Sendika.Org: Kendinizi tanıtır mısınız? Özcan Mete: 1989’da bölge eğitim sekreteri olarak göreve başladım. 1992’de bugünkü bulunduğum bölge başkanlığı konumuna seçildim. O gündür bugündür Tek-Gıda-İş Marmara ve Trakya bölge başkanlığı yapıyorum. Adım Özcan Mete. Rize’liyim. Sendika.Org: TEKEL’in özelleştirilmesi süreci ve Tek-Gıda-İş’in mücadele programı çok iyi bilinmiyor. 8 Nisan’a kadar yine bir ihale için tarih verildiği söyleniyor. […]
Sendika.Org: Kendinizi tanıtır mısınız?
Özcan Mete: 1989’da bölge eğitim sekreteri olarak göreve başladım. 1992’de bugünkü bulunduğum bölge başkanlığı konumuna seçildim. O gündür bugündür Tek-Gıda-İş Marmara ve Trakya bölge başkanlığı yapıyorum. Adım Özcan Mete. Rize’liyim.
Sendika.Org: TEKEL’in özelleştirilmesi süreci ve Tek-Gıda-İş’in mücadele programı çok iyi bilinmiyor. 8 Nisan’a kadar yine bir ihale için tarih verildiği söyleniyor. TEKEL’de neler oluyor, Tek-Gıda-İş’in programı ne? Bu süreci bize anlatır mısınız?
Özcan Mete: Şimdi, bizim Şubat 18’de, biliyorsunuz, altı tane sigara fabrikamızın özelleşmesi için teklifin son günüydü. 18 Şubat’ta yeterli bir teklif alınamadığı için, hemen 18 Şubat’ın bir hafta sonrası hükümet yetkililerince Bitlis Sigara Fabrikası’nı da promosyon olarak bu işin içine ekleyerek birlikte satışını istediler.
Ne yazık ki, veyahut da ülke adına şanslıyız ki, 4 Mart’ta (verilen gün) hükümetin istediği teklifler doğrultusunda bir teklif alamadılar. Neydi hükümetin istediği teklif? Biliyorsunuz altı tane sigara fabrikası satarken “1 milyar 150 milyon dolar az” diyen Maliye Bakanımız, daha iyi bir bedele satmayı düşünürken bunu 1 milyar 150’nin altında vereceği kesin.
Bu arada hükümet ne yapıyor? Bir insan kendi malını pazarlarken onu biraz boyatır, güzelleştirir, siler. Ama ne yazık ki hükümet, fabrikaları için “ülkedeki payı budur, işte, % 50’nin altına düştü”…diye konuşuyor. Hiç alakası yok. Şu haliyle bile, payın % 50’lerin üzerinde olduğu kesin.
Ondan sonra, biliyorsunuz işte, Tütün Üst Kurulu ile Özelleştirme İdaresi arasında bir makine alımı meselesi var. İşte “ucuz aldın” falan… İşte, o ‘sert kapak’, piyasada bayağı bir istek bekleyen bir paket o. Çok güzel bir paket. İşte, dün de meclisimizde hem muhalefetin içinde, hem de hükümetin içerisinde… Yani böyle günde 300 milyar zararı var, o makinenin kurulamayışının.
Makine neden kurulamıyor. İşte, biri diyor “ikinci eldir”, diğeri diyor “birinci eldir.” Mahkemeler uzuyor. Tekel Genel Müdürünün dediğine göre her gün 300 milyar zarar var. Pazar payı da kaybediliyor.
Şimdi, dün izledim TRT 3’te. Unakıtan diyor ki, “hangisini yapacaksak ben razıyım. Öyle kuralım, böyle kuralım, isterseniz başka şeyler yapalım.”
Bu arada ihale de 8 Nisan’a atıldı. Tüm bunlara rağmen, istedikleri teklifleri vermedikleri için. JTM galiba, bir tanesi teklif verdi.
Bu arada da, işte SEKA, TEKEL’le çok iç içe olmamasına rağmen, bir kıvılcımdı TEKEL için. Orada insanların fabrikaları kapanıyor. TEKEL’de istenilen nedir? Özelleştirilecek. İşte aynı alkollü içkilerde yaptıkları gibi.
4500 işçi alkollü içkilerde çalışıyordu. Şirket yarısını alkollü içkilere aldı. Yarısını da, İzmirlisini Tekirdağlısını İstanbul’a sigara fabrikalarına göndererek, böyle dağıtım yaptılar.
Şimdi alkollü içkiler fabrikalarında aynı müdür, devletin zamanındaki müdür, kapıdaki bekçi devletin zamanındaki bekçi, yemekhanedeki devletin zamanındaki, makinedeki de o. Şimdi yarı işçiyle aynı verimi yapıyor. Hiçbir yatırım yok, hiçbir makine yok, hiçbir değişiklik yok. Hatta memurların da çoğunu çıkardı. Bir müdür var, iki tane muavinle çalışıyor.
Şimdi demek ki, devletin burnunu sokmadığı her kurum süper çalışıyor. İşte işçi bizim, işte aynı memur, işte aynı makine. Değişiklik yok, artı bir şey yok.
Şimdi burada, sigara fabrikasında ne yapılmak isteniyor. Sigara fabrikalarında, “ben bunu satayım kurtulayım. Ama sıkıştığım zaman ben buna zam yapayım. Hatta kimilerince de bunu kaldırsınlar” deniyor. Oysa ki, bilmezler ki, bu kuruluş bu ülkenin hastanesini, yolunu, suyunu yaptırmış; devlete bu kadar katkıları olan bir kuruluş.
Niye satılıyor bu? Yabancılar gelip bunu alınca burayı çalıştırmayacak. Çünkü kendi kurduğu makineler var. Pazarı eline alacak, pazarı almak için bunu yapıyor.
Ne olacak bu kadar işçi? Bırakın işçileri, tütünden geçinen 3.5 milyon insan var.
Devletin görevi çalışanları huzursuz etmek değildir. Burada (TEKEL’de) bir sıkıntı yok, devlete bir yük yok. Hadi gelsin desin ki: “Zarar ediyor.” Hayır, böyle bir şey de yok. Sıkıştığın zaman 2500 insanı sigara fabrikasına getirebiliyorsun.
Bu işi yerinde çöz. Ama sen oradaki işçiyi buraya getirdin, şimdi burada 2500 işçi fazla. Şimdi de diyorsun ki burayı da devredeceğim. Nasıl devredeceksin bunu? 1 milyar 150 milyon doların üzerinde teklif alman lazım, bir. İkincisi, satmasıdır. İşte, SEKA bize bir kıvılcımdı. Orada tamamen yok olmak vardı. Bizde özelleştirme var.
Hükümet işte bunu yapamayacak. “1 Mart’ta müdahale edeceğim, insanlar şov yapıyor” dedi. İşte gördünüz, 700 tane SEKA işçisi. Hükümete geri adım attırdı. Biz 81 vilayette varız. Bizim geri adım atmamız mümkün değil. Biz bunu haklı olarak herkese anlatacağız.
Sendika.Org: Şimdi gündemde bir de kaçak rakı meselesi var. Siz ne diyorsunuz bu konuda?
Özcan Mete:
(……….)
Ne yazık ki bizim ülkede ancak böyle toplu ölümler cinayetler olduğu zaman bunlar medyada anlatılıyor, görüşülüyor veya vatandaş olarak biz de o zaman bu işleri önemsiyoruz. Ama şunu herkes bilmeliydi; TEKEL’in kaçak takibat mamurlarını kaldırdığınız zaman, veyahut da bu şirkete verdiğiniz zaman. Bu şirketin kaçak takibat memuru yok. En azından onlar da burayı alırken böyle sahte rakıların sahte sigaraların çıkmasının kendilerine ne kadar zarar verdiğini (aynı o plakçılara oluyor ya, korsan plaklar gibi) bilmeliydi. Hiçbir alınteri olmadan hiçbir el emeği olmadan insanlar geliyor bu tür bir kazanç sağlıyorlar.
Ne yapmak lazım? Bunları da devletin kontrol etmesi lazım. Devlet bu işleri engellemeli. Devletin görevleri bunlar. Ama ne yazık ki bizim devletimiz, işte, “devlet içki satmaz, devlet rakı satmaz, devlet hastane yapmaz…”
Sendika.Org: TEKEL işçisi için de bir kıvılcımdı diye bahsettiğiniz SEKA direnişi 51. gününde bitti. Direnişin bu şekilde bitmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Özcan Mete: Şimdi bakın. Bundan 50 gün evvel, 50 gün içerisinde, o SEKA direnişi devam ederken bazı söylevler vardı: “Biz fabrikayı çalıştıracağız, üreteceğiz. Biz fabrikayı teslim etmiyoruz” diye.
Devlet de işte, “Mart’ın 1’inde müdahale edilecek. Polisle atılacak…”
Şimdi, iki tarafın da dediği olmadı. Şimdi işçi ne aldı orada? Ne aldı? Aldığına bakın, asgari ücret (işçilerin ücretleri konusunda kesin bir veri yok, “asgari ücret” Özcan Mete’nin röportaj esnasında söylediği bir şey). Aşağısını zaten veremezsin. Belediyeye çalıştıracaksın 700 kişiyi. İşte 15-20 tane bölüm var, bölüm bölüm dağıtacak. Üç senesi, iki senesi olanlar emekli olacak.
Eeee? O fabrikada 15 yılı olan ne yapacak, belediyede, fabrika bitince? Fabrikanın üretim yapıp yapmayacağını gazeteciler soruyor. Bakanımız diyor ki, “O belediyenin işidir.” Belediye Başkanı da: “Biz bir nikah yaptık. Çok büyük bir başlık parası ödedik. Teknisyenlerimiz bu işe bakacak.”
Bugün bakıyorum, sendikanın Selüloz-İş’in başkanı, “Karamsarlık var” diyor. Bunlar zamanında çözülecek.
Türkiye’nin bu kadar gündemini
tuttunuz. Bu işçilerin neticesi ne olacak? Devletin çalıştıramadığı o fabrikayı belediye nasıl çalıştıracak? Belediyeye devlet belli bir yerden katkı bulacaksa, burayı biraz daha küçültüp, daha yeni makinelerle, iş yapar bir yer yapacaksa…
O kadar teknik adamımız var, o kadar ustamız var. Onlar belediyede ne yapacak? Zabıta mı olacak? Veyahut da, el arabalı satıcıları mı takip edecek bu insanlar? Bu insanlar ne görev yapacak belediyede?
Her iki taraf için geri adım atılmış oldu. İşçiler için, bu kadar ülkenin gündeminde olan SEKA, o üretimi yaptıracaktı.
Sendika.org: Ama direniş boyunca teknik olarak zaten imkansızdı bu….
Özcan Mete: Hayır, hayır… Devletin 70 yıllık bir makineyi revize etmesi lazım, çağa uygun olması lazım. Elbette ki yapılmaz. Ama siz bu kadar buradan para kazandınız, bu kadar devlete vergi verdiniz ama son 10 yıldır “artık ayak uyduramıyor” diye… İşte siz diyorsunuz ki “artık ne yapalım, bu makineler çalışmıyor.” Çalışmıyor tabii. Ama oraya makine alacaksın, devlet sanayi açacak, devlet iş yeri açacak.
Belediyenin içinde olan, hakiki belediye çalışanı insanlar şimdi tedirgin değil mi? 700 tane adam geldi. Ne yapacaklar? Onlar da yarın bir sözleşme yapıldığı zaman o pastadan ona göre pay alacaklar.
Sendika.Org: İki taraf da geri adım attı dediniz. SEKA direnişinin bitmesini SEKA’lı işçiler açısından değerlendirdiniz. Fakat direniş dışarıyı da etkiliyordu ve Tek-Gıda-İş olsun, Denizciler Sendikası olsun SEKA’dan da cesaret alarak bir hareketlenmeye gitmişlerdi. Tek-Gıda-İş müdahale olursa eyleme geçeceğiz dedi. İşgaller, iş yeri terk etmeme eylemleri oldu. Eylemler bir paralellik arz ediyordu. Peki şimdi, SEKA bir yana, dışarısı bu işten nasıl etkilenecek?
Özcan Mete: Bakın, ben şunu çok samimi söylüyorum. Türk-İş eleştiriliyor. Elbette ki. Biz şimdi gidiyoruz oraya. Tabii bizim yaptığımız bir seçim değil. Türk-İş’e sendikaların büyüklüğüne göre adam veriyorlar. Yani orada, kafa yapıları, ilkesi, çizgisi, sendikal anlayışı ortak bir heyet yok. Büyük sendikalardan bir heyet oluyor. Fakat, “Türk-İş’in” işte “eksikleri var.” Bana göre o eksikler sendikaların eksikleridir.
Şimdi benim 14 tane şubem var. O şubeler beni zorlar da, ben onların isteklerinin yanında olmazsam böyle bir şansım olabilir mi?
Sendikalar Türk-İş Başkanlar Kuruluna gittiler, bu en son, nasıl bir bastırdılar? Dediler ki: “SEKA’ya sahip çık Türk-İş!” Türk-İş, tarihinde ilk kez… Hükümet kanallarda çıkıp “Müdahale edilecektir, kimseye şov yaptırmam, burası bitti” diyor. Ondan sonra Türk-İş diyor ki: “SEKA’ya yapılacak herhangi bir müdahalede, Türk-İş’e bağlı bütün işçiler, çalışanların hepsi orada olacak.”
Ve biz buna odaklaştık. Kesinlikle diyordum ki: “Burada devlet polis zoruyla bunları çıkaramaz.” Kesinlikle üç beş tane insan ölürdü orada. Devlet bunu göze alamayacaktı çünkü biz orada olacaktık.
Ha, şimdi ne oldu? İşçiler böyle bir oylama yaptılar. Kimsenin bir baskısı yok. Bu kararı verirken işçiler, bence bu karar eksik bir karar, demek ki güvenemediler. “Daha kötüsü mü olur? Acaba hiç mi olmaz” diye, güvenemediler. O güveni oraya daha çok vermeleri lazımdı. İşçilerin böyle başka yerlere gidip, asgari ücretle çalışması; aldığı bir para vardı, şimdi onu almayacak. Ve burayı çalıştırmayacaklar.
Bana göre, Türk-İş gereğini yaptı. Ama orada oylamada, onların iradesine bırakıldı. Orada şimdi “nasılsa kendi kararlarıdır” diye, kimse üstüne gitmiyor. Ama benim şahsi fikrim, her iki kesim de geri adım atmış oldu, hem hükümet kanadı, hem sendika kanadı.
Tek-Gıda-İş Sendikasının bununla bir olayı yok. Biz, 8 Nisan’ı bekliyoruz. Biz SEKA’nın en az bir yirmi katıyız. Ne yirmi katı, yüz katıyız hemen hemen. 81 vilayette Tek-Gıda-İş’in üyesi var. Çünkü TEKEL’in, orada bir başmüdürlüğü, bir deposu, bir yaprak tütünü vardır. Bize, böyle kar eden bir kuruluşa, “Makine çalışmıyor da, pazarın yok” falan, böyle bir gerekçe söyleyemezler.
Şu haliyle üretiyor ve kazanıyor. TEKEL’in çalışanları, “Biz bu fabrikaları çarçur etmeyeceğiz. Bu fabrikalar elimizden gitmeyecek” diyor.
Mücadelemiz devam edecek. Biz, SEKA var diye mücadele… Evet destek verdik, birinci etapta oydu. Orada o desteği verdik. Ama bundan sonra biz TEKEL çalışanları olarak, onurlu mücadelemize devam edeceğiz.
Sendika.Org: Az önce 1 Mart’taki Başkanlar Kurulu toplantısından bahsettiniz. Biraz da tabanı da suçladınız. Herkeste biraz suç vardır fakat yaptığımız bir söyleşide Denizciler Sendikası Başkanı Turhan Uzun “Başkanlar Kurulunu bir yıldır toplayamıyoruz, 1 Mart’ta da baskıyla ancak toplayabiliyoruz” demişti. O toplantıdan beklenti bir genel grev kararıydı, ama çıkmadı ve SEKA için de aslında moral bozucu olmuştu. Türk-İş’e dair bir şikayet sürekli var; özellikle 20 Kasım mitinginin ardından, SSK’ların devri sürecinde olsun Türk-İş’in sessizliği gerçekten de manidar. Yine Turhan Uzun, “Türk-İş böyle giderse bazı sendikalar Türk-İş’ten kopmayı da düşünür” demişti. Peki sizce böylesi bir zorlamanın, kopuşun gerçekliği var mı yoksa durağanlık mı hakim gelecek?
Özcan Mete: E tabii, bugüne kadar Denizciler Sendikasının ilk eylemidir bu. Bugüne kadar TEKEL’in satış depoları gitti, TEKEL mücadele verdi. TEKEL’in bir sürü grevleri vardı. Bir sürü olaylarda insanlar sokaklara dökülmüştü. O zaman herkes şunu bekliyordu. Denizciler Sendikasının bir eyleme katılması söz konusu değildi. Türk-İş’e bağlı 33 tane sendika var. Bu işin başını çeken Tek-Gıda-İş sendikasıdır. Tek-Gıda-İş sendikası herkesin eyleminde yanında olmuştur. Aracıyla gereciyle. “Tek-Gıda-İş Sendikası nasılsa büyük bir sendikadır. Kimsenin yanında olmasını istemezler” diye bir şey… Halbuki öyle değil. Ateş düştüğü yeri yakıyor ama o genişlediği zaman da hepimiz yanıyoruz.
Şimdi bu olayda, bir günlük eylemde Türk-İş bu cüretkarlığı gösterdi. Bundan büyüğü olmazdı, söyledi. “Çıkmayacağız” dedi. “Ama buraya da bir müdahale olursa, hepimiz oradayız.” Devlet ne yaptı, geri adım attı, dediğini yapamadı. Türk-İş burada bir puan kazandı.
Şimdi ne olacak? Şimdi yapılacak şu: TEKEL’in şu hali 8 Nisan’da özelleşmeye verildiğinde, TEKEL bunun mücadelesini verecek, Tek-Gıda-İş sendikası verecek.
33 tane sendikamızın toplanması ne demek ya? Siz düşünebiliyor musunuz, Türk-İş olarak sizi çağıracak, gelmeyeceksiniz? Türk-İş’e bağlı 33 sendikanın 19’u da özelleştirme kapsamı içerisinde.
Siz Türk-İş’in 5 tane yöneticisi, siz onları sendika olarak zorlamazsanız, onlar niye gitsin de bu riskin içerisine girsin? Madem sizi yakıyor siz de gelin Türk-İş’e. Niye şimdi böyle oldu? Şu küçücük SEKA mı yaptı bu işi. Hayır, birkaç tane sendikaya da bu sıkıntı geldiği için zorlama oldu.
Dün bu toplantı olmuyordu. Dün, 3 ay evveli Petrol-İş’in, Tek-Gıda’nın özelleştirilmesinde. İşte alkollü içkilerde, bakmayın biraz zayıf atlattık bunu, kimsenin burnu kanamadı. Ne yaptılar? İşçilerin yarısı aynı fabrikada özel sektöre çalışıyor, aynı ücrete, yarısı da TEKEL’de. Hiçbir mağduriyetleri yok. Nasıl bir mağduriyeti var? Tekirdağ’dan İstanbul’a gelmişler. Buna can kurban. Ama o zaman biz Petrol-İş’le eylem yaparken, dün o SEKA için alınan tavır niye o zama
n alınmadı? Demek ki istedikleri zaman yapılıyor.
Artık şimdiden sonra bütün sendikaların, bütün bordro mahkumlarının bu hükümete iyi bir mesaj vermesi lazım. Yarım gün bütün bordro mahkumlarının hükümete haddini bildirmesi lazım.
Ne yapması lazım? Buyurun, bu kadar insanlar sokakta, bu kadar insanlar tedirgin. Birisi niye sormuyor, niye? Gelsin hükümetin bir yetkilisi TEKEL’i özelleştirdiğini anlatsın bakalım, bir de çağırsın bizi gidelim; bir de vatandaş bilsin niye satılıyor bu?
Buraya insanları biz mi alıyoruz? Milletvekilleri seçim bölgesine gidiyor, iş diyor, gelip o insanları buraya alıyor, özel sektöre koymuyor ya. Hantal yapı varsa siyasilerden, işçilerin fazlalığı varsa siyasilerden ötürü var.
E şimdi hükümetimiz ne yapıyor? İşsiz adama TEKEL’de, KİT’lerde çalışanı şikayet ediyor. Diyor ki: “Bu bana 1 milyar 800’e mal oluyor. Siz 300 milyonu bulamıyorsunuz.” Devletin görevi bu mudur? Devlet böyle bir yaklaşım yapar mı? Devlet vatandaşlarını birbirine düşürür mü?
Ama ne yazık ki biz de böyle bir ortam bulamıyoruz. Yani böyle gidip bunları nereye anlatacaksın? İşte, Türkiye’nin yanında olduğu bir SEKA bile, bana göre geri adım attı çalışan. 300 milyon aylığa geldi.
Sendika.Org: Bu arada asgari ücret alacaklar diyorsunuz ama gazetelerde 900 milyon ile 2 milyar arası bir ücret alacaklarından bahsediliyor. Net bir şey var mı?
Özcan Mete: 30 milyon yevmiye. Şimdi ne kadar alınacağı belli değil.
Sendika.Org: İşçilerle görüştüğümüzde, az önce sizin de belirttiğiniz gibi, hep şöyle bir durumdan şikayet ediliyor; “işçinin birbirine düşürülmesi”. Yeni bir şey değil, yıllardır böyle. Kapitalizmin bir gerçeği, işçileri birbirine düşürürsen fiyat kırılır, ücret düşer. Ama şimdi hep söylediğimiz o birlik, dayanışma; geçtik sendikalı sendikasız işçilerin hepsini sadece sendikalı işçiler arasında bile sağlanamıyor. Yurt dışına bakıyoruz, bunu başarabilen sendikalar işsizleri de örgütlüyor ki karşısına bir rakip olarak çıkarılmasın. Ama burada Tayyip Erdoğan Türk-İş’e ne dedi: “Sizin dışınızda 70 milyon var.” Kim o 70 milyon? O da işçi, belki de tütün eken çiftçi vs. Maalesef, toplumsal muhalefetin bunları birleştirmek için gerçek bir çaba içinde olduğunu söyleyemiyoruz. Bunu aşmak için peki ne yapmak gerekli, bunu oturup ciddi ciddi düşünmek için bütün sendikaların teker teker bitmesi mi gerekecek?
Özcan Mete: İşte bugün Avrupa’da, Almanya’da, enerji işçileri greve giderken, PTT çalışanları posta işlemlerini yapmıyor. Hastane çalışanları o işçiler için bir şeyler yapıyor. Elektrik idaresi, sular idaresi görevini yapmıyor. Sendikalar birbirine böyle destek veriyor.
Ha, bu bilinç bizim ülkemizde niye yok? Sendikacıların elbette eksikliği var. O koordinasyonu sağlayamadık. Türkiye’nin üç tane konfederasyonu var. Amaçları ne bunların? Temsil ettiği bordro mahkumlarının ücretlerinin yanında onların refahını hazırlamak. Niye ayrı düşüyorlar? Şimdi, sendikaların hükümetlerle yandaş politikaları olur mu? Ya hepsi bir olacak, ya hiç biri olmayacak? Siyasi görüşlerinden ötürü, politikalar böyle değişik mi olur ya?
Niye Türk-İş’in bu çağrısına, bütün çalışanlar, memur sendikaları… ya herkes geldi Türk-İş’e. Türk-İş’e, bütün sendikalar, o 1 Mart’taki olaya destek verdiler. Şimdi böyle bir şeyi yakaladın. Devam edeceksin. Çünkü böyle şeyler az yakalanır.
Ama biz bunu TEKEL olarak, daha güzelini Türkiye’yi kapsayacak, haklı bir mücadeleyle yapacağız. TEKEL bir vatandır, bu satılmaz. Bu TEKEL’in herkese çalışanına, her Türk vatandaşına bir faydası oldu. Vergisiydi, hastanesiydi, yoluydu… ve devam ediyor. Onun için TEKEL’i, bizi kolay kolay, öyle SEKA gibi bir anlaşmayla çözüme götüremezler.
Sendika.Org: Başından beri söz ediyorsunuz. Bir özelleştirme oldu ama işçilerin hepsi kaldı, diye. Bu genelde şöyle yaşanıyor, Denizciler Sendikasındaki anlaşmada da olan bu, mevcut işçilerin hakları korunuyor; ama arkadan gelen taşeron geliyor. SEKA’daki anlaşmada işçiler bir yıl sözleşmeli, bir yıl sonra ne olacağı meçhul. Aslında kısmi başarılar elde ediliyor, kısmi geri adımlar… sizin bahsettiğiniz alkollü içkiler bölümünün özelleştirilmesinde de, işçiler halen çalışıyor diyorsunuz ama yarın işveren, piyasanın kuralıdır diye taşeronu getirecek. Bu anlamda başarı dediğiniz de iki-üç yıllık başarı değil mi?
Özcan Mete: Bakın şimdi. İşverenin yerinde ben olsam, diyorum. Ben profesyonel sendikacıyım. Şimdi öyle bir haksız rekabet var ki. Birileri geliyor, hiçbir vergi vermeden, hiçbir SSK primi vermeden bir yağ satıyor, un satıyor. Bir işyeri de sendikalı oluyor, sendikalı olduğu için ne oluyor? SSK var, sigorta var. Ne var burada? Bir de vergi var.
Şimdi devlet an azından 20 kişilik her işyerini sendikalı mevcut kılabilse, en azından taşeron getiremeyecek. Haksız rekabet ortadan kalkacak. “Yakaladım ben sizi, sendikalısınız. Vergiyi siz çok verin.” Ama ötekine… Aynı işi yapıyor, hiçbir vergi vermiyor, daha çok kazanıyor. Bu adamın suçu ne? Bu kadar vergi veren, işte burada örgütü, sendikayı kabul etmiş. Devlete vergi veriyor. Sendikasız bir işyerinin devlete vergi vermesi söz konusu mu? Nereden bulacaksın bunu? Ne üretir, ne satar, onun nasıl ölçümünü yapacaksın?
Onun için devlet önce, her yeri sendikalı yapacak. Sendikalı olduğu zaman da işte devlet vergi alacak.
Bu kadar SSK borçları var. Niye? Toplanamadığı için. Bu nasıl duracak ayakta? Ondan sonra diyeceksin ki “Gelin biz size hastaneyi verelim.” Ya, SSK hastaneleri işçinin, işverenin ödediği parayla yapıldı. Peki, siz ne diyorsunuz? “İşte bu kadar borcu var.” Peki yönetimi kimin elinde? İşçilerin elinde mi? İşverenlerin elinde mi? Hayır, devlet bunu sen yönetiyorsun yahu! Ona göre hemşire almışsın, ona göre doktor almışsın, bekçi almışsın. Sen yapıyorsun, bunu batıran da sensin yahu!
Şimdi niye diyorsun “işçiler gelin bunu ben size böylece vereyim” Yahu, biz mi borçlandırdık. Sil borçları, sıfırla. Alalım. Sanki bunları sendikalar, işçiler yapmış gibi bize böyle bir dayatma getiriyor.
Sendika.Org: Bir de her gittiğimiz yerde sorduğumuz bir soru var. Röportaj için gittiğimiz her yerde, işçiler şöyle diyor: “Biz çoğunlukla AKP’ye oy verdik ama şimdi pişmanız.” Ne zaman pişman olmuş? Aydos’ta evleri yıkılınca pişman olmuş, Denizcilik İşletmelerinde belediyeye devir söz konusu olunca, SEKA’da kapatma söz konusu olunca. Ama zaten bu hükümet gelirken dedi ki: “Ben özelleştirme yapacağım, ben sermayeden yanayım, ben AB-IMF programı uygulayacağım.” Peki işçiyi oy sandığına giderken AKP’ye oy vermeye sonra da ona karşı mücadeleye iten şey ne?
Özcan Mete: Nedir? Şimdi, bakın. Bizim ülkede İnönü’den sonra, bütün bakanlık yapan, milletvekilliği yapan, başbakanlık yapan karnesi düzgün bir siyasetçi söyleyebilir mi kimse? Çünkü niye? Ülkeyi bu hale getirdiler.
En son, işte bundan önceki hükümetin, aynı programları bugün sürüyor. Onlar niye bozuştu? İşte, “hemen seçime gidelim” kendi aralarında. Halk da baktı, dedi “Bir de bunu getirelim.” Zaten ülkenin kaybettikleri bu. Siz düşünebiliyor musunuz? Bu kadar örgütlü sendikalar var, işçiler var. Cevizli’de, Kartal’da, Maltepe’de AKP kazanıyor. Niye? “Dün ötekine oy verdim” diyor “bir de bunu deneyeyim.”
İşte o denemeler.
Bizim dağlara isimlerini yazdığımız partiler, Özal’ın, Ecevitlerin, Mendereslerin, meclise bile giremediler. Artık, Türk insanı iyi oy kullanıyor. Bunların bu gücü de yani…
Üç ay öncesine kadar bu medyanın böyle yazdığını hiç görüyor muydunuz? Ama şimdi artık kendi içinde bile milletvekilleri konuşmaya başladı. İstifalar var. Medya yazıyor.
AB’ye gireceğimiz şu süreç içersinde tarımın ön plana geldiği zamanlar daha neler olacak. O zaman daha büyük bir ses çıkacak.
Şimdi ne yaparlar biliyor musun? Erken seçim yaparlar. Çünkü şu haliyle, muhalefetin olmadığı, başarısızlığının tam da anlaşılamadığı bu dönemlerde hemen bir seçim daha yaparlar. Yine bunlar kazanırlar. Ama önlerine bir beş sene alırlar. Hiç olmazsa insanları sıkarlar bir iki sene daha. Çünkü çok sıkılacak, AB’yle.
Vatandaş da duyarsızlığa itiliyor. Bu ülkede vatandaşlık görevini yapmak da zor. Ama bunlara rağmen bu ülke bizim.
Deniyordu ya “Tek parti, tek parti.” İşte tek parti. Bunlar da ne yaptı: “biz tekiz, hiç kimseyi tanımayız.” Şimdi biraz burunları kırıldı. Şimdi biraz daha halka dönük, şimdi demokratik kitle örgütlerine biraz daha kulak veriyorlar, şimdi biraz daha medya yazıyor. Dün bunların hiçbir tanesi yoktu. Daha güzeline gidecek. Biraz daha insanlar uyanacak.
Sendika.org: IMF’yle, AB’yle, ABD’yle anlaşabilen bir siyasi parti çıkıp geliyor ve yukarıda şekillenen siyaset toplumun en örgütlü, en ilerici olması gereken kesimlerinde de karşılığını yaratıyor ama bu kesimlerin örgütleri sendikaların emek yanlısı, IMF karşıtı, özelleştirme karşıtı programlarının siyasette bir yansımasını göremiyoruz. Bahar eylemlerinden beri de hafızalara kazınan bir başka taban müdahalesi de yok. Şimdi AKP gider yerine BKP gelir. Peki sözünü ettiğimiz bu tabanın doğrudan ya da dolaylı olarak etkilediği bir siyasi aktör açığa çıkamaz mı?
Özcan Mete: Şimdi, bugüne kadar Türkiye’de demokratik hakları için sınıf hiç mücadele etmedi. ’89 bahar eylemlerinin altyapısında ücret vardı, ücret. ’89 bahar eylemlerinde biz işçiydik. ’89 bahar eylemlerinde sendikaların kararlarıyla eylem yapılmadı. Yönetimlerin aşağıya desteği oldu ama kararı işçi vermişti. İşçi sokağa döküldü, yönetim ondan sonra sahiplendi.
Bugün de Türk-İş bunu yaptı. SEKA’nın bu kıvılcımıyla TEKEL’in, biraz da olsa Petrol-İş’in bu direnişine sahip çıkma mecburiyetinde kaldı. Yoksa sendikalar basılacaktı. Yoksa Türk-İş orada rahat duramayacaktı. Bunu onun için yaptık.
Onun için demek lazım ki, “bu olaylar, başa gelmeden evvel hissedilmeli. Başa gelmeden evvel önlemi alınmalı.”
İşçi sınıfı nedir? İşçi nedir? Ülkeye katkısı nedir, getirisi nedir? Ne yapılmalı? Bir işçi kadar, bugün özel sektörlerde doktor mu vergi veriyor? Devlet bir baksın yahu! Yakalamış seni beni. Böyle bir vergi sistemi mi olur yahu! Yakalamış bizi istediğini alıyor. Ama sokağa döküldüğü zaman geliyor bizim genel kurula diyor ki “Siz 70 milyon değilsiniz.”
Peki, 70 milyon demek hükümet demek midir? E sizde orada belli bir yüzdeylesiniz. % 37’lerdesiniz. Geriye bu kadar insanlar var. Yani “Ben hükümetim, ben istediğimi idare ederim.” Ederseniz böyle olur. Bir SEKA’da durumunuz ortada.
Ne yaptınız şimdi? Ne yapacak şimdi o 700 insan? Belediyede ne yapacak. İhtiyaç olsaydı… Zaten bütün belediyelerin çalışanı kabarıktır. Siyasetlerinden ötürü giderayak almıştır. Şimdi 700 tane insan da o belediyede yük olacak. Ona karşı ne olacak? Ücretler buna göre dengelenecek. % 5 vereceğine % 4 verecek. O fabrika, SEKA fabrikası, bugüne gelene kadar 60 yıllık süreç içerisinde, hiç çağa uygun bir makineyle yenilenmedi. Sendikaların bir de bunları yapması lazım. Sendikalar işçileri örgütlerken bir de ileriye yönelik o makinelerin getirisini götürüsünü de hesap etmeli. Ve hükümetler de fabrikalara kendi gönderdiği genel müdürlere karışmamalı. Onlar istedikleri doğrultuda aracını gerecini, işçisini almalı.
Sendika.Org: Bu bahara bakarken, bir yandan da Tek-Gıda-İş’i gözleyeceğiz. Siz bu baharda işçi hareketinden ne bekliyorsunuz?
Özcan Mete: Ben özellikle Tek-Gıda-İş sendikasının, SEKA’ya kendi geleceğini de görerek verdiği şu destekte, özelleştirmeyle ilgili felaket bir bütünleşme görüyorum.
Türkiye’de, çalışanlar düne bakarak hiç hesap sormayacaklar. Bizim dünümüz iyi değil. Hükümetlerin dünü gibi, sendikacıların da dünü iyi değildir. Ama bunda işçilerin de payı var.
Önümüzdeki günler Tek-Gıda-İş olarak, bütün ülkede çalışanlar olarak, çok akılcı, ne istediği belli bir şekilde, yapabileceklerini demokratik düzen içerisinde uygulayacağız. Ve hakikaten dünün işçisi yok. Daha güzel şeyler olacak. Akılcı hareket yapacağız.
Şimdi bizim işçimiz, üretimi hiç durdurmuyor. Niye, biliyor musunuz? Birilerinin ekmeğine yağ sürülmesin diye. Öyle hükümet gibi “pazar payı düştü” diye bir hava vermiyoruz. Stoklarımız dolu. Satmaya çalışacağız, daha çok kazanacağız. Haklılığımızı bütün kamu da bilecek; bakkalı, esnafı, emeklisi, dulu. KİT’ler de çalışanların bir kambur olmadığını bilecek.
Şimdi Türk-İş de tabanın sesine çok güzel kulak verdi. Şimdi işçi de bunu biliyor. Artık bundan sonra “Türk-İş ne yapıyor” sloganları olmayacak. Bütün eylemlerimizde hep böyle slogan attık. Artık bu yok. Biz kavgamızı içimizde yapacağız ama meydanlarda asla sendikacılarımıza, asla sendikalara, asla iş yerlerimize laf etmeyeceğiz. Onların da yeri zamanı var. Üstlerimizin de hesap vereceği zamanlar var, benim de hesap verdiğim gibi. Genel Kurullarımız var. Oralara taşıyacağız.
sendika.org: Son sözünüz?
Özcan Mete: Son sözüm bu. Artık işçiler akılcı hareket edecekler. Dün hem sendikalar hem de işçiler olarak yapmış olduğumuz hataları biz tecrübe olarak kazandık. Bundan sonra asla yanlış yapma lüksümüz yok. O birlik beraberlik içerisinde, ekmeğimizin devamlılığı için omuz omuza, el ele olacağız.
11 Mart Tek-Gıda-İş/İstanbul