Direnişi “başarılı” bulanlar içinde, “böyle bitirmesek daha iyi olurdu” diyenler de, bir noktada çok endişeliydi: Hükümet ve belediyenin, işbirliği içinde SEKA’yı bir biçimde (birkaç ay çalıştırır gibi yaptıktan sonra) kapatacakları noktasında! Bu elbette ki işçilerin kendi deneylerinden, çıkardıkları “kesin bir gerçek”ti. Nitekim; SEKA’nın devrinde önde görünen bakan olan Ulaştırma Bakanı; bir yandan, “SEKA’nın çalıştırılıp çalıştırılmamasına […]
Direnişi “başarılı” bulanlar içinde, “böyle bitirmesek daha iyi olurdu” diyenler de, bir noktada çok endişeliydi: Hükümet ve belediyenin, işbirliği içinde SEKA’yı bir biçimde (birkaç ay çalıştırır gibi yaptıktan sonra) kapatacakları noktasında!
Bu elbette ki işçilerin kendi deneylerinden, çıkardıkları “kesin bir gerçek”ti.
Nitekim; SEKA’nın devrinde önde görünen bakan olan Ulaştırma Bakanı; bir yandan, “SEKA’nın çalıştırılıp çalıştırılmamasına biz karışmayız” derken, öte yandan da; “Zarar eden bir işletmeyi kimse çalıştırmak istemez” demektedir. Şimdi artık “SEKA’nın patronu” pozisyonuna geçen Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı da; bakanla sadece aynı partiyi değil aynı ağzı da paylaşarak; “Hele bir hesap kitap yapalım, işletmeyi ne yapacağımıza o zaman karar vereceğiz” demiştir. Kısacası her iki “yetkili” de; SEKA’yı çalıştırmak istemediklerini daha ilk günden belli etmişlerdir.
Daha dün, işçileri; “Ya fabrikayı terk edersiniz, ya da biz müdahale edeceğiz”; “Ya fabrikayı terkedersiniz, ayın 17’sine kadar tazminatlarınızı alırsınz ya da tazminatınız da yanar” diyen hükümetten ve hükümet partisi AKP’nin Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı’ndan işçilerin isteklerini uygulamak için samimi davranmalarını bekleyemeyiz.
Bugün olan; işçilerin kararlılığı ve kamuoyundan aldıkları destek karşısında fabrikayı polis gücüyle basmayı göze alamayan hükümetin, elinde bir “ateş topu”na dönüşen SEKA’yı belediyenin kucağına atarak, “beladan kurtulması”dır.
Belediye’ye hükümetin verdiği direktif ise, “Ne yap yap, SEKA’yı, fazla gürültü çıkarmaya meydan vermeyecek yol ve yöntemlerle kapat!” biçiminde olduğundan hiç kimse şüphe etmemelidir.
Eğer direniş olmasaydı; hükümet, SEKA’yı çoktan kapatacaktı. Hükümeti, böyle, “SEKA’dan kurtulma” aczine iten, işçilerin mücadelesiydi. Başka bir söyleyişle SEKA işçisi ve onunla birleşen Türkiye’nin emek güçleri, AKP Hükümeti’ni ilk kez böyle, herkesin gözü önünde dayak yemiş mahalle kabadayısı durumuna itmişlerdir. Bu yüzden de AKP Hükümeti ve onun başı; artık işçiler, emekçiler hakkında atıp tutarken, önce düşünecek, “ya yine direniş olursa” korkusunu hep hissedecektir. Bu günümüz sınıf hareketi için önemli bir kazanımdır. Ama, SEKA’nın Türkiye’ye kazandırılması, SEKA işçilerinin bir işe sahip olması için ise, henüz mücadele bitmemiştir. Tersine şimdi, SEKA işçileri içlerine bir rehavet yayılmasına izin vermeden yeni mücadele mevzisine girmek durumundadırlar.
Öncelikle işçilerin;
– SEKA’daki işlerinin başına dönmesi
– Yeni ücretlerinin işçilerle ve sendika ile danışma içinde belirlenmesi,
– SEKA’nın ünitelerinin devreye girmesi için “teknik prosedürlerin” başlatılması,
– İşletmenin yenilenmesi için de, bu konuda eskiden yapılmış teknik çalışmaları esas alan bir planlamanın yapılıp uygulamaya sokulması, bugün SEKA’daki mücadelenin başarıyla ilerlemesinin önşartı haline gelmiş görünmektedir.
Kısacası; SEKA’nın bundan sonra ne olacağını belirleyecek olan, hükümet ve belediye yönetimlerinin niyet ve amaçları değil, SEKA işçisinin bütün direniş boyunca dillendirdiği talepleri etrafında mücadeleyi sürdürüp sürdürmeyeceğidir. Bu yüzden de SEKA’da, gelinen aşama; mücadelenin sona erip artık iplerin hükümet ve belediyeye geçmesi aşaması değil; ama tersine işçilerin, sendikanın ve Türkiye’nin emek güçlerinin taleplerini yenileyerek, hükümetin olduğu gibi, Büyükşehir Belediyesi’ni de işletmeyi kapatma cesaretini kıracak bir mücadele hattında yürümeye başlama aşamasıdır.
Unutmamak gerekir; işçi mücadele etmezse, “Anlaşma yaptık, uzlaşma sağladık öyleyse artık karşı taraf bunu uygulamalıdır. Ahlak bunu gerektirir” derse, bilmek gerekir ki, bütün kazanımlar bir anda tersine döner. Çünkü karşınızdakiler, bütün anlaşmaları ilk fırsatta bozmak için yaparlar. İşçiye düşen de onlara bu fırsatı vermemektir .
e-posta: [email protected]
Evrensel Gazetesi 13 Mart 2005