Süleyman Kudret:61 yaşında 9 çocuk babası.35 yıllık yurt dışına nakliyat yapan tır emekçisi. Çocuklarından ikisi evli, ikisi üniversite öğrencisi,biri asker, biri ilköğretim öğrencisi ve diğerleri üniversiteye hazırlanıyor. Düzenli olarak eve para getiren tek kişi kendisi. En son üniversiteye hazırlanan bir oğlu okumaktan vazgeçip yurtdışında çalışmaya gitmiş. HE: İlk önce başınız sağolsun. Babanızı Irak’ta çalışmaya götüren […]
Süleyman Kudret:61 yaşında 9 çocuk babası.35 yıllık yurt dışına nakliyat yapan tır emekçisi. Çocuklarından ikisi evli, ikisi üniversite öğrencisi,biri asker, biri ilköğretim öğrencisi ve diğerleri üniversiteye hazırlanıyor. Düzenli olarak eve para getiren tek kişi kendisi. En son üniversiteye hazırlanan bir oğlu okumaktan vazgeçip yurtdışında çalışmaya gitmiş.
HE: İlk önce başınız sağolsun. Babanızı Irak’ta çalışmaya götüren nedenlerden bahseder misiniz?
Aydın Kudret (Oğlu): Türkiye’de çalışırken aldığı maaş ailenin geçimine yetmiyordu. Ortalama eline geçen para 400-500 milyon civarıydı. O da iş olursa. Irak’ta çalışması için kendisine 800 $ teklif etmeleri üzerine işi kabul etti. Irak’ta yaşanan sıkıntıları bile bile işi kabul etmesinin nedeni; evde bekleyen çocuklarıydı…
HE: Hangi firmayla çalışıyordu? Şartları nasıldı?
AK: Daplan NAKLİYAT. Aralarında özel bir antlaşma olmadığını biliyorum. Ama gitmeden önce sigortalı yapmışlardı. Amerika askerlerine Türkiye’den su taşıyacaktı.
HE: Babanızın Irak’ta karşılaştığı sıkıntılardan ve o üzücü olayın başına nasıl geldiğinden bahsedebilir misiniz?
AK: Türkiye’den çıkan Tırlar Irak’a giriş yaptığında konvoy oluşturmuşlar. Gidilecek yere konvoyla gitmek onlar açısından daha güvenlikli oluyormuş. Babam konvoydaki yerini aldığında onunla beraber gelmesi gereken yardımcı şoförü henüz gelmemişti. Bunun üzerine konvoy babamı beklemeyerek harekete geçmiş. Aralarında ki mesafe 5-6 kilometre olunca yardımcı şoförü beklemekten vazgeçerek harekete geçmiş. Musul kentine geldiğinde gitmesi gereken yolu şaşırmış yanlış yöne sapmış. Yanlış yönde olduğunu fark ettiğinde geri dönmeye çalışmış. İşte o sırada cami tarafından bir roketatar saldırısına maruz kalıyor. Roketatardan çıkan füze konteynıra isabet ediyor. Araçtan inip konteynırı iptal ederek yoluna devam etmek istemiş ama o sırada camiden çıkan güruhun saldırısına uğramış. Babam o saldırı sırasında hayatını kaybetmiş. Bizim edindiğimiz başka duyumlara göre babamı aracın içine sokup araçla beraber diri diri yakmışlar.
HE: Bu olayı nasıl öğrendiniz?
AK: Ben olayın olduğunu askerdeyken öğrendim. Bütün günüm haber programlarını izlemekle geçiyordu zaten. O günlerde babamın çalıştığı firmanın Tırına yapılan saldırıyı izlemiştim. O anda anlamıştım zaten ama yine de bir umuttu. Belki de babam değildir diye umut ediyordum. Hemen Irak’ta çalışan eniştemi aradım. O da öyle bir olaydan haberdar olduğunu;ama babam olup olmadığından emin olmadığını söyledi. Dışişleri Bakanlığı’nı, Sınır Müdürlüğünü vb ilgili devlet kurumlarını aradım; ama hiçbir haber alamadım. Aradan bir gün geçtikten sonra o kötü haberi Irak’ta bulunan eniştemden aldım. Düşünün, birçok olanaktan mahrum olduğum halde bir iki telefon görüşmesiyle babamın öldüğünü öğrenebiliyorum; ama Dışişleri Bakanlığı bütün imkanlarına rağmen olay hakkında bilgi vermekte aciz kalıyor.
HE: Olay kesinleştikten sonra kaosun yaşandığı Irak’tan cenazenin getirilmesi sizin için zor olmadı mı?
AK: Tabii ki oldu. Ben, abim ve amcam naaşı almak üzere Silopi Sınır Kapısı’na gittik. Sınırda üç sıradan yaklaşık 15-20 km uzunluğunda araçlar Irak’a geçiş için sıra bekliyordu. Sınır yetkililerine özel durumumuzdan bahsetmemize rağmen “olsun siz de sıra bekleyeceksiniz” cevabını aldık. O zamanda asker olmamdan kaynaklı asteğmen kimliğimi kullanarak sıra beklemekten kurtulduk. Aslında bu şekilde bir ayrıcalık tanınması bizi daha çok üzdü. Yetkililerden naaşı getirmek için yardım istedik. Gideceğimiz yere kadar can güvenliğimizin sağlanmasını istedik. Bırakın yardım etmeyi, can güvenliği sağlamayı, yol yordam bile göstermediler. Oysa devletimizin babamızın naaşını Antakya’ya kadar getirip bize teslim etmesi gerekirdi.
Pasaportum olmadığından sınırda abimle amcamı beklemek zorunda kaldım. Naaşı alıp geldiklerinde yüzleri tanınmaz haldeydi. Irak’ta iki gece üç gün kalmışlardı ve bu hale gelmişlerdi. Anlattıkları dehşet vericiydi. Giderken yakalanmışlar cenazelerinin olduğunu söylemeleri üzerine serbest bırakılmışlar. Morga gittiklerinde bir sürü cesetle karşılaşmışlar. Zaten çabuk davranmamış olsaydık babamızın cesedini bulmamız imkansız olurmuş. Oranın yetkilisi bizimkilere “burada başka Türk cesetleri de var. İsterseniz onları da alın” demiş. Düşünün artık kimliği belirsiz kaç tane ceset yatıyor oralarda…Naaşı alıp geri dönerken de yolda başları kesilip kenara atılmış, köpeklerin üzerlerinde cirit attığı cesetlere rastlamışlar. Bütün bu gördükleri sadece iki günlük Irak yolculuğu.
Babamızın naaşını getirdiklerinde kokmaya başlamıştı. Zaten sözde morgda bekletilmiş. Morgun ne soğutma sistemi varmış nede başka teknik özellikleri. Morg olarak kullandıkları Tırların kasalarıymış zaten. Yetkililerden naaşı Antakya’ya getirmek için araç istedik onu da vermediler. Irak’tan Türkiye’ye geçiş yapan bir Tırla getirmek zorunda kaldık. İnsan sormadan edemiyor. Biz bu Ülkenin Vatandaşı Değil miyiz!!! Neden bize bu kadar zorluk çektirildi! Neden umursanmadık! Neden bir başsağlığı bile dilenmedi! Neden….
HE: Irak’ta çalışmak isteyen Tır şoförlerine söylemek istediğiniz bir şey var mı?
AK: Onlara bir şey söylememe gerek yok ki. Her şey ortada. Irak’ta kaos var,Irak’ta savaş var, Irak’ta ölüm var. Hayat hiç kimse için bu kadar ucuz olmamalı. Özellikle parayla karşılaştırılmamalı. İnsanlar buradan giderken “şansımı deneyeyim” diyor. “Belki de kurtulurum, ölmem” diyor. Hayatın Irak’ta şansı yok! Orda atılan hiçbir zar düşeş gelmez. Bence Türkiye’de dilenci olmak Irak’a gidip çalışmaktan daha doğru ve daha şereflidir. Biz bunu çok büyük bedel ödeyerek gördük, anladık. Herkes bizim gibi bedel ödeyerek anlamasın bu gerçeği.
HE: ABD’nin Irak’taki uygulamaları hakkında ne düşünüyorsunuz?
AK: Yaşananların tek sorumlusu. Benim babam başta olmak üzere orda öldürülen Türkiye vatandaşlarının baş sorumlusu.
Irak’a girmeden önce kimyasal silah var dedi. Bu silahlar tüm dünyayı tehdit ediyor dedi. Ama bir şey çıkmadı. Saddam dünyanın en büyük diktatörüdür dedi, kendi ulusuna işkence uyguluyor ,onlara zulüm ediyor dedi ama şu an Irak’ta bunları yapan O! 20 günde Irak’tan çekileceğim dedi ama 2 yıl oldu bence bu 20 yıl daha sürer. Bence hiç kimse ABD için ölmemeli