AK Parti’nin ABD ile ilişkilerde hem kendi tabanını hem de küresel emperyalist güçleri ayni anda tatmin etme güdüsü ile sürdürdüğü mehter adımı politikası bir süredir ortada duruyor. Bunun iki örneğini vermek yeterli olacak sanırım. Hatırlayalım: Geçtiğimiz yıl Sabra ve Şatilla Kasabı Şaron liderliğindeki İsrail hükümetini devlet terörü uygulamakla suçlayan Ak Parti yönetimi ardından İsrail’le ilişkileri […]
AK Parti’nin ABD ile ilişkilerde hem kendi tabanını hem de küresel emperyalist güçleri ayni anda tatmin etme güdüsü ile sürdürdüğü mehter adımı politikası bir süredir ortada duruyor. Bunun iki örneğini vermek yeterli olacak sanırım.
Hatırlayalım: Geçtiğimiz yıl Sabra ve Şatilla Kasabı Şaron liderliğindeki İsrail hükümetini devlet terörü uygulamakla suçlayan Ak Parti yönetimi ardından İsrail’le ilişkileri geliştirme adımları atarak Manavgat Suyu Projesini hızlandırmıştı. Öte yandan Asker Kullanma Fezlekesini meclisten geçirmeyen “muhafazakar” Ak Parti hemen ardından İncirlik başta olmak üzere Türkiye’deki üslerin ikincil cephe gerisi hizmetleri için kullanılmasına izin vererek ayni politikasını sürdürdü. Şimdi ise Suriye bağlamında ayni politikanın izlerini görüyoruz. ABD tatmin edilmeye çalışılırken ABD’nin tatmin edilmek şöyle dursun gözü doymazlığı karşısında AKP’li muhafazakar refleksler de pek yabana atılamıyor.
Dolayısıyla yeni ABD Ankara Büyükelçisi’nin kim olacağını ve Ak Parti-ABD ilişkilerinin bölgedeki direniş aleyhindeki muhtemel sonuçlarını yakın gözle takip etmek gerek.
Ancak bu yazının konusu AK Parti’nin dış politika çelişkileri değil. Daha çok Eric Edelman’ın istifası sonrasında ABD’ deki kariyerini konuşmak istiyoruz. Ve de şimdiye kadar Türkiye’de ABD’nin diplomatik temsilciliğini yapan isimlerin genel özelliklerine bakmak niyetindeyiz. Kanaatimizce bu analiz ABD’li egemenlerin bölgede Türkiye’ye biçtikleri rol ve bakış açıları noktasında gayet verimli bir genel çerçeve sunmakta.
ABD Ankara Büyükelçisi Eric Edelman’ın geçmiş kariyerine şöylece bir bakmakta fayda var. Kaynaklar Edelman’ın Dick Cheney’nin 2001-2003 yılları arasında ulusal güvenlik işlerinden sorumlu danışmanı olarak hizmet verdiğini ve Cheney’ye yakın bir isim olarak bilindiğini aktarıyor. Cheney’in Bush hükümetindeki en şahin isimlerin sözcüsü olarak bilindiğini hatırlatmaya gerek yok sanırım. Ortada bir gerçeklik var: Ankara Büyükelçisi hiç de yabana atılacak ve öylesine bir Afrika ülkesine atanacak bir isim değil! Aksine ABD dış politikasının politika belirleyen isimlerinden ve yönetimin iki numaralı isminin sağ kolu.
Havasından mı Suyundan mı?
Aslında son dönemde, özellikle 12 Eylül sonrasında Türkiye’ye atanan diplomatik temsilcilerin tümünün parlak bir kariyere sahip olduğunu görüyoruz. Üstelik bu isimlerin talihleri Ankara’nın havasından mıdır, suyundan mıdır nedir Türkiye’den sonra da pek açılmış görünüyor. Bunun tek istisnası ise temsilci Demokrat ise Cumhuriyetçi yönetimin başa gelmesi yada tam tersi. Yani Türkiye’yi bırakan diplomatik temsilcilerin istisnasız hepsi – hala partileri iktidarda ise – tartışmasız kilit ve politika üreten noktalarda görev alıyorlar. Eğer partileri iktidardan düştüyse de yine de yabana atılmıyorlar canım. Önemli düşünce kuruluşları think-thanklerin önemli isimlerinden olan eski büyükelçiler NGO kisvesi altında dış politikada belirleyen ve “bir bilen” olmayı sürdürüyorlar. Üstelik gelecek politik kariyerleri baki kalarak.
Bu isimlerin bilinen en eskilerinden ABD eski Ankara Büyükelçisi M. Abromowitz’le başlamak yerinde olur sanırız. Abromowitz sadece Ankara’daki performansı ile değil, kendisini Ankara’ya getiren kariyeri ile de önemli bir isimdir. Abromowitz, ABD-Çin istihbarat işbirliğinin mimarlarından ve CIA ile Amerikan Dışişleri’nin eski koordinatörlerinden olduğu ifade edilmekte. Politika üreten bir isim olarak NATO ve istihbarat uzmanı olan Abromowitz’in Ankara Büyükelçiliği sonrasında yıldızının daha da parladığı ve 90’larda ABD dış politikasının en önemli “bir bilen”lerinden biri olduğu görüyoruz. Kendisi ABD’nin önde gelen “think tank”larından Carnegie Vakfı’nın başkanı olarak önemli bir süre ABD dış politikasında etkin konumunu da sürdürdü.
ABD’nin bir diğer eski Ankara Büyükelçisi Mark Paris’i de analım. Kendisi halen Türkiye’nin Amerikalı Dostları Derneği Başkanı olan Paris Amerikan Dışişlerindeki etkin isimlerden biri olmayı Cumhuriyetçi partinin başkanlığına rağmen sürdürüyor. Savunma Dış İlişkiler Komitesi’nde de etkin olan Peris’in halen etkin “bir bilen” olduğu komisyonda Irak Savaşı ile ilgili yapılan soruşturmada fikrine başvurulması ile de anlaşıldı. Peris’in komisyona bölgede Türkiye’nin önemi üzerine uzun bir demeç verdiği biliniyor.
Peris’in son başkanlık seçimleri öncesi muhtemel Kerry iktidarında Ulusal Güvenlik Konseyi’nde önemli bir konuma gelmesi ve üç numaralı isim olması olasılığı çok yüksek görünüyordu. Ancak Peris’in şansı, kartlarını oynadığı partinin iktidarı 3,5 milyon oy farkla kaçırması sonrasında kesintiye uğramış görünse de kendisi hali hazırda gelecek vadeden bir politikacı olarak göz dolduruyor. Yani Peris’in de kariyerinde yeni başarılara kavuşmasını bekleyebiliriz.
ABD eski Ankara Büyükelçileri deyince bir ismi hatırlamadan geçmek olmaz: Marc Grossman. Türkiye büyükelçileri arasında ayrı bir yeri var bu ismin. Günümüzde sürgit giden Büyükelçi- TC Yönetimi ilişkisinin ana temelleri bu isim döneminde atıldı. Uzunca bir dönem Türkiye’de “staj yapan” Grossman; George W. Bush hükümetinin ilk dönemi ile Türkiye’den merkeze çağırıldı ve halen Bush yönetiminde etkin bir konumda bulunuyor. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın üç numaralı ismi olarak anılan Grossman Türkiye tecrübesini BOP lehinde çok iyi bir kariyere tahvil etmiş durumda.
Bakan Yardımcısı Marc Grossman’ın Eski Ankara büyükelçiliği döneminde de ABD ile ilişkilerde kilit bir rol oynadığını dönemin gazetelerine baktığımızda çok net olarak görebiliyoruz. Yani Grossman halihazırda Cumhuriyetçi kadronun Ortadoğu uzmanı olarak görev yapıyor. Türkiye konusu geçtiğinde önemli kararların kendisinden geçtiği bilinmekte.
Bu parlak kariyerli diplomatlar halkasının son örneği olarak Ankara büyükelçisi Robert Pearson’ın sadece adını anmakla da geçelim şimdilik. ABD İstanbul Başkonsolosu David Arnett’in de gelecekte bahtının açık olmasını dilesek mi acaba, yoksa stajı hala süren bu diplomat için buna hiç gerek de yok mu?
ABD Dışişlerinin Türkiye İlgisi
Bunun ötesinde ben ABD Büyükelçilerinin “Türkiye görmüş olanlarının” böyle bahtlarının açılmasının sırrı nedir biraz deşelim derim. Değil mi belki neden olduğunu buluruz da; bizim de makus talihimiz döner, öyle önemli adamlar oluruz.
Şaka bir yana ABD’nin Ankara’ya kritik adamları göndermesi tabii ki Türkiye’nin kontrol altında tutulmasına verdiği önemin açık bir göstergesi. Bizim o klasik “kıtaları buluşturan ülke” kasılmamızın ötesinde jeopolitik önemi ile Ortadoğu’da ABD’nin ana üssü olma görevi verildiği görülüyor. Üstelik BOP düzleminde, bölgenin en gelişkin kapitalist ekonomisi olarak Türkiye’nin işbirlikçiliği daha da kritik bir yere oturtuluyor. ABD-Türkiye ilişkilerinin o ne idüğü belirsiz “Stratejik ittifak” çerçevesine bir de bu gözle bakmak gerek.
(Türkiye ABD Stratejik İttifakı http://www.acikradyo.com.tr/default.aspx?_mv=a&aid=9943&cat=7 )
Ancak olay sadece önemli isimlerin Türkiye’ye atanması ile de kalmıyor. Bu isimlerin Türkiye’den sonra terfi üzerine terfi almaları ve ABD’nin en etkin politikacıları ile aşık atmaları önemli bir gösterge. ABD’nin Türkiye’yi Ortadoğu’nun ezilen halklarına sözde demokrasisi ile örnek gösterdiğini hatırlayalım. Öyle görünüyor ki Türkiye’yi bir laboratuar olarak görme anlayışı
sadece Türkiye’nin modernleşme projesinin alkışlanmasını değil ayni zamanda Türkiye’nin ABD politikaları açısından bir deneme tahtası olarak görülmesini de ifade ediyor. Gerek ABD gerekse İsrail son 10-15 yılda Arap ve Ortadoğu ülkelerine yönelik politikalarını önce etkin isimler eliyle Ankara’da “test ediyor” sonra da ısıtarak bölgeye sunuyorlar.
Edelman Yeni Güvenlik Danışmanı mı?
Bu bilgiler ışığında son ABD Büyükelçisinin apar topar ayrılışına bir daha dönelim. Edelman’ın istifasının bir terfi mi yoksa AK Parti hükümeti ile ilişkilerde başarısızlık algısı ile bir ceza mı olduğu konusu tartışılıyor. Kanaatimce de söz konusu istifa ABD’nin Türkiye politikasında radikal bir tavır alışını ifade edecek ölçüde önemli bir dönemeç olabilir ve ayrıntıları yakından takip etmek gerekli. Bunu zaman gösterecek.
Ancak Washington kaynaklarına dayandırılan ilk verilere göre Edelman’ın istifasının bir terfi olduğunun ifade edildiğini görüyoruz. ABD Dışişleri yetkilileri de bunun çok önceden planlanan bir değişim olduğunu ifade ediyorlar. Bu eğer böyle ise Edelman’ın stajını başarı ile tamamlamış olduğunu gösteriyor.
Edelman’ın ABD’deki yeni konumu hakkında gelen haberleri biraz açalım: Buna göre ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney’nin 2001-2003 yılları arasında ulusal güvenlik işlerinden sorumlu danışmanı olarak hizmet veren ve Cheney’ye yakın bir isim olarak bilinen Edelman’ın, ABD Başkanı George Bush’un, Ulusal Güvenlik Danışmanlığı görevine getirilmesi yüksek bir ihtimal olarak görülmekte. Hatırlayınız son Ulusal Güvenlik Danışmanı Condolizze Rice şuan ABD Dış İşleri Bakanı koltuğuna oturan yeni “şahin” olarak göze çarpıyor. Ulusal Güvenlik Danışmanlığı pozisyonunun politika üretmek açısından arz ettiği önem açıkça görülüyor. Dahası buna Bush yönetiminin bu pozisyona verdiği özel önemi de eklemek gerek.
Edelman’ın müstakbel kariyerini deşmeye devam edelim. Buna göre haber kaynakları şu ayrıntıları da aktarıyorlar:
“ABD Savunma Bakanlığı Pentagon’da üç numaralı yetkili olan Douglas Feith’ın Haziran ayında ayrılmasından sonra, Edelman’ın, Feith’ın yerine getirilebileceği yönünde söylentiler Washington’da güç kazanmıştı.
Ancak ABD’deki kaynaklar, Başkan Bush’un, ABD Savunma Bakan Yardımcısı tarafından Dünya Bankası Başkanlığı’na aday gösterilen Paul Wolfowitz’den boşalan yere, şu andaki Ulusal Güvenlik Danışmanı Stephen Hadley’i göndermeyi ve Hadley’nin yerine de Eric Edelman’ı Ulusal Güvenlik Danışmanı yapmayı planladığını belirtiyorlar.”
http://www.ntvmsnbc.com/news/314532.asp?0m=N11Q
Etkileyici bir kariyer değil mi? Şahsen şunu söyleyebilirim: Edelman’ın parlak CV’si önüme gelseydi ve ben de küresel bir şirketin personel müdürü olsaydım kendisini işe almakta hiç de tereddüt etmezdim.
Aslında bunca satırdan sonra şöyle bir baktım da, şu haber derlemesi pek de yoruma ihtiyaç duymuyor ne dersiniz? Türkiye üzerinden siyaset yapanların bahtının dönmesi bize Türkiye’de her ideoloji ve duyarlılıktan katılımcılar ile anti-emperyalist yeni bir muhalefet cephesi inşa etmenin Ortadoğu ve dünya halkları açısından ne kadar kritik bir öneme sahip olduğunu açık olarak göstermiyor mu? Dahası, daha kritik bir soru: Biz kendimizi onların bizi ciddiye aldıkları kadar ciddiye alıyor muyuz?