Sendika org: Genel Kurula giderken KESK’ in geçmiş üç yıllık sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce KESK’ in başarılı ve başarısız yanları nelerdir? Fevzi Ayber: KESK’ in 3 yıllık dönemini değerlendirebilmek için KESK’ in kuruluş yıllarına inmek gerekiyor. KESK yada KESK’e bağlı sendikalar ilk olarak eğitim alanında kurulan sendikamız fiili bir örgütlenme, fiili bir mücadele tarzı geliştirmişlerdi. […]
Sendika org: Genel Kurula giderken KESK’ in geçmiş üç yıllık sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce KESK’ in başarılı ve başarısız yanları nelerdir?
Fevzi Ayber: KESK’ in 3 yıllık dönemini değerlendirebilmek için KESK’ in kuruluş yıllarına inmek gerekiyor. KESK yada KESK’e bağlı sendikalar ilk olarak eğitim alanında kurulan sendikamız fiili bir örgütlenme, fiili bir mücadele tarzı geliştirmişlerdi. Biz buna fiili-meşru mücadele diyorduk. (..)KESK’i KESK yapan onu bugüne taşıyan en önemli dinamik eğitim Emekçilerinin örgütlenme mücadelesi ve öncülüğüdür.100 yıllık geçmişinden aldığı bir deneyim üzerinden örgütlenme atağıdır. 1995’te 20 civarında sendika birleşerek KESK’i oluşturmuştur. Daha sonra yasaya kadarki dönemi ve yasadan sonraki dönemi değerlendirerek üç yıla bakmamızda yarar var. Çünkü yasadan önceki dönemde KESK’in sürekli bir mücadele içinde, alanlarda olduğunu ve hizmetten gelen gücü kullandığını, sokak tarzını en iyi biçimde uyguladığını, Türkiye ve dünyada önemli bir kamuoyuna sahip olduğunu görüyoruz. Israrlı mücadele, “Memur sendika kuramaz, eylem yapamaz” fikrinden “Memur sendika kurabilir, yaptıkları demokratik hak alma eylemleridir” dönemini getirdi. Devlet de bunu kabul etmek zorunda kaldı. Bunu etkileyen faktörler, uluslararası sözleşmeler, anayasadaki çeşitli boşluklar ve esas kamu emekçisinin mücadeleci azmi ve birikimiydi. Ancak devlet, memur hareketinin sendikalaşmasını kontrol altına almak istedi. Grevsiz, toplu sözleşmesiz bir sendikayla, yani uzun yıllar talep ettiğimiz mücadeleci kimliğimize uygun bir yasanın yerine bizi daha çok belli bir kalıba sokmaya çalışan bir yasayla karşı karşıya kaldık. Talebimiz bu mücadelemizin yasallaşmasıydı ama önümüzde böyle bir yasayı bulunca, bu kez “Böyle bir yasayı istemiyoruz” diye sokaklara döküldük, eylemler yaptık, iş bıraktık… Bir çok arkadaşımızı kaybettik, sürgünlere maruz kalındı, yaralanmalar oldu, işten atılanlar olabildiğince arttı, ceza alanlar yüz binleri buldu. Bizim mücadeleci-akılcı davranış ve tutumuza rağmen devletin bizzat kurdurduğu kontra nitelikteki sendikalar, devlet güdümlü sendikaların desteğiyle bu yasa çıktı.
Kendi irademizle kamu emekçilerinin direncinden ve gücünden esinlenerek sendikalarımızı kurarken, bir yandan da mantar biter gibi devlet yanlısı şu veya bu ırkçı, faşist, gerici kimlik ve ideolojilere yakın partilerin yada siyasal iktidarı hedefleyen partilerin sendikaları bu grevsiz toplu sözleşmesiz ve dernek statüsünden öteye geçmeyen yasayı desteklediler. Biz bu yasanın kamu emekçilerinin örgütlenmesinin önünde en büyük engel olduğunu söyledik. Nitekim işte bu geçtiğimiz 3 yıla damgasını vuran, kamu emekçilerinde sendikalaşmanın düşüşe doğru gitmesindeki en önemli payı bu sağladı.(..)
2002-05 arası dönemde, 4688 sayılı yasanın KESK’e kaybettirdikleri de kazandırdıkları da olmuştur ama kaybettirdikleri daha fazla olmuştur. Kazandırdıkları şudur: Bir çok eğitim ve bilim emekçisindeki tedirginlik, korku aşılmıştır, önlerini açmıştır. Sendika artık devletin kaçınılmaz kabul ettiği bir hale gelmiştir. Bu durum bizim de bir anda hızla büyümemizi sağlamıştır. Örneğin Eğitim-Sen’de 100 bine yakın bir üye patlaması olmuştur. Diğer sendikalarda da buna benzer bir artış oldu. Devletin desteklediği sendikalarda böyle bir yarışa girdi. Sendikadaki nicel büyüme kendi içindeki sorunları da ortaya çıkardı. Şimdi insanlar bir anda “Tamam o zaman sendikalara üye olduk, öyleyse sonuca da gidelim, bir kazanımımız olsun, masaya oturacağız, toplu sözleşme yapıcağız, maaşlarımızı, haklarımızı biz buradan alacağız” beklentisine girdiler. Biz bunu kırmada bir eksiklik yaşadık aslında. Bu masaya oturmak aslında hiçbir şey kazandırmayacaktı.Devlet bizi oyalıyordu, bu bir tuzaktı yıllar önce söylemiştik.
(..) 3 yıldır oturuluyor toplu görüşmeye fakat çok fazla bir şey olmuyor. Yıldırım gibi “yaşamımızda bir şey değişmiyor” gibi bir düşünce oldu. Aslında bu beklenti doğaldır.Bir şey de kazanılmadı değil elbette ki kazanıldı. Kurulduğundan beri KESK her bütçe döneminde bütçeye müdahale etmiştir. Siyasal iktidarların belirlediği oran yukarıya çekilmiştir. Bu toplu görüşme sürecinde de böyle bir tutum vardı. İlk yıllardaki bazı eksiklikler sonraları biraz aşıldı.Ama açık açık da paylaşıldı ki bu toplu görüşmelerden bir şey beklemeyeceğiz. Karşımızda devlet değil, IMF var, uluslararası sermaye grupları var. “Bu görüşmelerle buradan bir şey çıkması zordur, herkesin bunu bilmesi gerekiyor” diye de açıklama yapıldı. Ama nihayetinde bir sendikadır, bir güven, umut kaynağıdır. Buna uygun çeşitli kararlar alındı alınmasına ama artık o eski yasa öncesi dönem gibi kitleselliği ile hayat bulmadı.(..)
Son dönemde Memura bir derece verilmesi hakkının alınması KESK’in, bilhassa Eğitim- Sen’in görüşmelerdeki ısrarcı tutumuyla olmuştur. Kadınlara yönelik son dönemde önemli kazanımlar yasal düzenlemeler de sağlanmıştır. Devletin dayattığı yüzdelik oranlar mücadele ile dirençle, muhaliflikle yukarılara çekilmiştir. Ama tabi ki beklenti bu değildir.
Bir şeyde ısrar ederseniz, bir sendika en önemli olan grev silahını kullanır.Yasa bunu yasaklamıştır. Biz fiili ve meşru mücadele geleneğinden geliyoruz. Dönem dönem adı iş bırakma veya hizmetten giren gücü kullanma da olsa bunları yaptık. Bununla ilgili yargılandık, cezalar aldık. Bence bu dönemde düşüşün önemli etkenlerinden birisi grevi örgütleyemememiz. Tabi ki bu genel emek hareketindeki zafiyetlerden de kaynaklanıyor. Sendikalar da grev yapamıyorlar artık.
Bu üç yıllık dönemde KESK’in önemli eksiklerinden birisi de Emek Platformu’nun konumuna dair. EP bir umut olmaktan çıkmıştır. Artık üstten konfederasyonlar sınıfın ihtiyaçlarına uygun kararlar alacak gibi bir beklentiye girmek doğru değildir. KESK platform içinde zaman zaman öne çıkıp mücadele kararları almaya zorlamıştır fakat bunu da başaramamıştır. Tüm bu etkenleri bir araya iç sıkıntılardan kaynaklı da etkenlerle de birleştirdiğimizde, 2002-2005 dönemi kazanımdan çok üye bazında yitimlere neden oldu. Mücadele anlamında eski kitlesellikler yitirildi. KESK, yeni güçlerle buluşmada, yeni üyelerle kaynaşmada yeterince nitelikli bir yapıya evrilemedi. Bunda kadro sıkıntısının da burada payı var. Hızlı bir kadro politikası uygulansaydı ve bu doğrultuda güçlü, yerinde ve zamanında işyerleriyle buluşan, oralardan beslenen bir sendika konumunu koruyabilseydik tabi ki bugün çok daha farklı bir yerdeydik.
(..) Örgüt içi demokrasinin işletilmesinde, organların kararlaşmalarında çalışma biçimi yöntemi ve tarzında da önemli eksiklikler olmuştur. Şubelerde, şube yönetim kurulları; merkezde merkez yönetim kurulu karar organı olarak algılandığından ara organlarımız olan danışma kurulları, başkanlar kurulu, temsilciler kurulları işlevsiz hale gelmiştir. Bunların karar organı olması kararların buradan çıkması halinde sahiplenme daha fazla olacaktı ve bu kararlar işyerlerine çok daha rahatlıkla inecekti. Aslında kararlar işyerlerine yeterince inmediği için işyerlerinde kararlaşmalara yönelik talepler yukarıya yeterince yansımadı.
Ama yine de diğer sendikalara bakıldığı zaman KESK’in sınıf mücadelesindeki yeri önemli ve anlamlıdır ve bugün hala bir motor görevi görmektedir. (..)Bu rolünü aslında önümüzdeki döneme de yansıtabilir. 3 yıllık dönem sadece kend
i içimizdeki merkezileşmenin hızla artması, iş yerlerinden beslenememe, iş yerlerini harekete geçirememe, organlarımızla alttan üste kadar örgütsel işleyişte yaşadığımız sıkıntılar ve niceliğin niteliğe dönüşmemesi gibi etkenler bizim ilk çıkışımızdaki kimliğimizden biraz uzaklaşma eğilimi olarak görülse de aslında olması gerekene yönelik adımları atmamada, dirayetli, ısrarlı sürekli bir çalışmayı zorlamayan çeşitli kademelerdeki yöneticilerin de belli ölçülerde payı vardır. Bu eksikliklere özeleştirel bakıldığında böyle bakmak gerekir. Ama bunlar tek başına birer etken değildir. Başta da saydığım uluslararası konjonktürden kaynaklı çeşitli etkenleri, uluslararası sermayenin küreselleşme diye nitelendirilen yeni liberal politikalarının sendikal alanı bitirmeye yönelik yasal düzenlemelerini bir bütün olarak değerlendirmek lazım. Bundan dolayı 2002-05 yılları arası KESK ve KESK’e bağlı sendikalar çok önemli sıkıntılar yaşadılar. Bugün de büyüme yerine konumunu koruyan; hatta bir çok sendikada sayısal anlamda düşüşler yaşayan; eylem ve etkinliklerde geçmiş yılları aşan değil; onarlın gerisine düşen bir görüntü var. Bu görüntü tabi ki hepimizi rahatsız ediyor. Ama buna ileriye dönük evriltebilecek potansiyel ve buna uygun mücadele yeteneğine sahip kararlar da var. 2005 sonrasına bakarken emekçilerin mücadelelerinin tekrar bu sorunları aşacağını düşünüyorum (..)
Sendika Org:Genel kurula nasıl bir işlev yüklüyorsunuz? Bu genel kuruldan nasıl bir sonuç çıkarsa sizin için anlamlı olur?
Biz emek hareketi olarak, genel kurulu önceden söylemiş olduğumuz bu nesnel durumu değiştirebilecek bir genel kurul olarak geçmesini istedik ve bütün kadrolarımızı, çevremizi bu doğrultuda yönlendirdik. Çünkü demokrasi taleplerimiz çok acil biçimde önümüzde duruyor ve henüz hayat bulmadı. Özellikle Eğitim-Sen’e yönelik durmadan kapatma davaları, saldırılar, çeşitli şubelerimize yönelik davalar, cezalar yoğunlaşıyor. Bir yandan da kamu emekçileri ekonomik açıdan kayba uğramış durumda ve bunun vermiş olduğu bir öfke var. Bu öfkenin bilince dönüşüp mücadeleye yansıması gerekiyor. Emekçilere yönelik çok büyük saldırılar var. Kamu hizmetlerini, insana yönelik temel hak ve hizmetlerin tavsiyesini amaçlayan bir kanunla karşı karşıyayız. Bu uluslararası sermaye ve siyasi iktidarların imzaladığı anlaşmalara dayanıyor(..)Enerji iş kolunda, haberleşmede, ulaşımda, sağlıkta tasfiyelerle çeşitli birimleri taşerona devrederek, sözleşmeli personel uygulamalarıyla, bu hizmetlerin paralılaştırılmasıyla, kadrolu istihdama yönelik önemli düzenlemeler ve yasalarla kamu emekçilerinin çalışma ve yaşam alanları daraltılıyor. Kamu personel rejimi yasası tam bir mayın tarlası. Memur memur olmaktan çıkıyor. Devlet sadece silahlı kendini koruyan memuru sahipleniyor; onun dışındakileri ise tasfiye ediyor. Sözleşmeli personel statüsüyle kamu emekçisinin iş güvencesi geleceği tehdit ediliyor. Kurallı çalıştırma ortadan kalkıyor, kuralsızlaştırma dayatılıyor. Artık az kişi ile çok iş yaptırma teknikleri, toplam kalite yöntemi, norm kadro gibi uygulamalar var. Bunlar çalışma yaşamında önemli tehlikedir. (..)İşini kaybetme ve gelecek korkusu var insanlarda. Bu yasa gelecek beklentilerini yıkıyor. (..)Sözleşmeli personel statüsü ve performans kriterleri ile çalışma hayatının bombardıman edilmesine karşı emekçilerin beklentileri var. Buna yanıt olmak zorundayız. (..)
Kongrelere giderken 2002-05 yılında yaşadığımız örgüt içi sıkıntıları aşmayı hedefleyeceğiz. Bunun için işyerlerini hedef alan, üyelerle buluşan, yeniden onların kaygılarıyla dertleriyle yoğrulan bir çalışma ve onun üzerinden bu dönemde genel saldırı yasalarını püskürtebilecek, yasaların hayat bulmasını engelleyebilecek, sendikaları ve mücadeleyi yeniden örgütleyecek bir anlayışla bu kongrelere gitmeliyiz. Bunun için iş yerlerimizde bu kongrelere ilişkin sendikayı sahiplenmek başta olmak üzere, sendikamızın mücadeleci kimliğini ve bu doğrultuda kararlarını yeniden hayata geçirip doruğa çıkartacak buluşmayı sağlamalıyız. (..)Yalnız yerellerde kongrelerde tam anlamıyla bu beklentimize karşılık bir çalışma yürütülmedi. Bazı darlıklar, rekabetler, çeşitli olumsuz söylemler oldu. Bu kongrelerde, emekçilerin ana gövdesinde birlik zeminini yaratıp bu birlik üzerinden kenetlenmeliyiz. Çünkü bunu sağlayamazsak gelen saldırıları püskürtmemiz oldukça zor. (..)İşyerlerinden başlayan ve merkeze doğru ilerleyen birlik; bu fikir siyasal anlayışların birliği değil tabi ki emekçilerin birliği. Emekçilerin birliği bu siyasi grupların birliğini de zorunlu olarak getirecek. İkinci bir amacımız da bu: Bu birlik fikrini Kamu Emekçileri alanında yaygınlaştırmak ve bu birlik üzerinden sendikaların yeniden örgütlenmesini sağlamak. Fakat bunda da fikri olarak da pratik olarak da istenilen sonuca ulaşılamadı. Şimdi Genel Merkez kongrelerine gidiyoruz. (..) Kongreleri kürsülerini demokrasi kürsüsüne, sendikal hakları emek hareketinin taleplerini orada haykıracağımız kürsülere, hem de bölgemize, ülkemize yönelik emperyalist saldırılara karşı anti-emperyalizmin ifade edildiği kürsülere dönüştürmek zorundayız. Önümüzdeki kongrelerde parçalı duruşlar, birkaç anlayışın hakimiyeti kabul edilemez tutumlar olur. Çünkü bu saldırılar ve tehlike çok büyük, bunu hep birlikte göğüslemek kenetlenerek mücadele etmek, püskürtmek zorundayız. Kongreye giderken bizim bakışımız bu birlik zemininin yaratılması, sendikaların yeniden örgütlenmesi, zaaflardan arınarak mücadeleci kimliklerine büründürülmesidir.
Sendika Org:KESK’ in mücadele ve örgütlenme anlayışında bir yenilenme ihtiyacı var mı? Varsa bunlar hangi politikalar üzerinden şekillenen ne gibi değişikliklerdir.
Elbette vardır. Hiçbir şey durağan değil. Günün ihtiyaçları da dayatıyor. Sadece belirli eylem biçimleri, basın açıklaması, basın toplantıları ötesinde önce mücadele anlayışında kendi kitlesiyle buluşan, eylem çağrılarında o kitlesini harekete geçirebilen işyerine dayalı bir örgütlenme faaliyetiyle birleşen bir mücadele hattının örülmesi gerekecek. Önümüzdeki dönem burada ilk dönemki gibi fikri düzeyde pratik anlamda bir yenilenmeye ihtiyaç var.(..) Ama bu yenilenmeden kast edilen bu üç yıllık süreçte yaptığımız eylem anlayışını reddeden bir mantık değil, onların da birleşiminden hareketle yeri geldiğinde sendikaların tek tek kendi özgünlüğüne dönük faaliyetlerine ağırlık vermesi gerekiyor. KESK bütünlüğü içerisindeki sendikaların kendi eylem ve etkinliklerini KESK bütünlüğüne taşıyıp birleştiren bir mücadele hattına akıtılması gerekiyor. Bu da yeterli değildir. Esas olan Türkiye’de emek hareketinin tümüne dair sorunları sahiplenerek SEKA, TEKEL Telekom’ da ve başka yerdeki işçi sınıfına yönelik saldırıları da kendimize yönelik saldırılar gibi algılayıp onların mücadelesi ile birleşen bir hatta girmemiz gerekiyor. Bu doğrultuda Emek Platformu’ndan umutlanıp buralardan bir şey beklemek doğru değil. Önemli olan yerellerde, işyerlerinde bu birlikteliği sağlamak olacaktır. Orda bütün emekçilere ortak örgütlenme, ortak mücadele fikrini kazandırmak, mücadele komiteleri, eylem komiteleri gibi örgütlenmeler yaratmak gerektiğini düşünüyoruz. İlçelerde ve illerde yerel emek güçlerini birleştiren platformlar kurulması, kurulu olanların yetkinleştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bunların birlikteliğini sağlamak bu birleşmeye öncülük etmek KESK’e düşen önemli görevlerdendir. Bu konuda azami çaba gösterilmelidir. Çünkü buralarda biz müca
dele birliktelikleri oluşturursak, dayanışma fikrini ve pratik uygulamalarını hayata geçirirsek merkezi mücadele platformu da doğacaktır, EP’nin bugünkü hali değişecektir. Konfederasyonları, genel merkezleri alttan zorlayan depremlerin yaratılması gerekiyor. (..)Yetki ve kararın emekçilere ait olduğu fikri yıllarca attığımız bir slogan. İşyerlerinde ve yerellerde bu fikirlerin bizim danışma meclislerimize, başkanlar kurullarımıza taşınması gerekir. Buralarda bunlar tartışıldığında çıkan kararlar KESK’in ve KESK’e bağlı sendikaların kararları haline gelmelidir. Ara organlar danışma-fikir üretme organı olarak görülüyor. Ama bunların karar organı olarak işlev görmesi gerekiyor. Böylece en geniş biçimde kararlaşmayı yaşayan bir örgüt onu uygulamada daha yaygın olarak mücadeleye kitlesel katılım sağlar.
Bir de demokrasi mücadelesinde daha ısrarcı olmamız gerekiyor. Örgütlenme, düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik saldırılara karşı duruş başta olmak üzere toplumun tümüne yönelik anti-demokratik uygulamaları ve saldırıları kendine yönelmiş sayarak demokrasi fikrinde birleşip ortak tutum almak gerekmektedir.
Önemli bir nokta da, dünyada ve ülkemizde de büyük çoğunluğun talebi olan savaşa karşı barışı dillendirmek ve bu doğrultudaki görevlerimizi yerine getirmektir. Başta ABD olmak üzere emperyalizmin bölgemize yönelik saldırıları ülkemizi büyük tehlikelere taşıyacak ve emekçilerin mağduriyetine yol açacaktır. Bu doğrultuda bizim anti- emperyalist mücadeleyi de öne çıkmamız, bu konuda alınan kararları sahiplenerek hayata bir an önce geçirmemiz gerekmektedir.
Bir başka amacımız da çıkışımızdan beri var olan fiili ve meşru mücadele anlayışını devam ettirmek olacaktır.Çünkü bizler hak verilmez alınır fikriyle örgütlendik. O zaman haklarımızı ısrarla isteyeceğiz, almak içinde de her türlü aracı kullanacağız. Bu diğer emekçilerle buluşabilirse daha anlamlı olur. Genel Grevi, Genel Direnişi örgütlemek önümüzdeki dönemin ihtiyaçlarındandır.
Tabi yenilenmeye, kadro eğitimine de ihtiyacımız var. Örgütlenmede yeni bir atağa ihtiyacımız var. Bir de sadece kadrolu istihdam alanlarını örgütlemek değil sayıları hızla artan kamu alanındaki sözleşmeli personeli, taşeronları nasıl örgütleyeceğimizi düşünüp buna ilişkin kararlar alabilmeliyiz.
(..)Bir de Kürt sorunu var mesela. Ülkeyi yönetenler hala inkar politikalarını dayatıyor. Biz bu soruna duyarsız kalamayız çünkü bu durum demokrasinin önünde engel. Bu sorun çözülmeden demokrasi sorunu da çözülmüyor. Halka yönelik bu politikalar karşısında birleşmemiz gerekiyor. Çünkü Türkiye’de emekçilerin sınıf talebi üzerinden mücadelesi tek başına yetmiyor. Bunu aynı zamanda Kürt halkının, köylünün, dar gelirlinin, işsizlerin, yoksulların talepleriyle de birleşen bir hat izlemeli. Buna yönelik kararlar alıp önümüzdeki dönemi böyle örmeliyiz
Sendika Org:Bir süredir DİSK-KESK birleşmesi sendikal hareketin çeşitli sorunlarına karşı bir çözüm önerisi olarak gündeme getiriliyor.sizin bu konudaki yaklaşımınız nedir?
Aslında bu kimi dönem zorunlu olarak gerçekleşmiştir. EP’nin bütününde alınamayan kararlarda, örneğin 1 Mart eyleminde, böyle bir zorunluluk böyle bir olumluluk olmuştur. Türkiye’de önemli bir kitle eylemi gerçekleşmiştir. Birleşik bir mücadele belki bir çekim merkezi olabilir mi fikrinden dolayı gündeme geldiği olmuştur. Fakat böylesi bir oluşumu dar bir oluşum olarak algılamaktayım. Emekçileri birleştiren bir şey olmaz. Emekçilerin daha geniş mücadele birlikteliğini sağlayamaz. Dar olduğu içinde bizim bu devasa sorunlarımızı aşmada sıkıntılar da yaratır. Türkiye’de zaten böylesi oluşumlar çeşitli kamplaşmalara da sebep oluyor. Bizim derdimiz sınıfın birliğidir. Burada ise solcuların birliği üzerinden bir birlik var bunu doğru bulmuyorum. Düşüncesi, inancı, etnik kimliği ne olursa olsun emekçilerin, yoksulların birliği üzerinden mücadele edilebilir ancak. Bunların iktidarı hedefleyen mücadelesi olmadığı sürece dönem dönem yükselen muhalefetlerinin iktidar tarafından bastırılması çok kolay olmayacaktır. Bu anlamda böylesi bir birlikteliği dar bir birlik olarak görüyorum. Yukarıda birlik zaten oldukça güç. Bir yandan Kamu-Sen. Türk -İş’in siyasi iktidarla yıllardır süren diyalog mantığı var. Bugün buna Hak-İş ve Memur-Sen de katıldı. Bu sendikalar kitlelerini siyasal iktidardan beklenti içine sokuyorlar ve bu nedenle mücadelenin önünde tıkaç görevi görüyorlar. Bu da bu birlikteliğin önünde bir engel oluyor. Tersten bakınca da bu birliktelik ayrı bir kamplaşmayı da doğuruyor. Aslında emekçi kimliğinde birliği sağlamak ve bu birliğin alttan yukarıya doğru örerek yukarıda daha geniş tabanlı bir birliği sağlamak gerekmektedir. Bu birliğin içinde meslek örgütleri, DKÖ’ler, siyasi örgütlenmeler hatta gençlik mücadelesinin unsurları da yer almalıdır. Daha geniş çeperli, bunların taleplerini, işsizlerin yoksulların taleplerini de sahiplenerek politikalar üreten bir birliğe açık kapı bırakmak gerekmektedir.(..)Örneğin Eğitim emekçilerinin öğrencileri ve velileri ile; sağlıkçıların hasta ve yakınlarıyla birleştirerek kuracağı ilişki birliği getirecektir.
Sendikalarda örgütlü işçi sayısı 700-800 bine düşmüş, kamu emekçileri de bu durumda. Henüz örgütlenecek ana gövde duruyor. Bunun yanında Kamu-Sen’in, Hak-İş’in demokrasi mücadelesine bakışları, emek hareketinin yükselişinde bir sendika gibi davranamamaları, hatta zaman zaman KESK’e yönelik saldırıları önemli bir sorun olarak önümüzde duruyor. Bizim temel mantığımız ihtiyaçlar ve talepler üzerinden bu birliği işyerlerinden doğru nasıl öreriz olmalıdır diye düşünüyorum.