Mahalle bakkallarında “müşteri velinimettir” tabelası illaki olurdu.Yazının; kirli bir çerçeve içinde tozdan sararmış ve yer yer akmış olması da bir diğer kuraldı.Artık mahalle bakkalı kalmadı, mahalledeki bakkallar ise o tabelayı duvarlarına asmıyorlar. Müşteriden başkaları nimetlenirken niye assınlar ki? Lafı Dünya Bakkalı‘na (DB, Banka da deniyor) getirmek istiyorum. Gerçi, “ne bakkalı, kasap, kasap”, diyenlerinizi de duyar […]
Mahalle bakkallarında “müşteri velinimettir” tabelası illaki olurdu.Yazının; kirli bir çerçeve içinde tozdan sararmış ve yer yer akmış olması da bir diğer kuraldı.Artık mahalle bakkalı kalmadı, mahalledeki bakkallar ise o tabelayı duvarlarına asmıyorlar. Müşteriden başkaları nimetlenirken niye assınlar ki?
Lafı Dünya Bakkalı‘na (DB, Banka da deniyor) getirmek istiyorum. Gerçi, “ne bakkalı, kasap, kasap”, diyenlerinizi de duyar gibiyim. Yeni başkan Wolfowitz‘in uzmanlık alanı malum. Her neyse işte, mahalle bakkalının dilinden düşüremediği o laf, epeydir küresel köyün bakkalının da dilinde. Kamu hizmetlerinden yararlananlara müşteri denirmiş. Bizim hükümet de, Kamu Yönetimi Reformu kapsamındaki bütün yeni yasalara bu terimi aynen aktarıyor. Sanki Dünya Bakkalı‘nın alt bayii mübarekler. Gerçi öyle olmasa da aktarırlardı. Baksanıza, bu yasa işlerine bakan Başbakan Müsteşarı aktarıcılıkta pek yaman çıktı.
Kamu Yönetimi, Yerel Yönetimler, Sosyal Güvenlik gibi yasalardaki bu terimi ve zihniyeti nicedir eleştirip duruyoruz. Vatandaşlık kurumu tasfiye ediliyor, vatandaş müşteriye dönüşüyor, diye. Doğru söylüyoruz. Hani çocukluğumun o saf ve dürüst bakkal amcası şimdi Başbakan olsaydı, ben eminim, ilk ulusa sesleniş konuşmasına “muhterem müşterilerim” diye başlardı. Başımızdaki Başbakan tüccar olduğu için, kurnaz tabi, hala “muhterem vatandaşlarım” demeyi sürdürüyor. Toplum olarak “sözde vatandaş özde müşteri” konumuna düşmekten pek de tedirgin değilmişiz gibi bir izlenime sahibim. Sanki “vatandaştık da ne oldu, müşteri olursak tüketici hakları çerçevesinde belki sözümüz daha çok dinlenir” gibi bir anlayış hakim. Mahalle bakkallarından da bilinç altımıza kazınmış olmalı; velayet-i amme olamamışsak da velinimet oluruz. Oluruz da, ya müşteri lafı bir dil sürçmesi ise. O zaman ne olacak?
Taa o çocukluk anımın itkisi ile oturup Dünya Bakkalı‘nın müşteri terimini bir iyice tetkik edeyim dedim. Bir de ne göreyim, herifçioğullarının müşteri tanımı ile mahalle bakkalının müşteri algısı arasında dağlar kadar fark var. DB‘nin lügatında müşteri, belli bir çıktı (kişisel yarar) için girdi (kamu hizmeti) talep eden kişi oluyor. Yani, müşteri derken de girişimciyi kastediyorlar. Mahalle bakkalı, dört ekmek dört zeytin alanın (bunlar girdi oluyor) çıktısı ile niye ilgilensin, ona da belediye baksın diyecektir, normal olarak.
O halde, vatandaşlık hakları olmasa da tüketici haklarıyla vaziyeti idare ederiz, diye rehavete kapılanlar varsa, tekrar edelim. Kendinizi tüketici-müşteri gibi görebilirsiniz, ama onlar sizin girişimci-müşteri olduğunuzu düşünüyorlar. Suratımıza gerçekte ne olduğunuzu söyleyen mahalle bakkalları kalmamışken, bir söyleyeyim dedim de.
Birgün Gazetesi/ 2005-04-04