İşçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü yaklaşıyor. Geçen1 Mayıs’tan bu yana dünyada ve Türkiye’de sermayenin işçi sınıfına yönelik saldırısı, şiddeti yükselerek arttı. Bu saldırı, ideolojik, politik ve örgütsel alanlarda kendini yeniden kurup sınıfa karşı kapsamlı bir taarruza dönüşüyor. İşçi sınıfının direnci ve örgütlülük düzeyi bu taarruza karşı kendini müdafaa etme yeteneğine sahip olarak […]
İşçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü yaklaşıyor. Geçen1 Mayıs’tan bu yana dünyada ve Türkiye’de sermayenin işçi sınıfına yönelik saldırısı, şiddeti yükselerek arttı. Bu saldırı, ideolojik, politik ve örgütsel alanlarda kendini yeniden kurup sınıfa karşı kapsamlı bir taarruza dönüşüyor. İşçi sınıfının direnci ve örgütlülük düzeyi bu taarruza karşı kendini müdafaa etme yeteneğine sahip olarak karşı atakları henüz geliştiremese de gücünün farkına vardığı yerde direnişe geçebiliyor. Yeniden silkinişin kıpırtıları giderek artmakta. Bu yıl AB üyesi ülkeler coğrafyası kitlesel işçi gösterilerine sahne oldu. İşçiler tarihsel kazanımlarının geri alınmasına karşı direnç gösteriyorlar. Türkiye’de ise, sermaye ve hükümetinin, 17 Aralık’a kadar hayali AB cenneti ile avutmaya çalıştığı işçi ve emekçilere öteki cennetten başka verecek şeyi kalmadı. Vaatler, yerini çoktan milliyetçi hezeyanların yaelkenlerini şişirmeye bıraktı. Derinleşen toplumsal çelişkilerin, artan yoksulluğun ve azgın sömürünün üstü bayrakla örtülmeye çalışılıyor bu kez.
Türkiye işçi sınıfı, bir yandan Avrupa’lı kardeşleriyle ilişkilerini geliştirirken, öte yandan Ortadoğu emekçileriyle dayanışmasını artırmalıdır. ABD ve diğer emperyalistlerin
politikaları çerçevesinde şekillenen müdahale yeni biçimler alarak sürmektedir. Emperyalist işgal ve sömürü öncelikle işçileri, emekçileri, kadınları ve çocukları hedef alıyor. Savaşa ve işgale karşı duyarlılık 1 Mayıs eylemi dahil tüm hazırlık süreçlerinde arttırılmalıdır.
Türkiye’de sınıf hareketi henüz bir savunma hattı oluşturabilmiş değil. Neredeyse bir yıldır, onlarca sınıf eylemine şahit olduk. Sınıfın örgütlü kesimleri, alttan gelen mücadele azmine karşın, genelleşemeyen, mevzii eylemler düzeyini aşamadı. Konfederasyonların sendika bürokrasisinin tasallutu altında bulunması, sendikalar arası rekabet, sınıfın kahir çoğunluğunu oluşturan örgütsüz kesimlerinin henüz sahnede gerçek anlamıyla yerini almamış olması, sınıfın ileriye doğru hamlesinin önünü kesmektedir.
Önümüzdeki dönem ‘dayanışmanın’ gerçek anlamıyla vücut bulmasını gerektirmektedir. SEKA direnişi süreci bu ihtiyacı fazlasıyla göstermiştir. Tekel’in veya kapıdaki başka direnişlerin, sınıf dayanışması olmaksızın, kendi özgücüyle ilerleyebilmesi zor. Yalnızca direnişteki işçilerin özgücünün değil bir bütün olarak sınıfın iradesinin ortaya çıkması gerekiyor. İşçi sınıfının kendini yeniden kurmasına yapılacak en büyük katkı bu iradeyi örgütlü ve örgütsüz bileşenleri arasında ortaya çıkarmak ve sınıf bilincini geliştirmelerine yardımcı olmaktır.
2004’te, ‘Birlik’ gününde birlik sağlanamamış, işçiler, İstanbul’da 1 Mayıs’ı iki ayrı alana bölünerek kutlamışlardı. Ancak bu ayrışma, ne DİSK ve KESK’in Saraçhane 1 Mayıs’ını devrimci kılmış, ne de Türk-İş’in Abide-i Hürriyet meydanındaki kutlamasını reformist yapmıştı. Çünkü söz konusu olan, sendikal rekabet sonucu sınıf güçlerinin parçalanmasıydı. Özetle, geçen yıl yaşanan bölünmenin bir kazancının olmadığı çok açık. Bugün de, hangi alan tartışması, birliğin, dayanışmanın, mücadelenin hangi eksenler üzerinde yükselmesi gerektiğine dair politika üretmenin önüne geçmemelidir. Sol, sınıf mücadelesini yükseltecek bir dinamiği henüz yaratamamışken böyle bir ayrışmanın körükleyicisi olamaz. ‘Bütün ülkelerin işçileri birleşin,’ ama bizimki hariç demiş olma durumuna düşmek gülünç olur.
2004 1 Mayıs’ından bugüne baktığımızda çok sayıda lokal işyeri direnişi gerçekleşmiştir. Sermaye saldırıları azalmamış, artmıştır. Çıkarılan yasalarla işçi sınıfının örgütlü kesimlerinin örgütlenme zeminini ortadan kaldıracak girişimler yasa kılıfına sokulmaktadır. Örgütsüzleştirme politikaları, iş güvencesinin ortadan kaldırılması girişimleri ile paralel gitmektedir. Esnek çalışma, işçiler arası rekabeti körükleyen boyutlar kazanmaktadır. Fast-Food’larda gördüğümüz ‘haftanın elemanı’ panosu her yere asılır oldu. Haftanın en ‘iyi’ ve en ‘kötü’ öğretmenlerini sınıf panolarında görmek şaşırtıcı olmayacaktır. Rekabeti kışkırtmanın en alçaltıcı örneği tv ekranlarına “çırak” programıyla taşınıyor.
Bügün sosyalistlerin ve ileri işçilerin temel görevi, var güçleriyle ve enternasyonalist bir bilinçle bayraktan başka tutkalı kalmamış sermayenin ideolojik kuşatmasını kıracak olan ‘birleşik bir işçi emekçi hareketi’ni yaratmaktır. Bu 1 Mayıs’ta ‘hayat bizi sosyalizme çağırıyor’ şiarıyla savaşa, sömürüye, özelleştirmelere karşı ‘birleşik bir işçi emekçi hareketi için’ ileri demenin tam zamanıdır.
Nisan 2005