Sevindirici bir gelişmedir. Fakat geçicidir. Yargıda kararlar bir ölçüye kadar yargıçların kanun yorumlarına bağlıdır. Ama yargı son kertede kanunlara bağlıdır ve kanunlar da siyasî mücadele içinde oluşur. SEKA’da ve diğer KİT’lerde çalışanların asıl hedefi, 1980’den beri sermaye iktidarlarının kamu varlıklarını özel sektöre peşkeş çekme iradesini kırmak olmalıdır. Geçmiş nesillerin kamu tesislerinde birikmiş alın terine sermayedarların […]
Sevindirici bir gelişmedir. Fakat geçicidir. Yargıda kararlar bir ölçüye kadar yargıçların kanun yorumlarına bağlıdır. Ama yargı son kertede kanunlara bağlıdır ve kanunlar da siyasî mücadele içinde oluşur. SEKA’da ve diğer KİT’lerde çalışanların asıl hedefi, 1980’den beri sermaye iktidarlarının kamu varlıklarını özel sektöre peşkeş çekme iradesini kırmak olmalıdır. Geçmiş nesillerin kamu tesislerinde birikmiş alın terine sermayedarların tecavüzünü defetmek olmalıdır. İzmit SEKA, sermayeye karşı Çin’den Brezilya’ya, İngiltere’den Güney Afrika’ya kadar yayılmış bir mücadelenin Türkiye’de şu anda odaklaştığı bir mevkidir.
Altı buçuk milyarlık dünya nüfusunun büyük çoğunluğu sermayedarların sömürüsü ve tasallutu altında ezilmektedir. Bütün sistem dünyanın küçücük bir azınlık sermayedar kesimine çalışmaktadır. Bu milyarlarca emekçi, örgütlenmede geri olduğu, dayanışması zayıf olduğu, birbirlerinin mücadelesinden habersiz olduğu için ezilmektedir. SEKA fabrikasını özelleştirmek, SSK hastahanelerini oraya buraya temlik edip tasfiye etmek gibi saldırılar, sermayedarların sıkı örgütlenmişliğine dayanmaktadır. Sermaye cephesinde Dünya Bankası’ndan Türkiye işveren örgütlerine, Avrupa Birliği’nden AKP’ye (ve önceki koalisyon partilerine) kadar birçok kurum ve örgüt emekçilere karşı kenetlenmiştir.
Sermayenin örgütlenmişliğine bakarak yeise kapılmamak gerekir. Küba’da işçi sınıfı önderliğinde halkın iktidarı, ABD’nin ve Latin Amerika’daki işbirlikçi rejimlerin ambargosuna rağmen dimdik ayakta durmaktadır. Birçok ülkede emekçiler siyasete ağırlığını koymakta ve üretim araçları üzerinde kontrol mücadelesinde mevziler kazanmaktadır.
İşçilerin sermayeye karşı mücadelede adım adım ilerlediği bir ülke Venezuela’dır ve son kazandıkları mevzi de (SEKA gibi) bir kâğıt fabrikasıdır. 19 Ocak 2005’te Venezuela’da özel mülk olan VENEPAL kâğıt fabrikası, işçilerin mücadelesi sonucunda Cumhurbaşkanı Chavez tarafından kamulaştırıldı.
Venezuela 25 milyon nüfuslu yoksul bir ülke. Fert başına geliri Türkiye’den çok farklı değil; yoksulluğu Türkiye ayarında. İşsizlik oranı yüzde 18. Başkanlık sistemi var ve cumhurbaşkanını doğrudan seçmenler seçiyor.
1999’da cumhurbaşkanlığına seçilen Chavez, ülkenin petrol gelirini yoksul halka kamu hizmetlerini iyileştirmekte kullandığı için yoksul emekçilerin desteğini, sermayedar sınıfın husumetini kazandı. Sermayedar sınıf 2002’de askerî darbe yaptırdı, başarıya ulaşamadı. Ocak 2003’te lokavt yaparak genel grev düzenledi, Chavez’i deviremedi. Chavez’in cumhurbaşkanlığına son vermek için anayasanın verdiği bir imkânı kullanarak halk oylaması yaptırdı, Chavez %58 oy alarak görevde kaldı.
VENEPAL kâğıt ve mukavva fabrikası, Moron kentinde, 1600 işçinin çalıştığı ve ülke kâgıt ihtiyacının yüzde 40’ını karşılayan muazzam bir tesis. İşçiler sendikada örgütlü. VENEPAL’ın sahipleri diğer patronlarla beraber 2003’te Chavez’i devirmek için üretimi durdurmaya karar verdiğinde, işçiler karara direndi ve üretime devam etti. Fabrika sahipleri 2003 Temmuz’unda fabrikanın iflas ettiğini ilân ederek fabrikayı kapattı. İşçiler fabrikayı işgal ederek kendi yönetimlerini kurarak üretime devam etti. İşçi yönetiminde fabrika üretim rekorları kırdı, atık madde çıktısını görülmemiş bir düzeye düşürdü. İşçiler devletten fabrikanın işçi kooperatifine devrini talep etti. 77 gün işgalden ve üç ay müzakereden sonra patronlar işçilere ücret alacaklarını ödemeyi, devlet de patronlara ucuz kredi vermeyi kabul etti, uzlaşma sağlandı. Ancak işçiler üretim üzerinde kontrolu bırakmadı.
2004 Eylül’ünde patronlar tekrar fabrikayı kapatmaya girişti ve işçiler tekrar mücadeleye başladı. İşçiler Moron kentinde halkın desteğini örgütledi; diğer sendikalar VENEPAL işçilerine güçlü destek verdi; sendikalar fabrikalarda VENEPAL işçilerine parasal yardım kampanyaları örgütledi. Düzenledikleri mitinglerde işçiler VENEPAL’ın kamulaştırılmasını ve işçilerin yönetimine devredilmesini, devletin artık işçi haklarını hiçe sayan darbeci VENEPAL patronlarıyla müzakereyi kesmesini talep etti. Mücadele sonunda 13 Ocak’ta Venezuela Meclisi VENEPAL tesislerinde “kamu menfaati olduğuna” karar verdi. Ardından Cumhurbaşkanı Chavez VENEPAL’ı kararname ile kamulaştırdı. Kararnameye göre tesis artık devlet ile VENEPAL işçilerinin ortak yönetiminde işletilecek.
Haberlere göre cumhurbaşkanlığı köşkünde kamulaştırma kararnamesini imzalama töreninde işçi temsilcileri mücadelelerini ve çektikleri meşakkatleri anlatmış. Sendika genel sekreteri, işçilerin fabrikayı kârlı hâle getirecek bir plân hazırlayışlarını, tesisi patronların sabotajına karşı korumak için nasıl asker istediklerini anlatmış, ve şimdi üretime tekrar başladıklarında ilk ürünlerini devletin işçi sınıfına yönelik eğitim alanındaki sosyal programlarına göndereceklerini bildirmiş.
Chavez de törende “Burada yeni bir model kuruyoruz. Bu sebeple Vaşington’dakiler kızıyor. Kalkınma modelimiz üretim mekanizmasını değiştirmektedir. İşçi sınıfı birleşmeli, tecrübeden dersler çıkarmalı ve katılmalıdır” demiş. Chavez kapitalizmin köleliğe dayanan bir model olduğunu, kapitalizmden kurtulmak istediklerini, Venezuela’da olup bitenlerden bazılarının rahatsız olabileceğini, devrimci süreçte rahatsızlıklarının süreceğini, ama kimsenin kendilerini yollarından çeviremeyeceğini söylemiş. Kapitalizmin işçileri mahvetmek istediğini, kendilerinin işçilerin kurtuluş sürecinde olduklarını, Vaşington’un buna öfkelendiğini söylemiş ve “Venezuela’da savaş içindeyiz; ama başka ülkeleri istilâ edip başka ülkelerin egemenliğini ihlâl etmiyoruz… biz fakrü zarurete karşı savaşıyoruz” demiş. VENEPAL’de uygulanacak yönetim modelinin devlet kapitalizmi olmayacağını, ortaklaşa bir yönetim olacağını belirtmiş. Chavez bundan sonra da, kapatılan ya da terk edilen fabrikalara el koyacaklarını beyan etmiş ve bütün işçi önderlerini VENEPAL’ın yolunu izlemeğe davet etmiş.
Bunlardan Venezuela’nın işçi sınıfının egemenliğinde, emekçi cenneti bir ülke olduğu sonucu çıkarılmamaldır. Venezuela’da hâlen bankacılıkta, telekomünikasyonda, gıda sanayiinde ve başka sektörlerde çok uluslu şirketler ve işbirlikçi yerli sermayedarlar hâkimdir. Yani ekonomi hâlâ tekelci grupların kontrolundadır. Sermayenin medyası Chavez’e her gün ateş püskürmektedir. Venezuela ekonomisinin işçi sınıfının denetimine geçmesi, ekonominin demokratik ve plânlı bir yönetime kavuşması için sınıfın önünde uzun ve zorlu bir mücadele var. Ancak emekçilerin bağımsızlık, demokratikleşme ve kalkınma hedefine giden başka bir yol yoktur.
VENEPAL işçileri, patronların kapatmağa çalıştığı fabrikanın kamulaştırılmasını ve devletle beraber ortaklaşa yönetme hakkını elde etmek için mücadele etti. SEKA işçileri zaten kamunun olan bir fabrikanın özelleştirilmesini önlemeye ve mevcut KİT sistemi içinde kalması için mücadele etmektedir. İki mücadelenin ilk hedefi farklı olmasına rağmen, temel amaçları aynıdır: Üretim araçlarından koparılmaya karşı direnmek, toplumsal üretim araçları üzerinde işçi sınıfının kontrolunu sağlamak.
Kapitalizm, toplumsal üretim araçları üzerinde söz hakkı olmayan, üretim araçlarından koparılmış, emeğini satmak için köleliğe razı bir bir işçi sınıfı gerekser. Sermayedarlar özelleştirme ile hem kamuya ait varlıkları aralarında peş
keş çekmekte, hem de işsizliği beslemektedir. AKP, KİT’lerden kalanları özelleştirmeye niyetlidir ve de Türkiye’de işsizlik oranını önümüzdeki üç yıl yüzde 9-10 civarında tutmayı öngörmektedir. Evrensel’in yazdığı gibi, mücadele yeni başlamaktadır. SEKA’da, Türkiye’de, Venezuela’da, bütün dünyada.
e-posta: [email protected]
30-1-2005 Evrensel Gazetesi