Sempozyuma Katılacak BDSP’li Tersane İşçilerinin Yapacakları Basın Açıklama Çağrısı: Basına ve kamuoyuna, Biz tersane işçileri sigortasız, sendikasız, iş güvencesiz ve her şeyden önemlisi can güvenliğimiz olmadan çalışmaktayız. Her gün sakatlanmalarla, ölümlerle ve yaralanmalarla karşı karşıya kalmaktayız. Taşeronluk sistemine, yevmiye usulü çalışmaya karşı tüm tersane işçileri olarak mücadele etmek zorundayız.Bu sorunlarımızın çözümü birlikte mücadele etmekten geçmektedir. […]
Sempozyuma Katılacak BDSP’li Tersane İşçilerinin Yapacakları Basın Açıklama Çağrısı:
Basına ve kamuoyuna,
Biz tersane işçileri sigortasız, sendikasız, iş güvencesiz ve her şeyden önemlisi can güvenliğimiz olmadan çalışmaktayız. Her gün sakatlanmalarla, ölümlerle ve yaralanmalarla karşı karşıya kalmaktayız. Taşeronluk sistemine, yevmiye usulü
çalışmaya karşı tüm tersane işçileri olarak mücadele etmek zorundayız.Bu sorunlarımızın çözümü birlikte mücadele etmekten geçmektedir.
Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu, 13 Şubat Pazar günü Kadırga Kültür Merkezi’nde “Sermayenin sosyal yıkım saldırılarına karşı işçiler-emekçiler mücadele
ve örgütlenme sorunlarını tartışıyor” başlıklı bir sempozyum düzenleyecek.
Bu sempozyuma katılarak hem tersanelerde yaşadığımız sorunları tartışma imkanı bulacağız, hem de işçi sınıfının diğer bölükleri ile ortak mücadele hattı örmenin
imkanını yaratabileceğiz. Tersanelerde çalışan BDSP’li işçiler olarak, tüm tersane işçilerini sempozyuma davetediyoruz. Bu amaçla 11 Şubat günü yapacağımız basın açıklamasına emekten yana tüm güçleri ve basın çalışanlarını davet ediyoruz.
Tarih: 11 Şubat saat:7.30
Yer : İçmeler Tren İstasyonu
1-Sempozyumun Genel Çerçevesi
İkinci Dünya Savaşı sonrasında yakaladığı göreli bir büyüme döneminin ardından emperyalist-kapitalist sistem, 1974 Petrol Bunalımı’yla patlak veren ve zamanla giderek genişleyen krizden kurtulmak için tüm dünyada işçi ve emekçilere kapsamlı saldırılar yöneltmektedir. Sosyalist Blok’un çöküşünün ardından çeşitli başlıklar altında hız kazanan bu saldırılar son yıllarda git gide tırmanmakta, her geçen gün daha da yıkıcı sonuçlar yaratmaktadır.
Hiçbir sınır tanımadan dünyanın her yerinde istediği gibi at koştursun, daha çok kar edebilsin diye uluslar arası tekelci sermeye için bir dizi ayrıcalıklı yasa çıkarılırken, İMF, DB, DTÖ, OECD eliyle yürürlüğe sokulan neo-liberal politikalarla, işçi sınıfı ve emekçilerin uzun mücadeleler sonucunda elde ettiği en temel haklar ve kazanımlar hedef tahtasına oturtuluyor.
KİT kapsamındaki işletme ve kurumların özelleştirme adı altında sermayeye peşkeşi tam gaz sürüyor.
Tüm dünyada esnek çalışmayla birlikte köleci çalışma koşulları yerleştirilmeye çalışılıyor.
Devlet eliyle verilen kamusal hizmetler (eğitim, sağlık, belediye vb. hizmetler) özelleştirilip sermayenin talanına açılıyor, tüm sosyal haklar gaspedilmek isteniyor.
Enerji, su gibi yaşamsal öneme sahip kaynaklar yerli ve yabancı sermaye tekellerinin ellerine bırakılıyor.
Küçük üreticilerin tasfiyesi, tarımda devlet desteğinin kaldırılması ve getirilen bir takım düzenlemelerle tarımda kendine yeterli ülkelerin tarımı çökertiliyor, tarım üretimi uluslar arası tekellerin denetimine sokuluyor.
Hiç kuşkusuz ki, başını ABD’nin çektiği yeni dönemdeki işgal ve savaşlar, bu toplam saldırıların bir parçası ve devamıdır. Emperyalist barbarlığın Yugoslavya, Afganistan ve Irak’ta yürüttüğü savaşlarda yüzbinlerce insan canından oldu.
Tüm dünyada, sermayenin aralıksız uyguladığı yıkım ve köleleştirme saldırıları sonucunda işçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşulları gün geçtikçe daha da kötüleşmekte, işsizlik ve yoksulluk giderek artmakta, servet-sefalet kutuplaşması giderek keskinleşmektedir. Daha çok kâr düsturuyla hareket eden tekelci sermaye tüm dünyayı sefalete, açlığa ve şiddete boğmaktadır.
Bu saldırılardan en büyük payı emperyalizme bağımlı ülkeler almaktadır. Neo-liberal politikalar en sert ve en kapsamlı biçimde bu ülkelerde uygulanmaktadır. Türkiye bu ülkelerin başında gelmektedir. 24 Ocak Kararları’yla girilen bu sürecin önü, ancak 12 Eylül askeri faşist darbesiyle toplumsal muhalefetin ve sınıf hareketinin ezilmesi sayesinde açılabilmiştir. Sermaye iktidarı halen de esas olarak şiddet, baskı ve yasaklarla yol almaya çalışmaktadır. Fakat buna paralel olarak, milyonlarca emekçinin en yakıcı ve en temel istemlerinin istismarına dayalı bir kampanya yürütmektedir. KİT’ler üzerinden oynanan oyunlar hatırlardadır. Benzer oyunlar şimdilerde tarım, belediye hizmetleri ve sosyal güvenlik kurumlarının tasfiyesi için de tezgahlanmaktadır. Sonuçta, emperyalistlerin gözetim ve denetiminde “istikrar programı”, “reform” “uyum yasaları” vb. adlar altında yıllardır uygulanan neo-liberal saldırlar, emperyalizme bağımlılığı ve sosyal yıkımı artırmaktan, servet-sefalet kutuplaşmasını derinleştirmekten, ülkeyi peşpeşe krize, ekonomiyi her geçen gün daha da borç batağına sürüklemekten başka bir sonuç yaratmamıştır.
Emperyalizmin tam desteğini arkasına alan sermaye iktidarı, devlet ve hükümet cephesinden tüm olanaklarını seferber ederek bu saldırıları geçirmeye kararlıdır. Peşpeşe gerçekleşen özelleştirmeler ve geçen yıl çıkarılan kölelik yasasının ardından şimdi de ?sosyal reform” ve “sağlıkta dönüşüm programı? adı altında sosyal güvenlik kurumlarını tasfiyeye ederek piyasaya açmaya çalışmaktadır. Bu yasalar meclisten geçer ve uygulamaya konulursa eğer, milyonlarca işçi ve emekçi en temel ve en doğal ihtiyaçlarını karşılayamayacak, sefalet daha da derinleşecektir.
2- Sempozyumun Amacı
Sermayenin saldırıları bu kadar planlı ve kapsamlı iken sınıf ve emekçi hareketi büyük bir dağınıklık ve kendine güvensizlik içinde son yılların en zayıf dönemini yaşamaktadır.
Sendikaların tepesini tutan bürokratların uzlaşmacı ve ihanetçi çizgilerinin bunda büyük bir payı olduğunu özel olarak belirtmek gerekiyor.
Tarihsel önemdeki bu saldırıların püskürtülebilmesi, saldırıların hedefi olan işçi ve emekçilerin silkinip ayağa kalkmasına, örgütlü, birleşik bir mücadele yürütmesine bağlıdır. Sınıf hareketinin üzerindeki ölü toprağı atması için siyasal bir sınıf hareketinin ve bunun bir parçası olarak da yeni bir sendikal hareketin yaratılması gerekmektedir.
Mevcut sendikal hareket, gelinen noktada sınıfın sermayeye karşı mücadelesini örgütleme hedef, niyet ve yeteneğinden yoksun olduğunu defalarca kanıtlamıştır. Bazı sendikaların ya da şubelerin yer yer daha ileriden tutum almaları, sendikal hareketin genel tablosunu değiştirmemektedir. O halde sınıf hareketinin yenilenme ihtiyacı sendikaları da kapsamak zorundadır.
Bu tablo karşısında sınıfın ileri ve öncü kesimlerine, emekten yana güçlere her zamankinden daha büyük bir sorumluluk düşmektedir.
Bu sorumluluk gereği BDSP olarak “İşçiler ve emekçiler sermayenin sosyal yıkım saldırılarına karşı örgütlenme ve mücadele sorunlarını tartışıyor” başlıklı bir sempozyum örgütlemeye karar verdik.
Öncelikle, işçi ve emekçilerin ezici bir çoğunluğunun bu saldırıların yeterince bilincinde olmadığı görülüyor. Saldırıların ne anlama geldiğinin az -çok farkında olanların ise kafaları yeterince açık ve net değil. Bu nedenle, işçi ve emekçilerin bu saldırılar konusunda bilgilendirilmesi-bilinçlendirilmesi gibi bir sorumlulukla hareket ediyor; bu yöndeki çalışmamızın bir parça
sı olarak düzenlediğimiz sempozyumun işçi ve emekçilerin aydınlatılması amacına hizmet edeceğini düşünüyoruz.
İkincisi; sınıf hareketinin düzeyi, mevcut sendikal hareketin verili durumu ve sınıfın yakıcı ihtiyaçlarından hareketle, işçi sınıfının tarihsel misyonuna inanan emekten yana güçler ile saldırıların birebir muhatabı olan sınıfın ileri öncü kesimlerinin bu temel sorun vesilesiyle bir araya gelip tartışmalarının, deneyim ve birikimlerini paylaşmalarının ve bunu sınıfın daha geniş kesimlerine ulaştırmalarının bir göreve ve yakıcı bir ihtiyaca karşılık düştüğünü düşünüyoruz.
Üçüncüsü; bu yöndeki tartışmaların derinleştirilmesi, süreklileştirilmesi ve ulaşılan sonuçların sınıfın daha geniş kesimlerine mal edilmesi ve nihayet birlikte ortak hareket noktalarının yakalanması birbirinden farklı dinamiklerin ve güçlerin iç içe ve paralel bir tarzda değerlendirilmesini, ortak etkinliklerin ortak bir hedefe bağlı olarak yürütülmesini gerektirmektedir. Dolayısıyla, ulaşılan sonuçlar kadar, ulaşılacak güçlerle yapılacak sempozyumla yeni bir başlangıç yapmayı da önemsiyoruz.
Son olarak, bu tür tartışma platformları kuşkusuz ilk defa oluşturulmuyor. Gerçekleşen benzeri toplantıların hepsi de tabanı harekete geçirmek gerekliliğine vurgu yapıyor. Temel eksikliğin tabanda hareketliliği sağlamak olarak görüldüğü yerde, sempozyumun bir diğer amacı da, ön hazırlık sürecini tabana doğru yaymak, işçi ve emekçilerle sempozyumu birlikte örgütlemek, tabanın irade ve inisiyatifini sempozyuma taşımaktır. Öyleyse sempozyum sermayenin saldırılarının ve sınıf hareketinin sorunlarını tartışma platformu olacağı gibi, taban hareketini açığa çıkarma çabası olduğunu söylemek yerinde olacaktır.
Birleşik, militan, siyasal bir sınıf hareketinin yaratılması için atılmış bu adıma, işçi sınıfının mücadelesine inanan, emekten yana tüm güçleri omuz vermeye çağırıyoruz.
3- Sempozyumun Kapsamı ve Tartışma Konuları
* “Sosyal devlet” anlayışından neo-liberal politikalara geçiş: Nedenler, amaçlar, uygulama biçimleri ve ortaya çıkan sonuçlar.
* Türkiye’de sermayenin genel saldırıları başlığı altında sosyal güvenlik kurumlarının tasfiyesi, (hastanelerin özelleştirilmesi, sağlık hizmetlerinin paralı hale getirilmesi vb. alt başlıklar), özel emeklilik sistemine geçiş ve kıdem tazminatının gaspı ve bunun yaratacağı sorunlar
* Bu saldırılara karşı örgütlenme ve mücadele sorunları
•Sermeyenin saldırılarına karşı işçi sınıfının mücadele ve örgütlenme deneyimleri