Sendika org: Genel Kurula giderken KESK’ in geçmiş üç yıllık sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce KESK’in başarılı ve başarısız yanları nelerdir? Ali Berberoğlu: KESK’in kuruluşundan beri getirdiği bir mücadele tarzı var. 4688 sürecinin ilk dönemlerinde belki çeşitli sorunlar yaşandı. Kimileri 4688’e adapte olurken adeta kendini bağlanma noktasına taşıdı. Kimisi 4688 yokmuş gibi davrandı. Temel sorunlardan birisi […]
Sendika org: Genel Kurula giderken KESK’ in geçmiş üç yıllık sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce KESK’in başarılı ve başarısız yanları nelerdir?
Ali Berberoğlu: KESK’in kuruluşundan beri getirdiği bir mücadele tarzı var. 4688 sürecinin ilk dönemlerinde belki çeşitli sorunlar yaşandı. Kimileri 4688’e adapte olurken adeta kendini bağlanma noktasına taşıdı. Kimisi 4688 yokmuş gibi davrandı. Temel sorunlardan birisi bu; 4688’lik sürecini KESK’in kendi mücadelesine uygun bir biçimde, yeterince karşılayabildiğini düşünmüyorum. Kuşkusuz bu ülkede sendikal mücadele veriyorsak ülkenin yasaları bir biçimiyle bizi etkiler ama bizler de onu etkileriz, değiştiririz. Ama biz biraz çabuk uyum sağladık; üstelik uyum sağlamamız gereken noktalarda uyum sağladık. Belki delebileceğimiz, yarıp kırabileceğimiz noktalarda yeterince çaba gösterildiğini düşünmüyorum. Bunlar 4688’i tanımayalım anlamına gelmiyor. Bu yasa yaşamın içinden bir şeydir ama toplumsal mücadelede var olduğumuza ve yasa olmayan dönemde kurulduğumuza göre “Bu yasayı da değiştireceğiz, toplu görüşmeyi de toplu sözleşmeye çevireceğiz” dedik. Bu süreç biraz bunun süreci olmalıydı ama bu konuda çok başarılı olabildiğimizi söyleyemiyorum.
Geçmiş süreçte tabi ki KESK’in ve sendikalarının yaptığı olumlu şeyler de var. Mesela belki tümüyle baş edemedik ama bu dönemde temel sorunlarımızdan biri olan kamu reformu süreci… KESK’in bir çok konuda ülke gündeminin peşinden koşan bir tarzı var; bu konuda biraz erken hareket etmeyi becerebildik. Daha yasa meclis gündemine gelmeden Haziran’da çalışmalarımızı başlattık. 60 ilde çalışma, 6 ilde miting gerçekleştirdik. Kitle eylemleri ile bir bilgilendirme faaliyeti yürüttük. Hatta aslında çok farkına varamadığımız bir şey oldu 55-60 maddelik bir reformun 20 maddesinden fazlası Cumhurbaşkanı’ndan veto yedi.Yani aslında başarılı olduk. Belki tümüyle engelleyemedik ama diğer taraftan da bu başarıyı kamuoyuyla çok paylaşamadık ve “başaramadık” gibi oldu. Başka sorunlarda da, nedense, KESK ve bağlı sendikaları kuşkusuz her şeyi çözemedik ama kazanım elde ettiğimiz noktaları da kamuoyuyla paylaşabildiğimizi düşünmüyorum. Böyle bir eksiklik de yaşıyoruz.
KESK Başarılı mı başarısız mı? Toplamda başarılı veya başarısız demek bence çok gerçekçi değil. Zaten bu örgütlerin varlığı bir başarıdır. Dönüp baktığımız zaman çevremizde ülkemizde başkada pek kimseyi göremiyoruz. Çoğu kez bekli de muhalefet bizim omuzlarımıza kalıyor. (…)
Başarıyı getirebilecek bir başka şey de bana göre gerçekleşebilir ciddi, hedefleri olan programlardır. (..)Kuşkusuz var olanları yada bir takım çatışmaları yok saymıyorum ama genel anlamda örgütlerimizin, uzun vadeli, rotası belli programları yok. Böyle olunca da kendisi gündem yaratma yerine gündeme katılıyor, bu gündeme takılıyor. Böyle her 2,5 saate de bir yasa geliyorsa ciddi sıkıntılar yaşanıyordur demek.
Sonuç olarak başarılıdır veya başarısızdır demek yerine; başarılı olduğu konular da var gereğini yapamadığı konular da vardır diyebiliriz. Umarım önümüzdeki dönem bütün Türkiye’de, diğer emekçileri de kapsayarak sadece kamu emekçileri ile sınırlı kalmayan bir yol ve emekçiler lehine çözümler, kazanımlar üretebiliriz.
Sendika Org: Genel kurula nasıl bir işlev yüklüyorsunuz.Bu genel kuruldan nasıl bir sonuç çıkarsa sizin için anlamlı olur.
Hangi sendikal grubun kaç kişiyle temsil edilebildiği bir ölçü değil benim için.Gerçi teorik olarak herkes bunu reddettiğini söylüyor ama doğal olarak şöyle bir iddia da var: Örgütlerimiz çok kurumsallaşıp gelenekleri oturmuş örgütler olmadıkları, genç örgütler oldukları için yönetimde kimler olursa daha çok onların anlayışı hakim oluyor. Bu anlamda yönetimlerde olmak önemli; bunu reddetmiyorum. Ancak esas itibariyle gerçekten kamuoyunu, emekçileri, kamu emekçilerini, ikna edecek bir programa ihtiyaç var. Bunu koymadan hangimiz yönetimde olursak olalım çok ciddi şeyler elde edebileceğimizi düşünmüyorum. Dünyada ve ülkede yaşanan büyük hak gaspları var. Nasıl bir yöntemle mücadele edip bunları durdurabiliriz kaybedilen haklarımızı nasıl geri alabiliriz, kazanılmış haklarımızı nasıl ileriye götürebiliriz diye düşünmek gerekir. Kuşkusuz her dönem emekçiler için sıkıntı olmuştur ama önümüzdeki dönemin oldukça sıkıntılı olacağını düşünüyorum. Kamunun yeniden yapılandırılması konusunda yasalar hazırlandı. Önümüzdeki 3 yıl bunların hayata geçirileceği dönem olacak. Bütün bunlara karşı koyabilecek bir hazırlığın içinde olmalıyız. Ülkemize baktığımızda bunun da en önemli gücü olabilme özelliğine sahip örgüt KESK’tir. (..) Türkiye’de emekçiler sadece KESK’le sınırlı değil ve diğer yapılarla, Emek Platformuyla ilgili sorunlar da var ama sıkıntılar hep olacak. Bütün bunlarla beraber benim gördüğüm temel bir sorun da kendi iç sorunlarımız. Örgütlerimizin içindeki sorunlar. (..)Yanlış gündemlerle sendikamızın eforunu enerjisini tüketme ve esas hedefleri unutma tarzı var. Bu tarzdan kurtulmalı, demokrasi mücadelesini doğru tarif etmeliyiz. Yani demokrasi mücadelesi eşittir Kürt sorunu gibi bir tarife ben katılmıyorum. Kuşkusuz Kürt sorunu da bu ülkenin önemli sorunlarından birisidir ve demokrasi mücadelesiyle çözülecektir ama sadece bundan ibarettir diye sürekli örgütlerimizin önüne bu sorunun koyulması yanlıştır. Zaten bu örgütlerimizin çok fazla altından kalkma şansının olmadığı bir konudur ve örgütlerimizin önünü önemli ölçüde tıkamaktadır. Bu ciddi bir sorundur ve örgütlerimizin bunu önümüzdeki dönemde daha sağlıklı tartışmasını umuyorum
Bu sorunları tümüyle çözmenin gerçekliği var mı, bilmiyorum. Ama geniş yönetimlerde birlikte olmakta yarar var. Bunu kimse tartışmıyor. Ancak birlikteliğin temsiliyetlerin kararlaşma noktasına yansıması gerekiyor, yoksa figüran rolü vermekle olmuyor. Temsiliyet varsa kararlaşmaların mutlaka buralara yansıması gerekiyor. Madem sol gelenekten geliyoruz, demokrasinin 4-3 parmak çoğunluğu gibi tarif edilmesine katılmıyorum. Birlikte yönetmek biraz temsil edilen yapıların kararlaşmalara yansımasıdır. (..)
Bunlar bize ait sorunlar ve bunları çözebiliriz. (..) Sürekli mücadele ettiğimiz neo- liberal politikaları, dünyadaki ve Türkiye’deki sendikal hareketi krize sokan asıl nedenleri kesinlikle unutmayacağız. Ama daha sağlıklı, direngen durabilmek için biraz daha bu iç sorunlarımızın çözülmüş olması gerekiyor.
Sendika Org:KESK’ in mücadele ve örgütlenme anlayışında bir yenilenme ihtiyacı var mı? Varsa bunlar hangi politikalar üzerinden şekillenen ne gibi değişikliklerdir.
Örgütlenme ve işleyiş sorunlarını çok ciddi tartışmalıyız. Bunların başında da örgüt içi demokrasi geliyor. Bir ülkede demokrasi iddiasıyla yola çıkanların önce kendi içlerinde demokrasiyi en geniş ölçüde işletmesi gerekiyor. (..) Örgütlerimiz çok merkezileşmiştir. Daha somut söyleyeyim şubelerimiz genel merkezlere, genel merkezlerimiz ise KESK’e bakmaktadır. Hatta çoğu kez genel merkezler KESK’in yazılarını, kararlarını şubelerine ileten bir konuma düşmüştür. Şubeler platformu işleyişi önemli ölçüde genel merkezleri teğet geçen bir işleyiştir. KESK bir yönetmelik çıkartmıştır ama bunlar şekli şeylerdir. Biz esas itibariyle demokratik işleyişi içimize sindirmeliyiz. Her kurulan biri
min görev ve işleyişi netleşmelidir. Yani şubeler platformu KESK’in illerdeki şubeleri gibi çalışmamalıdır. O zaman genel merkez gibi bir şeye gerek yok. (..)
Geçmişten beri eleştirdiğimiz bir nokta var: Eğitim Sen’in herhangi bir üyesi KESK’e yönetici olabilir, hatta Eğitim-Sen MYK’sına uygun düşmeyecek kararlar alabilir.(..) Örgütlenme modelimizi tartışmamız gerekiyor. Bunları 4688’den bağımsız yapmamız gerekiyor. (..) Şu anda demokratik merkeziyetçilik ilkesinin önemli ölçüde merkeziyetçilik yanı işletiliyor. Yıllar önce bu örgütü ilk kurduğumuzda bile demokratik mekanizmaları daha iyi işletiyorduk. O günlerde bir iş bırakma, vizite yada başka kararlar bu kadar merkezi alınmıyordu. Karardan öce bölge toplantıları yapılıyordu. Buralarda tartışılıyordu, sonuçları da MYK’da karar haline geliyordu. Şimdi tam tersine oluyor. Sendika genel merkezleri ve KESK bir karar alıyor, yapılan toplantılar “bu kararı uygulayacaksınız” noktasında oluyor. Doğal olarak da üyelerden tepki geliyor. (..) Oysa hepimiz biliriz ki insanlar katıldıkları kararların arkasında dururlar. Katılmadıkları, başkaları tarafından alınmış kararlara çok katılmazlar. Eylemliliklerimize katılımın düşmesinin bir nedeni de budur.
Kendi içimizde ki seçim sistemimiz de, çok eleştirdiğimiz partilerin seçim sisteminden çok da farklı değil. Onlar da delegelerle yapıyor, biz de delegelerle yapıyoruz. Mesela Eğitim- Sen’de şu anda genel merkez seçimine katılacak bir delege yaklaşık 320 kişiyi temsil ediyor. Bu gerçekçi mi? Bu bir kişiyle 320 kişinin iradesi mi geliyor? Doğrudan katılım dediğimiz sistemi ciddi ciddi tartışmalıyız. Bunu sadece sendikal mücadeleyle sınırlı görmüyorum bu ülkede siyasi partiler yasasından da bu kadar şikayetçiyiz, diyoruz ki lider sultası var, ön yoklamalar yapılmıyor ama bizde delege sistemiyle farklı bir şey yapmıyoruz. Katalım üyelerimizi seçimlere, korkmayalım. Sonra da dönüp kamuoyuna ve siyasi partilere diyelim ki; “İşte biz yapıyoruz, işte Eğitim Sen bütün üyeleriyle seçim yapıyor”. (..)
Sendika lokallerinden biraz kurtulmamız gerekiyor. İş yeri dediğimiz gerçekliğe dönmemiz gerekiyor.benim inancım işyerlerinde varsanız örgütünüz vardır. Yoksa her iş yerinden bir kişiyle 300 kişi Kızılay’da toplayarak; ki bunu küçümsememekle beraber, iş yerinde varlığınızı iddia edemezsiniz.
Sendika Org:Bir süredir DİSK KESK birleşmesi sendikal hareketin çeşitli sorunlarına karşı bir çözüm önerisi olarak gündeme getiriliyor.Sizin bu konudaki yaklaşımınız nedir?
(..)Çalışanların ortak örgütlenmesi fikrine katılmamak mümkün değil. Fakat bunda da elbette çalışanların hangi kesimi daha yüksek standartta haklara sahipse orada örgütlenmeyi kastediyorum. Son yıllarda dünyada ve ülkemizde çalışanların ortak örgütlenmesinden biraz daha geniş; işsizleri, tarım çalışanlarını, sigortasız çalışanları v.s. örgütlemek fikri var. Bunlara ideal olarak karşı çıkmak mümkün değil. Ama bütün bunları alıp KESK- DİSK birleşmesinde çözmeye kalkarsanız bunu da kabul etmek mümkün değil. Çünkü bu gerçekçi çözüm değil. Hiçbir örgüt hakkında ileri geri laf etmek istemem. Bizim derdimiz emekçilerin birliği, emekçilerin ortak örgütlenmesi ve gerçekten burada yine bu örgütlenmeden emekçilerin lehine sonuçlar elde edecek mücadele tarzı geliştirmek. Ama bunu getirip sadece DİSK ve KESK’in yönetim kurullarını birleştirerek ve benzeri örgütlerin birliği gibi algılamak doğru değil. Emekçiler sadece bu iki kesimle sınırlı değil. Doğru veya yanlış yerde örgütlenmişlerdir, ama sonuçta bu iki sendikadan ibaret değillerdir. Üstelik Türkiye’de bu birleşmenin emekçileri siyaseten böleceğini düşünüyorum. Ülkemizde maalesef emekçilerin siyasi tercihleri farklılık arz ediyor.(..) Emekçilerin bu kadar bölünmüş parçalanmış olmasının sonuçları itibariyle hizmet ettiği yer sermayedir. Onun için bütün kesimlerin örgütlenmesine evet ama bunda bile öncelikle işkolu, işçiler, kamu emekçileri, bütün emekçiler diye bakmamız gerekiyor. Yani halkımızın deyimiyle bir az herkesin evinin önünü süpürmesi gerekiyor. Bu başka noktalarda da önemli. Şimdilerde bir laf dönüyor “küresel saldırıya karşı küresel direniş.” Yani ideal olarak reddetmemiz mümkün değil ama ülkemizde halen daha kamu emekçilerinin içinde bile %20 örgütlüyseniz, ki o örgütlülüğü de ayrıca değerlendirilir, küresel direnişe hangi katkıyı koyabilirsiniz. Bu anlamda da biraz evimizin önünü süpürmek gerek.
Bunlar belki biraz uzun erimli hedefler, çok emek verilmesi gereken hedefler ama bunlardan kaçınmamalıyız. Bu kadar tartışmayı, iki konfederasyonun yönetimlerini bir araya getirmek gibi çok alt bir düzeyden bir projeyle çözdüğümüzü sanarak kendimizi aldatmayalım. Bu çözüm değildir emek cephesi çok daha geniştir ve geniş olmalıdır. Bizi daraltmak isteyebilirler ama biz mutlaka bunu genişletmeliyiz. Bu projeye karşı olmak anlamında değil ama böyle küçük projelerle emekçilerin sorunlarını çözüleceğini düşünmüyorum. Biz çok daha geniş düşünmeliyiz