Bu durumda hükümetin istediği gerçekleşmiş oluyor, sadece biraz daha dolambaçlı bir yoldan. Günümüzde belediyelere devir, kamu işletmelerini tasfiye etmenin bir ara aşaması olarak işlev görüyor. Özelleştirme sürecinde yerel yönetimlere böyle bir misyon yükleniyor. SEKA direnişinin sendika bürokrasisinin inisiyatifiyle bitirilmesi AKP iktidarının son yılların en kararlı işçi direnişini kazasız belasız atlatmasını sağladı. Hem de hükümetin çok […]
Bu durumda hükümetin istediği gerçekleşmiş oluyor, sadece biraz daha dolambaçlı bir yoldan. Günümüzde belediyelere devir, kamu işletmelerini tasfiye etmenin bir ara aşaması olarak işlev görüyor. Özelleştirme sürecinde yerel yönetimlere böyle bir misyon yükleniyor.
SEKA direnişinin sendika bürokrasisinin inisiyatifiyle bitirilmesi AKP iktidarının son yılların en kararlı işçi direnişini kazasız belasız atlatmasını sağladı. Hem de hükümetin çok yönlü top atışı altında kaldığı bu kritik günlerde. Doğrusu AKP yönetimi sendika ağalarına ne kadar teşekkür etse azdır. Özelleştirmelere karşı gerçekleşen işçi direnişlerinin en ileri mevzisi böylece tasfiye edildi. Türk-İş yönetimi bir kez daha sınıf hareketinin önünü tıkama rolünü oynadı. Bu açık teslimiyete meşruiyet sağlamak için de göstermelik bir oylama yapıldı. Aslında burada bir ihanetten söz etmek dahi sendika ağalarına prim vermek olur. Onlardan ne beklenebilirdi ki? Türk-İş yönetimi rolünü oynamıştır, hepsi bu. İşçiler de belediyede iş garantisi sunulunca direnişi sürdürme yönünde bir irade ortaya koymadılar. Direniş başından sonuna kadar sendika bürokrasisinin denetiminde gerçekleşti. İşçiler bunun ötesinde bir inisiyatif geliştiremediler. Sol hareketin içerde örgütlü olmadığı ve ülke genelinde politik etkisinin bu kadar zayıf olduğu bir dönemde işçilerden böyle bir inisiyatif gerçekleştirmelerini beklemek haksızlık olur. Bu zafiyetten dolayı güncel ekonomik çıkardan sınıf bilincine sıçranamadı.
Sonuçta direnişin bu biçimde bitirilmesi, en güçlü olasılığın gerçekleşmesi oldu. SEKA direnişinin sınıf hareketinde yeni bir dönemi açacağı yönündeki iyimser beklentilerse eğer bilinçli bir ajitasyon değilse gerçeği kavramada ciddi bir sorun olduğunun göstergesi olarak okunmalı. Evet, “SEKA kıvılcımdı”, ama kıvılcımın ateşe dönüşmesi için gerekli şartların hazır olduğunu söylemek mümkün mü? Yeni liberal saldırıların yoğunlaşması, işsizlik ve yoksulluğun artışı bu şartları kendiliğinden oluşturmuyor. Alt sınıfların (ya da tersinden sol hareketin) siyasal ve örgütsel zafiyeti nedeniyle en parlak kıvılcımlar bile hayranlık uyandırsa da bir türlü aleve dönüşemiyor.
Sonuç böyle, ama bir süreç olarak bakıldığında SEKA direnişi eylem biçimiyle ve kararlı duruşuyla sol çevrelerde ciddi bir hareketlilik yaratmayı başardı. (Düzen içi muhalefette yarattığı hareketlenme ise kapsamımız dışında.) Direnişin işgal biçiminde sürdürülmesi ilginin odaklanmasında önemli bir rol oynadı. İşyeri işgalleri sınıf hareketinin genelde yükseliş dönemlerinde gerçekleşen cüretkar eylemlerdir. SEKA işçileri sistemin yasallığını aşan bu radikal direniş biçimini 51 gün sürdürme basiretini gösterdi. Bu süreçte gerçekleşen bir operasyon girişimini ise kararlılıkla geri püskürttüler. Bu kararlılık karşısında AKP hükümeti işçileri fiziki zorla fabrika dışına atmaya yeltenemedi. Direniş sendika bürokrasisinin inisiyatifiyle kırılmış olsa da 51 günlük “işgal deneyimi” işçi sınıfının kolektif hafızasında yerini alacaktır. SEKA’lı işçilerin eşlerinin de işgale aktif olarak katılması direnişin örnek alınması gereken yönlerinden biriydi. Eş ve çocukların fabrikada işçilerle birlikte direnmesi hem kamuoyunda direnişin meşruiyetinin artmasında hem de moralin yüksek tutulmasında etkili oldu.
Direniş sırasında yaşanan bir başka olumluluk da özelleştirme kapsamındaki diğer işletmelerde çalışan işçilerin destek eylemleri oldu. Özellikle TEKEL işçilerinin eylemleri ve 4 Mart günü Türk-İş’e bağlı işyerlerinde gerçekleştirilmesi kararı alınan bir günlük işyerinden ayrılmama eylemi direnişin yerel ve tekil olmaktan çıkarak genel bir nitelik kazanmasını sağladı. Ayrıca direnişin hiçbir maddi kazanımla sonuçlanmadığını söylemek de doğru olmaz. Yegane kazanım SEKA işçilerinin “iş güvencesi” elde etmeleri oldu. Elbette belediye işçiliğinin ne kadar süreceği ilerde işçilerle yeni patronları belediye yönetimi arasındaki güç dengesine bağlı olacaktır.
Direniş karşısında solun konumu ise sosyalist hareketin genel sorunlarından ayrı değerlendirilemez. SEKA fabrikasında sol hareketin kayda değer bir örgütlülüğünün olmaması nedeniyle dışardan destekçi konumunda kalındı. Sendikacılar da, sosyalist çevrelerin direnişçi işçilerle daha derin bağlar kurmaması için elinden geleni yaptı. Hem destek talebinde bulunuldu hem de soldan destekçilere karşı son derece mesafeli bir tavır takınıldı. Hatta sosyalistlerin desteği kimi sendikacılar tarafından açıkça reddedildi.
Direniş sürecinde solda atılan olumlu adımlardan birisi SEKA ile Dayanışma Platformu’nun kurulması oldu. Platform SEKA direnişinin daha geniş kesimlere duyurulmasında belli seviyede etkili oldu. Ancak hem çok geç kurulmuş olması hem de bileşiminin yeterince geniş olmaması nedeniyle etkisi oldukça sınırlı kaldı.
SEKA işçilerinin çoğunluğu son seçimde AKP’ye oy vermişti ve ideolojik olarak muhafazakar yapıdaydı. Bu durum zaman zaman işçilerle iletişimde sorunlara yol açtı. Türkiye’de toplumun 1980’li yıllardan bu yana bir devlet politikası olarak muhafazakarlaştırılması gerçeği, sol hareketin işçilerle temasında bir veri olarak göz önünde bulundurulmalı. Bu gerçekten hareketle işçilerin gündelik bilinciyle temas kurabilecek bir propaganda dili ve üslup geliştirilmesi gerekiyor. Doktriner ve tepeden bir dil ve üslup, iletişimi zorlaştırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
SEKA direnişi, işçi sınıfındaki yapısal parçalanmanın sınıf mücadelesine yansımasını da açık bir biçimde ortaya koydu. Enformel sektörde düşük maaşla ve iş güvencesinden yoksun olarak çalışan geniş kesimler SEKA direnişine ilgi göstermediler. Hatta Erdoğan’ın “halkın parasını yedirmem” demagojisinin işçi sınıfının alt tabakalarında etkili olduğu dahi söylenebilir. Direnişe İzmit’te bile işçilerin yakın akrabaları dışında halkın ciddi bir desteği olmadı. Bu durum elbette bir ölçüde yapılan çalışmaların yetersizliği ile ilgilidir. Ama farklı işçi kesimleri arasında çıkar farklılaşmasının nesnel bir veri olduğu düşünüldüğünde, “sınıf içi ittifakın” yaratılmasının yolu sol hareketin işçi sınıfının farklı tabakaları içinde güçlü örgütler oluşturmasından geçiyor.
Evet, SEKA kıvılcımdı, ama bu kıvılcımın sınıf mücadelesinde yeni bir yükselişe yol açabilmesi için başka elementlerle reaksiyona girmesi gerekiyordu. Öncelikle sol hareketin sendikal bürokrasinin inisiyatifini kıracak bir örgütlülük düzeyine ulaşması gerekiyor. Bu sağlanmadan sendikacıların ya da düzen içi başka güçlerin inisiyatifinde geliştirilen hareketlerden solun güç kazanması ya da sınıf mücadelesinde sıçrama yaşanması mümkün görünmüyor. İşçi direnişlerini ve her türden halk direnişini dışardan yol gösteren, destek veren değil bizzat örgütleyen ve seferber eden olmalıyız. Devrim ve sosyalizm mücadelesinde kalıcı mevziler ancak böyle yaratılabilir.
SEKA direnişinde solun inisiyatif almasında önünü tıkayan temel zaafı SEKA’da üretimin sürdürülmesine yönelik uygulanabilir projeler üretmemesi ya da söyleminin inandırıcı olmaması değildi, asıl sorun örgütlenmesinin cılızlığıydı. Bu yüzden toplumsal sorunlara ilişkin uygulanabilir projeler üretmekten daha acil olan, solun toplumsal bir güç olmasını sağlayacak örgütlenme projeleri üretmektir. Sol hareket kendi örgütlenme krizini aşamadığ
ı sürece kriz momentlerinde inisiyatif geliştirmesi sadece şans faktörüne bağlı kalmaya devam edecektir.
Direniş Gazetesi Sayı 47 / Nisan 2005