Kolombiyalı solcu bir liderin, Kolombiya hükümetinin Venezüella ordu ve istihbarat yöneticilerini de kattığı gizli bir devlet operasyonuyla kaçırılışının açığa çıkmasıyla, iki devlet arasında önemli bir diplomatik ve politik gerilim açığa çıktı. Venezüella İçişleri Bakanlığının araştırması, gazeteciler ve diğer politik gözlemcilerin rapor ve tanıklıklarının ardından, Venezüella egemenliğine dönük bu açık tecavüzün Başkan Uribe dahil Kolombiya Hükümetinin […]
Kolombiyalı solcu bir liderin, Kolombiya hükümetinin Venezüella ordu ve istihbarat yöneticilerini de kattığı gizli bir devlet operasyonuyla kaçırılışının açığa çıkmasıyla, iki devlet arasında önemli bir diplomatik ve politik gerilim açığa çıktı. Venezüella İçişleri Bakanlığının araştırması, gazeteciler ve diğer politik gözlemcilerin rapor ve tanıklıklarının ardından, Venezüella egemenliğine dönük bu açık tecavüzün Başkan Uribe dahil Kolombiya Hükümetinin üst düzey yöneticilerince planlandığı ve yürütüldüğü belirlendi. Önce Kolombiya’nın doğrudan ilişkisi saptandı ve Venezüella hükümeti bir taraftan Kolombiya Başkanlık danışmanlarını suçlayarak diplomatik bir çözüm yolu ararken Kolombiya hükümetinin halktan özür dilemesini istedi. Kolombiya rejimi Venezüella egemenliğine dönük bu saldırıdaki bağlantısını agresif bir şekilde savunarak saldırıya geçti ve bunun da ötesinde “ulusal güvenlik” gerekçesiyle gelecekte de benzer saldırılar düzenlemesinin meşru olduğunu ileri sürdü. Bunun üzerine Başkan Chavez Bogota’daki Venezüella Büyükelçisi’ni geri çağırdı ve Kolombiya Devleti resmi düzeyde özür dileyinceye kadar devletler arası tüm ticari ve politik anlaşmaları askıya aldı. Yanıt olarak ABD hükümeti Kolombiya’nın Venezüella egemenliğine dönük bu saldırısına koşulsuz destek verdi ve Uribe rejimini gerginliği sürdürmesi yönünde kışkırttı. Spesifik bir olay neticesinde diplomatik bir gerilim olarak başlayan şey ABD ve Latin Amerika siyasi ilişkilerinde büyük, belirleyici bir krize dönüştü -ki bu kriz askeri, ekonomik ve politik sonuçları itibarıyla bütün bölge için potansiyel bir tehlike oluşturuyor.
Üst Düzey Bir Gerilim
Uribe rejimi Kolombiyalı solcu lider Rodrigo Granda’nın kaçırılmasını savunurken Bush yönetimininkinin yansıması olan bir dış politika doktrini ilan etti: Kolombiya hükümetinin, devlet güvenliği açısından tehdit oluşturabilecek siyasi muhaliflerini (rejim “terörist” diye adlandırıyor) barındırdığını yada koruduğunu düşündüğü herhangi bir ülkede tek taraflı müdahalede bulunma hakkı. Uribe’nin tek taraflı müdahale doktrini Başkan Bush’un 2001 sonunda ilan ettiği önleyici savaş doktrinine benziyor. Uribe’nin eylemi ve söylemi, Washington yönetiminin bölgesel siyasi-savunma aygıtlarındaki derin nüfuzu ve 3 milyar dolarlık ek askeri yardım aracılığıyla Uribe rejiminin politikaları üzerindeki hakimiyetiyle derinden ilgilidir.
Uribe’nin saldırgan askeri doktrini önemli bazı siyasi önermelere dayanıyor:
1.) Herhangi bir ülkenin egemenliğine, güç ve şiddet kullanımını da içeren biçimlerde doğrudan yada yerel paralı askerlerle birlikte saldırı hakkı.
2.) Kolombiya devletinin menfaatlerine hizmet etmesi için ordu ve istihbarat görevlilerini ayartma ve kendi hesabına çalıştırma hakkı.
3.) Hedef bir ülkede yasadışı şiddet eylemleri düzenlemeleri için ödül avcılarına ve “üçüncü şahıslara” fon ayırma hakkı.
4.) Kolombiya yasa, kararname ve politikalarının müdahil ülkenin egemen yasalarına karşı üstünlüğü olduğu iddiası.
Uribe doktrini açıkça, Washington’un emperyalist küresel söyleminin bir tekrarı. Uribe’nin doktrini, Kolombiya’nın ABD direktiflerine tabi alt-emperyalist, bölgesel bir güç olarak tesisine yönelik. Saldırı şu an sadece Venezüella ilişkilerini kapsıyorsa da, Uribe doktrininin tek taraflı askeri müdahale için tanımladığı hedef “yarı küredeki herhangi bir yer”. Yani Uribe’nin doktrini yarı küredeki bütün ülkelerin egemenliği için tehdittir: Venezüella’daki müdahalesi ve bahanesi de gelecekteki saldırıları için bir emsaldir.
Son Dönemde Tek Taraflı Müdahale Örnekleri
Uribe doktrini orijinal bir doktrin değil- Bush Yönetimi ve İsrail hükümeti söylemlerinin bir taklidi. Her iki hükümet de diğer ülkelerdeki sınır ötesi müdahaleleri için sözde-meşru bir çerçeve buldular. Son beş yıldır, ABD-Pentagon, dünya çapında “muhtemel terörist”leri katletmek için komanda operasyonları yürüten “Özel Kuvvetler”e sahip olmaktan dolayı açıkça övünüyor. Yahudi devleti de, sınır ötesi ölüm mangaları -ki bunların bir kısmı teşhir olmuştur- sayesinde adı çıkmış bir devlettir.
Kolombiya’nın tek taraflı müdahale stratejisinin bir parçası olarak sınırötesi siyasetini benimsemesi ve uygulaması tesadüf değil, çünkü Kolombiya güvenlik güçleri ABD ve İsrail gizli siyasi polisi tarafından eğitilip yönlendirilmekte. Washington, daha doğrudan bir biçimde, 3 milyar dolarlık askeri yardım programıyla Kolombiya devletinin her kademesinde komuta ve kontrol pozisyonunda bulunuyor ve böylece Uribe rejiminin güvenlik doktrinini de belirleyebiliyor. Daha da önemlisi, Uribe Başkan olmadan ve büyük ABD yardımları almadan önce uzun zaman için ölüm mangası siyasetinin geniş kapsamlı bir uygulayıcısıydı. Uribe, patron-devletinden Bush Doktrinini ödünç alarak, son yirmi yıldır Kolombiya’da uyguladığı terörü uluslar arasılaştırmış oldu.
Uribe rejimi, son dönemdeki bu sınır ötesi adam kaçırma sağanağından (Ekvador’da Trinidad, Venezüella’da Granda) önce, sınır ülkelerde halkça desteklenen liderlerin ve askerlerin kaçırılması ve öldürülmesi, ve darbecilere -özellikle Venezüella’da- lojistik ve siyasi destek sağlanması gibi pek çok olaya karıştı. Son üç yıl boyunca, ölüm mangaların zulmünden kaçan düzinelerce Kolombiyalı sığınmacı, Kolombiyalı paramiliter gruplar ve güvenlik güçleri tarafından Venezüella’ya kadar takip edilip öldürüldü yada kaçırıldı. Altı Venezüella askeri Kolombiyalı güvenlik güçleri tarafından, “açıklanmayan” bir olayda öldürüldü. Daha yakın bir zamanda, 2004’te, 130’un üzerinde Kolombiyalı paramiliter kuvvet ve diğer çeteciler, darbecilerin eylemlerini tetikleyecek terörist saldırılarda bulunmak için Venezüella’ya sızdı. Bundan kısa süre sonra Kolombiya güvenlik güçleri ve CIA, Kolombiya’nın ana gerilla grubu FARC’ın barış görüşmeleri temsilcisini kaçırmak için Ekvador’a müdahale etti.
Yeni ve daha uğursuz olan şey, Uribe rejiminin fiili sınır ötesi siyasetinin yasal stratejik bir tek taraflı askeri müdahale doktrinine dönüşmüş olması. Kolombiya, diğer ülkelerin egemenliğini ihlal eden gizli operasyon siyasetini artık bırakmış gibi görünse de, şurasını açıkça ilan etti ki, dünyanın hangi bölgesinde kendi “ulusal güvenliği” için bir tehdit unsuru olduğunu düşünürse orada kendi yasalarının üstünlüğü geçerlidir ve bu yasaları uygulama hakkı vardır. Kolombiya’nın Venezüella ve Ekvador egemenliğine dönük büyük saldırıları Kolombiya devletinin en yüksek kademeleri (asıl yetki sahibi Başkan Uribe’dir) tarafından onaylanmakta ve yönetilmektedir; ve ABD’nin Kolombiya’daki en büyük diplomatik sözcüsü tarafından da onaylanmaktadır.(“Biz Uribe’nin hareketini % 100 onaylıyoruz.”)
‘Granda olayı’ iyi niyet görüşmeleriyle çözülebilecek kadar basit, münferit bir diplomatik vaka değildir. Kaçırma olayı, Venezüella’yla büyük çaplı askeri-politik bir karşılaşmaya dönük ideolojik, politik ve askeri hazırlıklar içeren daha büyük bir stratejinin parçasıdır.
Uribe Doktrininin Amacı
Uribe doktrininin ilanının ve uygulamasının birkaç amacı var. İlki ABD’nin emperyalizmi ve Kolombiya egemen siyasetiyle bağlantılı: bölgesel sömürgeci egemenlik karşısındaki muhalefeti ve dünya çapında gelişen ABD karşıtlığını bertaraf edebilmek için Chavez rejimini devirm
ek. Chavez ABD’nin Irak ve Afganistan savaşlarına ve İran’a saldırı planlarına karşı çıkıyor. Latin Amerika’da, ABD egemenliğindeki Amerikalar Arası Serbest Ticaret Anlaşması’na kaşı çıkıyor. İkincisi, Uribe doktrini Küba’nın devrimci yönetimini zayıf düşürmek için Küba ve Venezüella arasındaki ticari bağları yok etmeye çalışıyor. Üçüncüsü, Uribe doktrini, tam da Chavez hükümeti petrol pazarlarını Çin ve diğerlerine doğru genişleten ticari anlaşmalara imza atmışken, Venezüella’nın sadece ABD’ye petrol ihracatı yapan bir konumda kalmasını hedeflemektedir. Dördüncüsü, ve Uribe rejiminin ayakta kalması bakımından düşünüldüğünde büyük ihtimalle de en önemlisi, Kolombiya hükümeti Chavez’in refah politikalarının Kolombiya halkında yarattığı olumlu etkiden dolayı derin bir rahatsızlık duymaktadır. Yoksulluk içinde yaşayan Kolombiyalıların çoğunluğu, yeni ilan edilen toprak reformundan ve kamusal işletmelerin (özellikle devletin petrol işletmelerini) savunulması siyasetinden etkilenmektedir. Uribe’nin kemer sıkma politikaları, askeri ve paramiliter kuvvetlerle 3 milyon köylüyü yerinden sürmesi, zenginliğin merkezileşmesini teşvik edip sosyal hizmetleri geri plana itmesi, insan haklarına, demokratik/sendikal haklara karşı sistematik, uzun dönemli ve büyük çaplı saldırıları Chavez liderliğindeki Venezüella’nın sunduğu tutarlı, kabul edilebilir ve somut alternatifle taban tabana zıttır. Bu durum, çok sayıda Kolombiyalı’nın Venezüella’ya kaçışından da anlaşılabilir. Uribe, Venezüella’ya ABD ve işbirlikçi darbecilerin desteğiyle müdahale ederek -parlamento, gerilla ya da toplumsal hareket- her formuyla devrimci siyaseti engellemeyi umuyor.
Uribe doktrininin en acil hedefi Kolombiya topraklarının yarısını kontrol altında tutan 20.000 kişilik gerilla ordusunu alt etmek. Son saldırı ve ihlallerin amacı ise Kolombiya egemenlerinin iç sorunlarını çözmek için komşu ülkeleri bölgesel bir kampanya etrafında Kolombiyalı ölüm mangalarıyla ittifak yapmaya zorlamak -ABD’nin bölgesel egemenliğine karşı çıkanları cezalandırmak. Uribe rejiminin abartılı uluslar arası “anti-terör” kampanyası aslında kendi iç kontrgerilla kampanyasının başarısızlığının bir itirafı. Uribe’nin Venezüella Devletinin “teröristlere yataklık ettiği” ya da “teröristleri koruduğu” yönündeki iddiaları tescilli yalandır. Uribe hiçbir sistematik delil sunmamaktadır. Gerçek hedef Venezüella Devletine -ya da onun en zayıf ve zaaflı kesimlerine- Kolombiya-ABD askeri güvenlik aygıtının emirlerine boyun eğmeleri için şantaj yapmaktır.
Terörizm: Propaganda ve Pratik
Dünya, Uribe rejimini devlet terörünün yeni bin yıldaki en berbat uygulayıcılarından biri olarak kabul etmektedir. On binlerce köylü, insan hakları aktivisti, sendikacı ve köylü ya doğrudan ordunun ya da devlet destekli paramiliter güçlerin operasyonları sonucunda katledilmiştir. Her yılın her günü, çok sayıda köylü ve rejim muhalifi katledilmektedir. Devlet terörü Uribe rejiminin ve ABD destekli askeri misyonunun karakteristiğini açıklamaktadır. Oysa gerçek bir totaliteryen davranışla, teröristlikle suçlanan terörün mağdurlarıdır.
Venezüella’yı terörize etmek amacıyla 130 paramiliter kuvvet yollayan Uribe, başarısız olmuş bir darbe girişimini destekliyor ve darbenin sınır dışı edilmiş baş tertipçilerine yardım ve yataklık ediyor. Venezüella askerlerine ülkelerine ihanet edip bir kaçırma operasyonuna katılmaları için rüşvet veren Uribe, Chavez’i teröristlere yataklık etmekle suçluyor ve “uluslar arası” bir “terörizm konferansı” düzenlemek için çağrı yapıyor. Uribe’nin bölgesel bir konferans için çağrı yapmaktaki amacı kendi rejiminin bir parçası olan devlet terörizmini tartışmak değil; Uribe böylece kendi tek taraflı müdahale doktrinini meşrulaştırmak, Kolombiya’da sürdürdüğü iç savaşta diğer bölgesel ABD işbirlikçilerinin desteğini almak ve Chavez rejimini Kolombiya güvenlik doktrinine tabi kılmak niyetindedir.
Chavez, kaçırma olayının açığa çıkardığı büyüyen güvenlik tehlikesinin farkına varınca iki devlet arasındaki ekonomik ve askeri projeleri iptal etti ve Bogota’daki büyük elçisini geri çekti. Uribe’ye, kaçırma olayıyla ilgili görüş farklılıklarını ve buna bağlı olarak gelişen olayları bir çözüme kavuşturmak için devlet başkanları arasında bir ikili görüşme teklifinde bulundu. Fakat ne Venezüella Dışişleri Bakanlığının diplomatik manevraları ne de Kolombiya Devletinin saldırgan propaganda kampanyası; Kolombiya’nın kendi ve ABD emperyal devletinin çıkarlarını savunma siyasetinin Venezüella’yla askeri karşılaşmaya yöneldiği gerçeğini değiştiremez.
Uribe Doktrininin Sonuçları
Uribe Doktrininin politik ve askeri sonuçları uluslar arası hukuk ve normlardan büyük ölçüde sapmakta ve emperyal beyliklerin saldırgan eylemlerine benzemektedir. Eğer tüm ülkeler Uribe Doktrinini uygulasalardı, Latin Amerika’nın tamamının daimi savaşlar, fetihler ve sürekli kurtuluş hareketleriyle dolu olduğu bir dünyayla yüz yüze kalırdık.
Uribe Doktrini, devrimci muhalefeti hedef alan takip operasyonlarında ülke sınırları etrafında askeri operasyonlar düzenleyen, sürekli savaşan bir devlet tarif etmektedir. Bu politikanın anlamı şudur: “Latin Amerika’daki her ülke kendi egemenliğini Kolombiya’nın “ulusal güvenlik” tanımlarına göre sınırlamalı.” Her ne kadar Ekvador’daki Gutierrez rejimi “ikinci dereceden bir işbirlikçi” (ABD işbirlikçisi Uribe rejiminin işbirlikçisi) olmayı kabul etmişse de, bu durum Venezüella gibi bağımsız bir ülke için kesinlikle kabul edilemezdir.
Aynı derecede önemli bir nokta da şu ki, Uribe Doktrini ülkeler arası sınırları tanımamaktadır, yani kendi kendine, sınırlarını ihlal ettiği ülkelere danışmadan sınır ötesine geçme hakkı tanımaktadır. Bu, ülkeler arası sınırları tanımamaktan sınırdaş bölgeleri ekonomik nedenlerle yada “güvenlik” gerekçesiyle ilhak etmeye giden yolda atılmış küçük bir adımdır. Kolombiya yakın geçmişte (1992’de) savaş gemilerini Venezüella sularına göndererek neredeyse büyük bir savaşa neden oluyordu. Uribe’nin ülkeler arası sınırları tanımayan, uluslar arası ideolojik savaş nosyonu, Bush’un emperyal projesinin Ant ülkeleri bölgesine tercüme edilmiş bir kopyasıdır. Uribe açıkça, Güney Amerika’nın kuzey bölgesinde ABD vesayetinde bir alt-emperyalist rolü oynamaya heves etmektedir.
Uribe Doktrini Birleşmiş Milletler ilkelerinin tamamının katı bir reddiyesidir ve uluslar arası hukukun ihlalidir – gerçi uluslar arası hukuk ve ilkeler çoğu Latin Amerika ülkesinin Haiti’deki ABD istilasına, seçilmiş lider Başkan Bertrand Aristide’in kaçırılmasına ve sömürgeci işgal güçlerinin yerleşmesine boyun eğmesiyle zaten sarsılmıştır.
Nihayetinde Uribe Doktrini, ABD emperyal gücünün Latin Amerika’da takviyesi için bir ön kalkan olan ABD-Kolombiya ortak askeri operasyonlarını ilerletmeye hizmet etmektedir. Washington’un Uribe’nin saldırısını alay edercesine % 100 haklı bulması bu eylemin ortak bir eylem olduğu gerçeğinin ifadesidir. Saldırı, Kolombiya Savunma Bakanlığı’nı baştan aşağı idare eden ABD askeri ve özel kuvvetler yöneticileri tarafından uygun görülmüş ve yaptırılmıştır.
Venezüella-Kolombiya Mücadelesi: Ulusal mı, Sınıfsal mı?
Venezüella egemenliğine dönük Kolombiya tehdidi Venezüella’nın sağ kanat muhalefeti tarafından hoş karşılanmaktadır. Gayrı meşru biçimlerde Başkan Chavez’i devirme girişimleri her seferi
nde başarısız olan burjuva muhalefeti, sınıf düşmanları olan Chavezci hareketin yok edilmesine karşılık gerici Kolombiya egemenliğini kabul etmeye hazırdır. Bu durum, Granda’nın kaçırılması üzerine yapılan Parlamento görüşmelerinde net bir şekilde görüldü: Muhalif kongre üyeleri, Venezüella hükümetinin ülke egemenliğini savunmasını kınadılar ve Uribe’nin müdahalesini haklı gördüler. Chavezci bir kongre üyesi, Luis Tascon da muhalefetin Uribe’yi savumasını “ihanet” olarak adlandırdı. Bunun daha derin bir anlamı daha vardır: O da Venezüella burjuvazisinin sınıfsal çıkarlarının doğdukları ülkeye dönük her hangi bir bağlılıktan daha önemli olduğudur.
Bazı Chavezci Kongre üyelerinin öne sürdüğü “ulusal yurtsever cephe” fikrinin, dramatik biçimde bir hayal olduğu görüldü. Venezüella burjuvazisi, politik tercihlerini yurtseverlik temelinde değil sınıfsal ve emperyalizm işbirlikçisi bir temelde belirlemektedir. Venezüella egemenliğinin tek önemli savunucusu büyük ‘kent yoksulları’ kitlesi, sınıf-bilinçli işçiler ve Venezüella’nın ilerici alt orta sınıfları içinde ve onların Kolombiyalı kardeşleri arasındadır. Gerçek hayat gerilimin Kolombiyalılarla Venezüellalılar arasında değil, Venezüellalı yurtsever işçi ve köylülerle Kolombiya egemenleri ve onların işbirlikçisi hain Venezüella burjuvazisi arasında olduğunu gösteriyor. Venezüella burjuvazisi Kolombiya’dan ve ABD’den gelecek bir saldırının “Truva Atı”dır. Bugün Uribe’nin Granda’yı kaçırmasını destekliyorlar, yarın bir istilayı destekleyen beşinci kol sabotajcılar olacaklardır.
Kolombiya: ABD İmparatorluğu’nun Stratejik İşbirlikçisi
Washington’un Kolombiya’ya sağladığı askeri yardım miktarı, Latin Amerika’daki diğer bütün ülkelere yapılanın toplamından daha fazladır; dünya çapında ise İsrail’den sonra ABD’nin askeri yardımlarından en büyük payı alan ikinci ülkedir. ABD stratejisi, And bölgesinde ve üst Amazon havzasında ABD egemenliğini pekiştirmeye doğru bir ilk adım olarak kitlesel ve etkili gerilla hareketlerini alt etmek hedefi etrafında gelişmektedir. Bu bölgenin denetim altına alınması, saldırılar düzenleyerek Venezüella’yı teslim almak, petrol yataklarını ele geçirmek ve Küba’nın devrimci iktidarına sert bir darbe vurmak için bir sıçrama tahtası olabilecektir. ABD, Uribe aracılığıyla, Kolombiya silahlı güçlerini son birkaç yıl içinde üçe katlayarak 267,000 askerin üstüne çıkardı. Hava kuvvetlerini (combat helikopterler ve savaş uçakları) büyük ölçüde geliştirdi ve gerillaları bulmak ve izlemekte kullanılan en gelişmiş teknolojik askeri teçhizatı sağladı. Yine de bu strateji, binlerce sempatizan köylüyü katleder ve diğer milyonlarcasını sürerken gerillalar üzerinde herhangi bir stratejik askeri avataj kazanamadı. Kolombiya rejimi gerilla direnişiyle uğraşmak zorunda oldukça, Venezüella’ya karşı bir askeri saldırıda çok sınırlı bir rol oynayabilir. Uribe için, Venezüella’ya karşı ABD destekli bir saldırıya katılmak, geniş bir bölgeyi gerilla taarruzuna açan çok tehlikeli bir girişim olur. Bir savaşa iki cephede (doğu ve batı) katılmak, Hitler’in İkinci Dünya Savaşında öğrendiği ve Bush’un da bugün Orta Doğu’da öğrenmekte olduğu çok riskli bir girişimdir.
Granda’nın kaçırılması, Venezüella güvenlik sisteminin sadakatini, disiplinini ve etkinliğini test eden provokasyonlar tertiplemeye dönük daha büyük bir projenin sadece bir “prova”sı. Washington Venezüella’yı kendi egemenliğinden feragat ettirmenin ve sınırları üzerinde kontrol kurmanın ne kadar zaman alabileceğini görmeye çalışıyor. Başkan Chavez’in ekonomik ve askeri ilişkileri kesen, büyük elçisini geri çağıran ve Uribe’yi tek taraflı müdahale siyasetinden vazgeçmeye çağıran (diplomatik dilde “bir özür dilemesini istemek” olarak geçiyor) dobra dobra açıklamaları saldırıya öncülük eden bu tarz (adım adım) bir müdahaleye karşı ciddi bir darbeydi.
Uribe’nin ve Washington’un politik bir sopa olarak “terörist sorunu”nu kullanıp Kolombiya’daki halk direnişi ve Chavez hükümetinin arasını açma çabası kısmen geri tepti- hatta, Kolombiya ekonomisinin önemli kesimleri [doğal olarak Uribe’yi desteklemiş olan elit sınıflar dahil] tehlikeye düşerken, Venezüella’da alttan alta gelişen güçlü bir ulusal duyarlılık uyandırdı. Washington ve Uribe’nin terör konusunu tartışmak üzere uluslar arası bir konferans düzenleme önerisi, Latin Amerika rejimlerinin çoğunun şu anda ABD’nin emperyal çıkarlarına hizmet etmek için heves ettiği kabullerine dayanmaktadır. Otoriter sağın seçilmiş Chavez hükümetine karşı yürüttüğü bir önceki ekonomik-politik savaş periyodu zarfında, Brezilya Dış İşleri Bakanı Celso Amorin eliyle kendilerine “Venezüella’nın Dostları” diyen bir grup ülke organize edildi. “Venezüella’nın Dostları” saldırgan yeni liberal İbero-Amerikan liderlerinden müteşekkil; İspanya’nın eski Başkanı Aznar ve ABD’nin Bush’u (her ikisi de başarısız askeri darbeyi desteklemişlerdi), Meksika Başkanı Fox ve Şili Başkanı Lagos (adı çıkmış serbest piyasacılar) ve elbette Brezilya, hani Venezüella’nın sağcı muhalefetine seçilmiş hükümetiyle aynı politik mesafede duran Brezilya. Chavez haklı olarak böylesi “dostlar”ın arabuluculuğunu reddetti.
Lula, bugün bir kez daha uluslar arası bir saldırganla egemen bir ülke arasında arabuluculuğa soyunmaktadır. Küba dışında, küçük bir Latin Amerika rejimi dahi Uribe’nin saldırganlığını kınamadı, hatta daha da kötüsü, onun sınır-ötesi doktrinini açıktan eleştiren bile olmadı. Başkan Chavez, Bush ve Uribe’nin anti-terör doktrinini zaten kabul etmiş olan saldırgan yeni liberal ve emperyalizm işbirlikçisi rejimlerin ağırlıkta olduğu bir “uluslar arası zirve”ye katılmanın ne gibi tuzaklar içerdiğinin açıkça farkındadır.
Chavez’in karşılık olarak Kolombiya’nın müdahalesine ve egemenlik iddialarına odaklanan ve Uribe’nin vahşi devlet terörü siyasetinin “terörizm” üzerine kamusal bir tartışmanın parçası haline gelebileceği ikili bir forum önerisi getirmesi son derece yerindedir. Elbette, Washington Uribe’ye bu öneriyi reddetmesini tavsiye edecektir. Eğer olaylar bu şekilde gelişirse, Chavez Dışişleri Bakanına konuyu acil bir barış, güvenlik ve ulusal egemenlik meselesi olarak Birleşmiş Milletler Genel Meclisine taşımasını söylemelidir. Chavez, ABD’nin devam eden kasıtlı saldırılarına misilleme olarak, yakın zamanda Çin, Rusya, Latin Amerika ve Avrupa’yla petrol ihracatı ve yatırım anlaşmalarına imza attı. Kolombiya’dan tarımsal ithalatın kesilmesi yerel tarımsal üretimin geliştirilmesi için daha yoğun bir çabayı teşvik edebilir, toprak reformunu hızlandırabilir ve yerli gıda üretimine dönük kamusal yatırımların artırılmasına neden olabilir.
Granda’nın kaçırılması ve bazı Venezüellalı yetkililerin ihaneti olayı, ulusal egemenliğe karşı ABD destekli Uribe Doktrininden kaynaklanan gerçek tehditler konusunda Venezüella liderliği için bir “uyarıcı” da olabilir. Tehdit gerçek, sistemik ve acildir. Başkan Uribe emperyal bir gücün desteğine sahiptir, fakat Chavez de Venezüellalıların ezici çoğunluğunun desteğine ve ülkelerini, hükümetlerini ve egemen bir halk olarak yaşama haklarını savunmak için savaşmak isteyecekleri gerçeğine sahiptir. Venezüella’nın egemenliği sorunu basitçe bir diplomatik manevra sorunu değil, fakat Venezüellalıların her hangi bir askeri saldırı karşısında zorlu caydırıcı bir askeri güç olarak örgütlenmesi sorunudur.
20 Ocak 2005
(rebelion.org’den sendi
ka.org tarafından çevrilmiştir)