Bir KİT hakkında ‘zarar ediyor’ gerekçesini duyunca niçin zarar ettiği sorulmalıdır. İzmit SEKA işletmesi için, gazetelerde makinanın eskidiği için zarar ettiği şeklinde yorumlar yapıldı. Buna karşılık fabrika düşük kapasite ile çalıştırıldığından zarar ettiği de söyleniyor. Bir işletmenin işletme sermayesi (yani işçi istihdam etmek ve ham madde almak için gerekli parasal fonu) azalmış, işçi kadrosu azalmış, […]
Bir KİT hakkında ‘zarar ediyor’ gerekçesini duyunca niçin zarar ettiği sorulmalıdır. İzmit SEKA işletmesi için, gazetelerde makinanın eskidiği için zarar ettiği şeklinde yorumlar yapıldı. Buna karşılık fabrika düşük kapasite ile çalıştırıldığından zarar ettiği de söyleniyor. Bir işletmenin işletme sermayesi (yani işçi istihdam etmek ve ham madde almak için gerekli parasal fonu) azalmış, işçi kadrosu azalmış, az hammadde alabiliyor ise, yani üretim azalmış ise, birim ürün başına sabit maliyetleri artacağı için zarar edebilir. Bunun çözümü basittir: bütçeden işletmeye fon vermektir ya da işletmenin bankalardan kredi almasıdır.
Fakat esas tartışmak gereken mesele ‘zarar’ kavramıdır. Kapitalist işletme, kâr temin edemiyorsa işlemez. Çünkü sermayedarın amacı kâr etmektedir. Ama toplum açısından bir iktisadî faaliyetin faydasının göstergesi kâr değildir; katma değerdir. Katma değer, işletmenin hâsılatından maddî girdilerin masrafları çıktıktan sonra elde kalan gelirdir. Katma değer, çalışanların (ücret, maaş) gelirlerinden ve işletmede kalan artık gelirden (kârdan) oluşur. İşletme artığı (kâr) sıfır veya çok az dahi olsa, işletme çalışanlarının geçimini sağlıyorsa o işletmeyi toplumsal açıdan yararlı saymak gerekmez mi? Elbette ki yararlı saymak gerekir. Ama düşük kâr eden işletme özel mülkiyette ise, sermayedar işçi ücretlerini ödeyebilse bile işletmeyi kapatır.
Kâr-zararın hesaplamasında, ürünün fiyatı ve girdilerin fiyatları kullanılır. Kapitalizmin ideolojisi, fiyatları toplumun mallara ve hizmetlere biçtiği mutlak değer olarak gösterir. Oysa ekmek fiyatı, ayakkabı fiyatı, minibüs ücreti, defter fiyatı, demir çelik fiyatı bu mallara ve hizmetlere olan talebe olduğu kadar, vergiler, sübvansiyonlar, üreticilerin toptancıların perakendecilerin rekabeti ve fiyat belirleme gücü gibi bir çok etkene bağlıdır. Bu sebeple fiyatlara toplumsal bir değerlendirmenin sonucu gözüyle bakılamaz. Fiyatlara dayanan kâr hesabı da sağlam bir toplumsal fayda göstergesi değildir.
Fiyatlara bakarak bir üretim faaliyeti için hesaplanan kâr, sermayedarın o işi yapıp yapmama kararında kıstas olabilir. Ama fiyatlara göre hesaplanan kâr, toplumun o üretim faaliyetini değerlendirmesinde esas kıstas olamaz. Bir işletmenin zarar etmesi, toplumsal açıdan onu kapatmak için kendi başına gerekçe olamaz, olmamalıdır.
Bugün ülkelerin gelişmişliğini ölçmede kullanılan kestirme ölçülerden biri, fert başına su ve kâğıt tüketimidir. Suyun hıfzıssıhha açısından önemi malumdur. Kâğıda gelince, eğitimin ve kültürün maddî girdisidir. Sosyal bilimciler, asgarî okur yazarlığın temel şartı olarak fert başına kâğıt tüketimi hesapları yapmakta, ülkelerin fert başına kâğıt tüketimini karşılaştırmaktadır… Ama bizatihi eğitim hizmetini ticarî meta olarak gören ve özelleştirmeğe girişen sermaye iktidarlarının, kâğıt gibi bir önemli eğitim ve kültür girdisini üretme kararını kâr zarar hesabına vurmasına şaşmamak gerekir. Sağlık sistemini özelleştiren zihniyetin, şeker ve mısır gibi besin maddelerini yurtta üretip üretmeme kararını kâr zarar hesabına dayandırmasına şaşılmaz.
Elbette ki her üretim faaliyetinde maliyet muhasebesi yapmak gerekir.
Muhasebeden çıkan rakamlar o üretimin toplumsal faydası (katma değeri) veya maliyeti (zararı) konusunda bir fikir verir. Devlet eğer toplumsal çıkarları gözetiyor ise, hem toplumun ihtiyaçlarını, hem de maliyet muhasebesi rakamlarını göz önünde bulundurarak hangi malları (gerekirse gümrük vergileriyle koruyarak, gerektiğinde sübvansiyonlayarak) üretmek gerektiğine, hangi malları üretmeye değmeyip ithal etmek gerektiğine karar verir. Bu kararlar, ekonominin yönetimine ilişkin siyasî kararlardır; ve siyasî karar olarak algılanması gerekir. Ticarî karar değildir. Aynen silahlı kuvvetlerin harcamalarını belirleyen kararlar, polis kadrolarını belirleyen kararlar siyasî kararlar olduğu gibi.
Ama bir ülkede devlet bütün üretim ve yatırım kararlarını sermayedar zihniyetiyle kâr zarar hesabına göre oluşturur ise, bu siyaset temel ihtiyaç mallarını üretmekten vazgeçmeye, temel mallarda dışarıya bağımlı hâle gelmeye, siyasî bağımlılığın artmasına ve sömürgeleşmeye yol açar. Kamu hizmetlerinin özelleştirilmesine yol açar. IMF ve diğer uluslar arası kapitalist kuruluşların istediği, Türkiye gibi ülkelerde devletin üretim ve yatırım kararlarını sermayedar zihniyetiyle kâr zarar hesabına göre vermesidir.
İzmit Belediyesi SEKA işletmesini park yapacak imiş. Kim bilir, İzmit SEKA işletmesinin zarar ettiği için kapatılması gerektiğine kani olanlardan nicesi, arazinin park yapılacağına inanıyordur! Kâr zarar hesabı yapanlar, sahilde iki kilometre şeridi halka açık park yapar mı?
e-posta: [email protected]
Evrensel Gazetesi 13 Mart 2005