Takipsizlik Kararı: Yukarıda gösterilen suç tarihinde sağlık alanında faaliyet gösteren bir meslek kuruluşu olan tabip odası ve sağlık personelinin hak ve menfaatlerini korumak, çalışma şartlarını düzeltmek amacıyla kurulan Sağlık ve Sosyal Hizmet emekçileri sendikasına mensup doktor ve sağlık personeli oldukları anlaşılan sanıkların., C. Başsavcılığına müracaatla, topluca ancak tek tek yazılmış ve her birince ayrı ayrı […]
Takipsizlik Kararı:
Yukarıda gösterilen suç tarihinde sağlık alanında faaliyet gösteren bir meslek kuruluşu olan tabip odası ve sağlık personelinin hak ve menfaatlerini korumak, çalışma şartlarını düzeltmek amacıyla kurulan Sağlık ve Sosyal Hizmet emekçileri sendikasına mensup doktor ve sağlık personeli oldukları anlaşılan sanıkların., C. Başsavcılığına müracaatla, topluca ancak tek tek yazılmış ve her birince ayrı ayrı imzalanmış dilekçelerini vermek suretiyle özetle;
“kendilerinin de hekim ve sağlık çalışanı olduklarını, sağlık sektöründe çalışanların özlük haklarının, sosyal ve ekonomik durumlarının, çalışma şartlarının düzeltilmesi, herkese nitelikli, eşit ve ücretsiz sağlık hizmeti, iş güvencesi istedikleri ve bu uğurda faaliyet ve çalışmalarda bulundukları için İstanbul Tabip Odası ve 11 sendika, meslek örgütü ve sivil toplum örgütüne mensup 85 kişi hakkında İstanbul ilinde cezalandırılmaları istemiyle dava açıldığı, yargılamanın 13 Ekim 2004 günü yapılacağını, bunları istemenin ve savunmanın suç sayılmaması gerektiği, şayet bunlar suç ise, aynı fikir düşüncelerin kendilerinin de paylaşıp savunduklarını, bu nedenle kendileri hakkında da işlem yapılması gerektiğini” beyanla kendilerini ihbar etmişlerdir.
Dilekçe üzerine yapılan araştırmada, hükümetçe yürütülen sağlık politikalarının değerlendirilmesi, eleştirilmesi, sağlık çalışanlarının ücret ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi gibi konularda, başta sağlık alanı ile ilgili tabip ve eczacı odaları ve bazı sendika ve sivil toplum örgütlerinin katılımıyla İstanbul ilinde, Taksim meydanında, 19.12.2004 tarihinde ve İstanbul Tabip Odası toplantı salonunda, 22.12.2004 günü, sağlık personelince iş bırakma eylemi yapılacağının duyurulduğu ve alınan ve duyurulan bu kararlar doğrultusunda iş bıraktırma eyleminin yapıldığı belirtilerek, eyleme katılan 85 kişi hakkında İstanbul C. Başsavcılığının 18.05.2004 tarih ve 2004/482 Hz. 8530/11075 Esas iddianame no ile 7 nolu Asliye Ceza Mahkemesine TCK 236 md.ye muhalefetten kamu davası açıldığı tespit olunmuştur.
Sanıkların, mezkur dilekçeleri, bu davada yargılanan meslektaşlarına, duruşmanın yapılacağı günde, manevi destek amacıyla verdikleri ve aynı zamanda bunu mesleki sorunlarını gündeme taşımakta bir vasıta olarak kullandıkları anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, “herkes düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla, tek başına ya da toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir” (Anayasa md. 25 ve 26) Anayasa ile teminat altına alınan bu özgürlük, Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. md. İle de koruma altına alınmıştır. Düşünce ve düşünceyi açıklama özgürlüğü, düşünceyi açıklamada kullanılan araç (sözlü ya da yazılı basın, radyo, TV gibi) ya da içerik (söz, yazı, artistik ifade) farkı gözetilmeksizin hükmün kapsamı içindedir ve 10. md. Koruması altındadır. Yasalarla getirilen düzenlemeleri tenkid etmek, bunların hukuka aykırı düştüklerini savunmak, değiştirilmesini ya da ortadan kaldırılmasını istemek düşünce ve kanaat hürriyetinin doğal bir sonucudur. Bu özgürlüğün sınırları da Anayasa ve yasalarla gösterilmiştir. Mevcut yasalara aykırı teşvik etmek, aykırı ve suç teşkil eden eylemleri övme gibi TCK 312/1 derecesine ulaşmayan ifade ve onun tezahürlerini suç saymak mümkün bulunmamaktadır. Sanıkların, C. Başsavcılığına sundukları mezkur dilekçeleri, bir bütünlük içinde ve savunmaları ile birlikte değerlendirildiğinde, belirli bir mesleğe mensup çalışanlarca, öncelikle çalışma koşullarının nitelik, nicelik yönünden iyileştirilmesi, meslek mensuplarının maddi-manevi kalkınmalarının sağlanarak, halka sunulan sağlık hizmetlerinin kalitesinin arttırılması, arzu ve düşüncesinden hareket eden ve bunların yetkililerce dikkate alınmaması nedeniyle sitemkar ifadelere yer veren demokratik bir tepkiden ibarettir.
Öte yandan, sanıkların eğilimi ile İstanbul C. Başsavcılığının iddaanamesine konu eylem farklıdır. Zira, İstanbul C. Başsavcılığınca meslek mensupları sanıkların, düşünceleri değil, devlet memurlarınca işin bırakılması ve bıraktırılması yargılama konusu edilmiştir. (TCK 236) Elbetteki, nihayetinde kamuya ve topluma, bunu oluşturan fert ve bireylere sunulan sağlık hizmetlerinin eşit, nitelikli, parasız, kaliteli olmasında, bu hizmetin iş güvencesine sahip mensuplarca yerine getirilmesinin istenmesinde kamu yararı nedeniyle suç unsuru görülemez.
Bu itibarla, sanıkların suç teşkil etmeyen eylemleri nedeniyle haklarında kamu adına koğuşturma yapılmasına yer olmadığına,
Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü 16/10/1996 tarih ve 15/83 sayılı tamimleri gereğince ifadelerine başvurulan ancak gerçek anlamda sanık sıfatı olmayan sanıklara karar tebliğine yer olmadığına,
CMUK 164-165 md.leri gereğince itirazı kabil olmak üzere karar verildi. 17.12.2004
kaynak: www.ses.org.tr