Günümüzde bilginin en büyük dağılım kanallarından biri, şüphesiz internet. İnternet ile bir şekilde ilişkisi olan herkes, reklam amacıyla ücretsiz sağlanan e-posta adresleri, ücretsiz web alanları gibi birkaç istisna alan dışında bir çok hizmetin, bilgisayarda kişisel ya da ticari kullanım amacıyla edinilen programların, fotoğraf ve haber arşivi gibi “aslî” bilgi kaynaklarının ücrete tabî olduğunu bilmektedir. Okumakta […]
Günümüzde bilginin en büyük dağılım kanallarından biri, şüphesiz internet. İnternet ile bir şekilde ilişkisi olan herkes, reklam amacıyla ücretsiz sağlanan e-posta adresleri, ücretsiz web alanları gibi birkaç istisna alan dışında bir çok hizmetin, bilgisayarda kişisel ya da ticari kullanım amacıyla edinilen programların, fotoğraf ve haber arşivi gibi “aslî” bilgi kaynaklarının ücrete tabî olduğunu bilmektedir. Okumakta olduğunuz yazı, bu örnekler arasında yer alan “ücret karşılığı kullanılan program”ı kendisine konu edindi. İnternet üzerinde, her ay çıkan bilgisayar dergilerinin cd eklerinde, çeşitli kitapların yanında verilen cdlerde bir çok program bulunmakta, ancak bu programların yaklaşık %95’i, aslında belli bir ücret karşılığı satılmakta olup, bu ücret ödenip programın kaydı yapılana kadar belirli sayıda, belirli gün kısıtlamasıyla, belirli fonksiyonların devre dışı kalması zorunluluğuyla kullanılabilme gibi kısıtlamalarla dağıtılan reklam sürümleridir.
Bir bilgisayar programı da tartışmasız bir “bilgi”dir, ve kullanımı karşılığında bir ücret ödenmesi istenmektedir. Tabii ki yaşamını yazdığı programlarla idame ettiren, nasıl ki bir yazar yazdığı kitaplarla para kazanıyorsa; yazdığı programlarla para kazanan bilgisayar programcıları yazıyor bu programları. Ve programlar, “son kullanıcı” dediğimiz, programın sağladığı işlevleri kullanarak ondan fayda sağlayan kullanıcılara, “lisans” kısıtlaması ve ücret karşılığı gelmekte. Bu kısıtlamalar, çoğu zaman sandığımızdan daha fazla yükümlülük getirmektedir. Mesela ortalama bir program lisansına göre, “Kullanıcı yazılımı her ne şartla olursa olsun aynı anda iki veya daha fazla bilgisayarın harddisk veya disket sürücüsüne kuramaz, iki kopyasını aynı harddiskte farklı işlemler için kullanamaz.” Böyle bir kısıtlama, birden fazla bilgisayarla çalışılan “hedef kitle”lere daha fazla sayıda program satmak için getirilmiştir. Hatta aynı bilgisayar üzerinde iki defa kurabilmek için yeni bir lisans almak gerekecektir. Daha farklı, ve ilgi çekici bir lisans hükmünden bahsetmek gerekirse, “Bu sözleşmeden doğan hak ve yükümlülükler hiçbir şekilde üçüncü bir gerçek veya tüzel kişiye devredilemez, kiralanamaz veya bedelli/bedelsiz kullanımına, yararına sunulamaz.
Kullanım lisansı sahibi, yazıcıdan bastıracağı metinleri sadece kendisi kullanabilir. Bu karar/madde metinlerini veya matbu düzenlemeleri ve raporlamaların çoğaltılmış nüshalarını bedelli/bedelsiz olarak üçüncü şahısların kullanımına sunamaz .” hükmü karşımıza çıkar. Hukuken bakacak olursak, bilgisayarı bozuk veya kullanılamayacak halde olan bir muhasebeci, müşterisinin vergi hesaplamalarını yapmak üzere komşu bürodaki bilgisayarı geçici bir süre için kullandığı takdirde lisans sözleşmesi hükümlerine aykırı hareket edilmiş olacaktır. Aynı kısıtlamaların okuduğumuz kitaplarda da olduğunu düşünebiliyor musunuz?
Bu kısıtlamalar, nihayetinde yazılımın dağıtımını engelleyerek satışı artırma amacını gütmektedir. Daha önce bahsettiğimiz gibi, elbet program yazarak yaşamını sürdüren pek çok programcı var, ve tüm programların ücretsiz dağıtılmasını talep etmek mümkün değil. Ancak günümüzde, yaklaşık 10-15 yıllık bir geçmişe sahip olan “GNU” akımı, “GNU” lisansına sahip tüm programların kısıtlama olmaksızın tüm topluma dağıtılabilmesini, kaynak kodları üzerinde istenen değişiklikler yapılarak programın kişisel istek ve ihtiyaçlara göre yeniden derlenebilmesini öngörmektedir.
” “Özgür yazılım” özgürlükleri korumaya yönelik bir akımın adıdır. İngilizce’deki “free” sözcüğünün çift anlamlı olmasından dolayı bazı yanlış anlamalar olmaktadır. Özgür yazılım ücretsiz (bedava) olmak zorunda değildir. “Free software” denince “free beer” (bedava bira) değil “free speech” (ifade özgürlüğü) aklınıza gelmelidir.” GNU lisansının işlerlik kazanabilmesi için, programın kaynak kodunun açık olması gerekir. Zira programlama sürecinde “derleme” denen işlemle programın kaynak kodu kapanır, ve son kullanıcının kaynak kodunu görmesi mümkün değildir. Ancak GNU lisansı ile dağıtılan programlar ya kaynak kodunu da ayrıca içermekte, veya kullanıcının istediği anda kaynak koduna erişmesini mümkün kılmaktadır.
Bir program, bütün kullanıcıları bu hakların tümüne sahip oldukları zaman özgür bir yazılım olur. Yani, kopyalama, değiştirme, aynen yada değiştirerek parayla satma, herkese ve her yerde dağıtma ve bedava verme özgürlüklerine sahip olmalısınız. Bu özgürlüklere sahip olmak, kimseden izin almamayı ve izin için hiçbir bedel ödememeyi de içerir. Ayrıca, programda her turlu değişikliği yapmaya, ve bu haliyle işinizde veya eğlence için kullanmaya da hakkiniz vardır. Hatta bu değişikliklerin varlığını kimseye bildirmek zorunda da değilsiniz. Değişiklikleri yayınlamanız veya dağıtmanız halinde de hiç kimseye hiçbir şey bildirmeniz gerekli değildir. Geliştirme ve dağıtma özgürlüklerinin anlamlı olması için, programın kaynak koduna erişebilmeniz gerekir. Bu nedenle, kaynak kodunun açık ve kolay erişilebilir olması özgür yazılım için gerekli bir şarttır. GNU yazılımlarını edinmek için para ödemiş veya ödememiş olabilirsiniz. Yazılımları nasıl edindiğinize bağlı olmaksızın, kopyalama ve değiştirme özgürlüklerine sahipsiniz.
GNU lisansında da belirli kısıtlamalar vardır, ancak bu kısıtlamalar programcıya haklar veren, son kullanıcıyı kısıtlayan kısıtlamalar değil, programın “özgür yazılım”, “serbest yazılım” olma niteliğini koruyan kısıtlamalardır. Örneğin lisanslarda kullanılan “copyright” kavramına hoş bir gönderme yapan “copyleft” kavramı (basitçe söyleyecek olursak) şu kuralı koyar: “Programı herhangi bir biçimde dağıtırken, kullanıcıların temel özgürlükleri kısıtlanamaz.” Açıkça görüldüğü gibi, bu kural temel özgürlüklerle çelişmemekte, tam tersine onları korumaktadır.
Bu serbestlik ilkesi, programın dağıtımı aşamasında sağladığı yarar kadar programlardan alınacak faydayı da artırmaktadır. Öyle ki, Kanada’da yazılan bir programın hataları Yunanistan’daki bir programcı tarafından giderilmekte, Türkiye’deki bir programcı tarafından yapılan eklemelerle Norveç’teki kullanıcı programdan (bilgiden!) daha fazla yararlanabilmektedir.
Peki bu kadar bahsi geçen, dünya çapında savunucuları bulunan “GNU” bizce neyi temsil etmekte? Yıllardır bizim şikayet etmekten bıktığımız, ancak sistemin uygulamaktan bıkmadığı -yapısı gereği bıkamayacağı- bilginin metalaşması, eğitimin elit bir ayrıcalık olması, tüm bilgi kaynaklarının ticarethane raflarına dönüşmesi ve bilginin içeriğinden çok barkoduyla anlam kazanması gibi “… Ülkesinde Yaşama Lisansı” kısıtlamalarından kurtulma, her şeyin herkes için olması ve -bu yazı çerçevesinde- bilginin ücretsiz dağılması sürecinde bir adımdır GNU.
Av. Barbaros Ulutaş
(Yazıya esin kaynağı olan “Linux İşletim Sistemi” kitabının yazarı Görkem Çetin’e teşekkürler…)