştirme tercih kitapçıklarında Maden Tetkik Arama ve Devlet Su İşleri gibi kuruluşlarda işe girecek bazı mühendisler için “erkek” olma şartına yer verilmiştir.
Çalışma hayatında ücret eşitsizliği derinleşmekte, eşit değerdeki işe eşit ücret ilkesi uygulanmamakta, bu farklılık yüzde 40’lara kadar ulaşmaktadır. Aynı biçimde, erkekler tüm mülklerin yüzde 92’sine ve gayri safi milli hasılanın yaklaşık yüzde 84’üne sahiptir. Kadın emeğinin GSMH’deki değeri yüzde 40 civarında olmasına rağmen, kadınların ev içi emeği görülmemektedir.
Kadın yoğun KİT’lerdeki özelleştirmeler ve izlenen tarımsal politikalar kaçınılmaz olarak kadınları işgücü piyasasının dışına itmektedir.
Şiddet: Onurlu Yaşam Hakkının İhlali
Namus cinayetlerinde ölen kadın sayısı son yıllarda artmış ve 2000-2004 döneminde toplam 54’e ulaşmıştır. Bu rakamlar ancak buzdağının görünen yüzüdür. Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre kadınların %57’si şiddete uğramaktadır ve bu oran Türkiye’yi dünyada en fazla kadının şiddete uğradığı ülkelerden birisi yapmaktadır. İstatistiklerden öte kadınların büyük bölümü ekonomik, sosyal, psikolojik şiddete uğramaktadır.
Sağlık görevlileri, öğretmenler, sosyal hizmet uzmanları, psikologlar, çocuk gelişim uzmanları, polisler gibi meslek grupları eğitim programlarında kadın ve çocuklara karşı şiddet konusu yer almalıdır. Şiddete karşı duyarlılık, hizmet içi eğitim ve seminerlerle desteklenmelidir.
Şiddet kurbanı kadınlara yönelik ücretsiz tıbbi yardım, yasal destek ve danışmanlık sağlayabilecek özel birimler ve prosedürler oluşturulmalıdır.
Kaçak çalıştırılan yabancı uyruklu kadınlara yönelik politikalar geliştirilmeli hak ihlalleri önlenmelidir.
Ayırımcılık Sürüyor ve Derinleşiyor
Cinsiyete dayalı ayrımcılığın sona erdirilmesi bir devlet politikası haline gelmemiştir. Kadının yasal haklarının korunmasını ve ayrımcılığın önlenmesini içeren her yasal düzenleme, özellikle siyasi iradenin direnciyle karşılaşmaktadır. Doğrudan yaşama hakkıyla ilişkili olan “namus cinayetleri”ni engelleyecek düzeyde caydırıcı bir hüküm yeni Türk Ceza Kanunu’nda yer almamıştır. Ayrıca ensestin açıkça bir suç olarak tanımı yapılmamış, 15-18 yaş arasındaki çocukların kendi istekleriyle birlikte olmaları halinde bile hapisle cezalandırılmaları öngörülmüş, “ayrımcılık yasağı” tanımında “cinsel yönelim” ibaresine yer verilmemiştir. Müstehcenlik muğlak bir şekilde tanımlanmıştır.
Medeni Kanun’daki yasal mal rejimi, yasanın yürürlüğe girdiği tarihte geçerli olan evliliklere uygulanmamaktadır. Bu, 17 milyonu aşkın evli kadının edinilmiş mallara katılma rejiminden yararlanmasını engellemiş ve ayrımcılığa neden olmuştur.
Yakın zamanda AB Kopenhag kriterleri çerçevesinde gerçekleşen kimi yasal düzenlemelerin yaşama geçirilmesi için çaba harcanmadığı gib
i, hakların yaygın bir şekilde kullanılması için gerekli kurumlar oluşturulmadı, ulusal eylem programları üretilmedi ve kaynak tahsis edilmedi.
Hükümetler, herkes için eşit hak ve eşit koruma vaad eden İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni ve Kadınlara Kaşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ni (CEDAW) tüm kadınlar için gerçek kılacağına dair taahütte bulunmalıdır.
Geçici Özel Önlem Şart!
Türkiye’nin hala bir “eşitlik çerçeve yasası” yoktur. Anayasa’nın 10. Maddesi’nde yer alan ve 2004 yılında yenilenmiş olan eşitlik hükmü, Kadınlara Kaşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nin 4/2’inci maddesi ile uyumlu olmadığı gibi ihtiyaca cevap verecek ayrıntıda da değildir. Tüm alanlarda pozitif ayrımcılık programları ve uygulamalarına ihtiyaç vardır.
EŞİT, ÖZGÜR, ADİL, DAYANIŞMACI VE BARIŞÇIL BİR ÜLKE YARATMAK İÇİN
EŞİTLİK
Hükümet cinsiyetçi-muhafazakar tutumunu bırakarak geçici özel önlemler almalı, ulusal eylem plan ve programlarını geliştirmeli ve uygulamaya geçmelidir. İşe alınmada, yükselme ve terfilerde olumlu ayırımcılık uygulanmalıdır. Kadın istihdamını artırmaya yönelik bir istihdam politikası oluşturulmalı; yasal düzenlemeler cinsiyet eşitliği yaklaşımı ile gözden geçirilmeli; örneğin “ebeveyn izni” müessesesi oluşturmalıdır.
Devlet Pekin ve Pekin+5 taahhütlerini yerine getirmeli; eğitimde yaşanan kadın-erkek eşitsizliğini giderecek köklü değişiklikler yapmalıdır.
“Geçici özel önlemlerin ayrımcılık sayılmayacağı” şeklinde Anayasa değişikliği yapılmalı, eşitlik çerçeve yasası oluşturulmalıdır.
ÖZGÜRLÜK
Siyasi Partiler ve Seçim Kanunları başta olmak üzere, kadınların ayrımcılıktan korunmasını öngören kota vb düzenlemelerle diğer geçici özel önlemlerin hızla alınması gerekmektedir; bir cinsin en az % 30 temsil ve katılımının zorunlu tutulması gibi.
Kadına yönelik şiddetle mücadele etmek için ihtiyaç duyulan zihniyet değişikliğini yaratmayı ve ülkede kadından yana bir ortam oluşturmayı da içerecek bir Ulusal Eylem Planı hazırlanmalı ve uygulanmasını izleyecek mekanizmalar kurulmalıdır. Kadınlara yönelik şiddete karşı her tür yasal koruma sağlanmalı, yerellerde bağımsız kadın sığınma ve dayanışma evleri, psikolojik ve hukuki destek merkezleri açılmalıdır. Bu hizmetlerin giderleri devlet tarafından karşılanmalı; hizmetlerin geliştirilmesi ve sunumunda özerklik esas alınmalıdır.
ADALET
Hükümet, kadınlara yönelik gerek kamusal alanda gerekse de özel alanda tüm şiddet eylemlerini engellemeli, kınamalı ya da yaptırım uygulamalıdır. Şiddetin önlenmesi, tüm şiddet vakalarının soruşturması ve faillerinin uluslararası adil yargılanma standartlarına uygun olarak adalet önüne çıkarılması için gereken hukuki düzenlemeleri yapmalıdır. Keza kurbanlara tazminat sağlamayı amaçlayan tüm uluslararası ve bölgesel anlaşmaları, bildirgeleri, kararları ve tavsiyeleri tam olarak ve hızla uygulamaya geçirmek için gerekli önlemleri almalıdır.
Polisler, savcılar gibi yasa uygulayıcıları, sağlık görevlileri, öğretmenler, sosyal hizmet uzmanları, psikologlar, çocuk gelişim uzmanları gibi meslek gruplarının eğitim programlarında kadın ve çocuklara karşı şiddet konusu yer almalıdır. Şiddete ve toplumsal cinsiyete karşı duyarlılık hizmet içi eğitim ve seminerlerle desteklenmelidir. Şiddet kurbanı kadınlara yönelik ücretsiz tıbbi yardım, yasal destek ve danışmanlık sağlayacak özel birimler ve prosedürler oluşturulmalıdır.
Kaçak çalıştırılan yabancı uyruklu kadınlara yönelik politikalar geliştirilmeli, hak ihlalleri önlenmelidir.
Kadın işgücüne istatistiklerde görünürlük kazandırılmalı, kamu bütçeleri toplumsal cinsiyetçi bütçeleme açısından incelenerek, kadınların kaynaklardan eşit yararlanmadığı açığa çıkarılmalıdır.
Kadınların Yoksulluğu Önlenebilir
Çocuk, yaşlı, engelli ve hasta bakımı gibi hizmetler devletin sosyal yükümlülüğü olarak kabul edilmeli, bu hizmetlere yönelik bütçe payları artırılmalıdır. Kayıt dışı sektörde çalışan ve çoğunluğu kadınların oluşturduğu alanlarda koruyucu yasalar çıkarılmalı, sosyal güvenceye kavuşturulmalıdır. Kadınların emeklilik yaşını yükselten, prim ödeme sürelerini artıran ve emekli aylıklarını düşüren yasal düzenlemelerden vazgeçilmelidir. Gizli işsiz, ücretsiz aile işçisi konumunda çalışan kadınlar, sosyal güvenlik kapsamına alınmalı ve ev içi emeğin milli hasılada %40 değer ürettiği göz önüne alınarak sosyal güvenlik ve emeklilik hakkının güvence altına alınmalı ve bir devlet politikası olarak kabul edilmelidir. Primler, devlet tarafından ödenmelidir.
Göç eden kadınların kentlerde yaşadığı ekonomik sosyal ve psikolojik tahribata karşı rehabilitasyon çalışmaları yapılmalıdır. Sosyal kültürel faaliyet alanlarının geliştirilmesi için politikalar üretilmeli; eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi kamusal hizmetlere erişimleri sağlanmalıdır.
Kadınlar ve özellikle göç eden kadınlara yönelik iş garantili beceri ve meslek kursları düzenlenmeli ve bu eğitimler yaygınlaştırılmalı.
Fuhuş ve Kadın Bedeninin Metalaşması Önlenebilir
Kadın ticareti yasaklanmalı kadın ticaretinden mağdur olan kadınlara yasalarda ve uygulamada suçlu yerine insan hakları ihlali kurbanları olarak bakılmalıdır.
DAYANIŞMA
Borç ödemeleri eğitim ve sağlık harcamalarının toplamının iki katından daha fazladır.
(Eğitim harcamaları: % 3.5, Sağlık harcamaları: % 3.6, Askeri harcamalar: % 4.9, Borç ödemeleri: % 15.2) Hükümetler, IMF ve Dünya Bankası programlarından vazgeçerek; yoksulları ve kadınları hedefleyen sosyal bir program yürürlüğe koymalıdır. Başta eğitim ve sağlık olmak üzere ücretsiz, nitelikli kamu hizmetlerinden herkesin eşit olarak yararlanması sağlanmalıdır.
BARIŞ
Silahlanmaya ayrılan bütçe kaynakları azaltılmalı, barış kültürü ve hoşgörünün geliştirilmesi amacıyla düzenlenecek kampanyalara özel bütçe ayrılmalıdır. Savaş, işgal ve çatışma ortamlarının kadınları daha fazla etkilediğinden hareketle ABD’nin Ortadoğu’daki işgal politikalarına karşı çıkılmalı ve ülkemiz hiçbir biçimde işgalin ve olası çatışmaların bir parçası olmamalıdır. Ülkemizde de toplumsal barışın sağlanması için kadınlar üzerindeki kültürel baskıya son verilmeli, çok kimlikli, çok kültürlü, özgürlükçü ve demokratik bir yaşam esas alınmalıdır.
DÜNYA KADIN YÜRÜYÜŞÜ TÜRKİYE AĞI