SEKA emekçileri, siyasilerin anlaşılamaz inatçılığına iki aya yakın bir süre direndiler. Bu eylem, sadece demokratikleşme yolunda önemli bir deneyim ve kazanım olarak değil, aynı zamanda, ülkenin bağımsızlığı ve gerçek anlamda demokrasi ile üretim arasındaki ilişkiyi de ortaya koyan bir haykırış olarak görülmelidir. Üretmeyen bir toplum tarihin derinliklerine sürüklenmeye mahkûmdur! Ülkenin üretim kanallarını yabancı merkezli ajanlara […]
SEKA emekçileri, siyasilerin anlaşılamaz inatçılığına iki aya yakın bir süre direndiler. Bu eylem, sadece demokratikleşme yolunda önemli bir deneyim ve kazanım olarak değil, aynı zamanda, ülkenin bağımsızlığı ve gerçek anlamda demokrasi ile üretim arasındaki ilişkiyi de ortaya koyan bir haykırış olarak görülmelidir. Üretmeyen bir toplum tarihin derinliklerine sürüklenmeye mahkûmdur! Ülkenin üretim kanallarını yabancı merkezli ajanlara terk eden bir toplum da giderek erimeye ve köle olmaya mahkûmdur! SEKA emekçilerinin direnişi de bu konuları gündeme taşıdığı için tarihsel değeri haizdir.
SEKA İzmit fabrikasının mali tablosunun zarar gösterdiği doğrudur. Tüm kaynakları kesilmiş, makinelerinin büyük bölümü şöyle veya böyle devre dışına çıkarılmış, emek gücü eritilmiş ve üretim kapasitesi zayıflatılmış olan hangi özel sektör kuruluşu kâr edebilir ki, böyle bir konumdaki kamu kuruluşundan kâr beklensin! SEKA’nın zararı, piyasa koşulları ya da işletme içi yanlış yönetimle oluşmuş zarar değil, maalesef, yıllar içinde eli kolu kesilerek ettirilmiş zarardır.
Devlet işletmeciliği ekonomik ömrünü tamamlamış veya teknolojisi eskimiş üniteleri ısrarla korumak değildir, ama sektörü terk etmek de değildir. Kaldı ki, kamu işletmeciliği her durumda özel sektöre özgü kâr amacı gütmez. Kamu işletmeciliği sosyal yarar ve kamu çıkarı felsefesine dayanır. Sosyal yarar ve kamu çıkarını bir tarafa bırakalım, Telekom gibi, Tekel gibi, hatta Milli Piyango İdaresi gibi altın yumurtlayan tavuklar hangi mantıkla özel kesime devrediliyor, anlaşılır gibi değil! Koordinatlarını doğru göremeyen kimi sosyal demokratlar da vaktiyle Telekom’u satmış olsa idik, borçlarımızı epeyce eritirdik gibi cehalet örneği ifadelerde bulunurken bugünkü siyasal kadronun icraatını da fazla yadırgamamak gerekir. SEKA emekçilerini ziyarete giden kimi sosyal demokrat liderleri emekçilerin kabul etmesi ancak onların nezaketi olarak görülebilir. Aslında emekçiler, kimlerin bu emperyalist dayatma protokollerine imza koyduklarını, kimlerin seçim bildirgesinde özelleştirmelere yer verdiğini çok iyi biliyor!
SEKA’nın belediyeye devri, yine emperyalist odakların dayattığı yerelleştirme-özelleştirme-kapatma zincirinin başlangıcı olmamalıdır, olamaz. Özelleştirme uygulaması şunu göstermiştir ki, üretim alanının özel sektöre devri işsizlik ve üretimden uzaklaşmak demektir. Şimdiye dek yapılmış olan özelleştirmeler kamuya ciddi bir gelir sağlamadığı gibi, çoğu işletmede üretime son verilmiş, işsizliğin derinleşmesine katkıda bulunmuştur. Umalım ki, SEKA işletmesinin belediyeye devri böylesi bir acımasız yok etme politikasının aldatmaca ile karışık başlangıcı olmasın!
SEKA emekçilerinin kendi ihtisas alanlarında istihdam edilmeleri koşulu, SEKA’da üretimin sürdürülmesini gerektirmektedir. Kendi alanlarında ihtisas sahibi olan kalifiye emekçilerin ilgisiz alanlarda istihdamı ciddi kaynak israfı anlamına gelir.
Hele de ünlü 4/c maddesinin uygulanması ile hangi ay işten atılacağı belli olmayan bir sistemde emekçilerin çürütülmesi, düşünülmesi bile insanı dehşete kaptıran bir yaraya yol açar.
Toplumun her kesiminden yükselen tepkiler siyasileri kuşatırken siyasilerin sinirli havaya bürünmesi akılcı bir gidişe işaret etmemektedir. Gerek ekonomik gerekse politik alanda alınan yanlış kararlar ve izlenen isabetsiz politikalar bir anda farklı siyasal kadrolar tarafından değiştirilse de bunların oluşturdukları toplumsal davranış kalıpları maalesef nesiller boyu sürer. Umalım ki, böyle bir sosyal maliyetle karşı karşıya gelmeyelim!
Cumhuriyet 15.03.2005