Gerçekleşen Düşler Fabrikası: Zanon-Güneş Çelikkol

Neuquen kentindeki seramik fabrikası o pek yaygın deyişle “sektöründe

lider bir işletme” olmasına, en zorlu kavşakları bile ustalıkla almasına

ve üretimini daima artırmasına karşın, televizyon kanallarında ekonomi

programı yapan uzaylıların gündemine girmiyor bir türlü. Ancak dünyanın

farklı köşelerinden binlerce sendikacı ve kapitalizm karşıtı Zanon

deneyimini ilgiyle izliyor. “Marka olmak” gibisinden ifadeleri dillerine

pelesenk etmiş liberaller takımı yüz vermiyor belki ama, ana akım

medyaların dışından pek çok gazeteci ve belgesel sinemacının başını

çektiği bir gönüllüler ordusu daima bu fabrikanın yanında. “No Logo”

başlıklı kitabıyla tanınan Kanadalı yazar Naomi Klein ve sinemacı

yurttaşı Lewis tarafından bu fabrikaya destek vermek amacıyla Aralık

ayının ilk haftasında başlatılan imza kampanyası, binlerce Zanon

dostunun desteğini almış durumda.

Zanon fabrikasının bugüne uzanan öyküsü Arjantin’in ağır bir ekonomik kriz

yaşadığı 2001 yılının Ekim ayında, liberal politikacı Carlos Menem’e

yakınlığıyla tanınan ve bu sayede de yerel idarenin ve özel bankaların

yanı sıra Dünya Bankası gibi ulus aşırı kurumlardan da yüklü miktarda

kredi sağlayan patronun kapıya kilit vurmasıyla başlıyor. Sabahın

altısında işyerine geldiklerinde gece vardiyasında görevli arkadaşlarını

toplu hâlde kapı önünde beklerken bulan ve bu sayede de artık ülkenin

aylık 150 pezo (yaklaşık 75 milyon TL) tutarındaki işsizlik yardımıyla

geçinen milyonlarca yurttaşı arasına girdiklerini öğrenen işçiler, bu

duruma karşı ne yapabileceklerini tartışmaya başlıyorlar. 331 işçiden

bazısı kendi yolunu çizmek üzere ayrılıyor, geriye kalan 260 kişilik

çoğunluk ise, üretim yapmaya hazır bir işletmenin orada öylece

durmasındaki anlamsızlığa işaret ederek fabrikayı yeniden çalıştırmaya

karar veriyor. Kilitler sökülüyor, çarklar yeniden dönmeye başlıyor.

Böylece patronu tarafından hortumlanmış, yeterince borçlandırıldıktan

sonra kapatılmış seramik fabrikası 2002 yılının Mart ayında yeniden

üretime geçiyor.

Patronsuz kalmalarını fazla dert etmeyen Zanon işçileri, fabrikayı

kendileri yönetmeye başlıyor. Patronsuz ve bürokratsız bir işletme olan

Zanon o günden bu yana, doğrudan demokrasiyle yönetiliyor. İşçiler her

ayın bir günü düzenli olarak toplanıyor ve sekiz saat boyunca dünyanın

gidişatını, ülkenin durumunu, fabrikada neler yapabileceklerini

tartışıyor. Zanon ailesi yeni işçilerle mi genişleyecek, mesai saatleri

mi gözden geçirilecek, ücretler mi artırılacak, bunlara hep beraber

karar veriyorlar. Temsilciler ve kimi idari işlemlerle sorumluluk

alacaklar ise yine bu toplantılarda belirleniyor ve seçilen herkes

gereğinde geri çağrılabiliyor.

Zanon işçileri fabrikayı yeniden çalıştırmaya başlamalarının hemen

ertesindeki ilk toplantılarında ücretlerin eşitlenmesi kararı almış,

eski dönemde aylık 530 pezo ücret alan 130 işçi ile maaşları 1000 ile

1200 arasında değişen diğerlerinin aylıkları 800 pezo seviyesinde

eşitlenmişti. Zamanla gerekli koşullar oluştu, herkesin ulaşım giderleri

de karşılanmaya başlandı; bir de, belli bir süreden daha uzun zamandır

fabrikada çalışanların ücreti, kıdemlerinden dolayı 1000 pezo tutarına

yükseltildi. Kıdem farkı dışındaysa, çalışanlar arasında hiç bir ayrım

yok. Zanon hiç kimsenin cinsiyetinden, cinsel tercihinden, yaşından, ten

renginden, bedensel özelliklerinden dolayı diğerlerinden ayrı

tutulmadığı bir işletme. Üretim hacmindeki artışa koşut olarak Zanon

nüfusunu genişletmeye karar veren işçiler bugüne değin farklı

fasılalarla fabrikanın eski işçilerini, işçi çocuklarını, bedensel

engellileri ve Arjantin toplumunda daima ikinci sınıf insan muamelesi

gören Mapuche yerlilerini aldılar aralarına. Babalar ve oğullar,

kadınlar ve erkekler, bedensel engelli ve engelsizler, yerliler ve

beyazlar hem fabrikadaki günlük yaşamda ve hem de aylık toplantılarda

eşit haklara sahipler.

Zanon, 2002 yılı Eylül ayında 60.000 metreküp hacmine çıkarmıştı

üretimini. Ertesi yılın Şubat ayında aylık üretim miktarı 120.000

metreküp çıtasını aştı, Aralık ayında 250.000 barajına dayandı. Bugün,

yani tam bir yıl sonraysa fabrikanın aylık üretimi çoktan 400.000

metreküp seviyesini aşmış durumda. Üretim hacmi son bir yılda %50

üzerinde bir artış gösterdi. İstihdam ise yine bu raddede arttı,

başlangıçta 260 işçi vardı, şimdiyse 450 kişi çalışıyor. Üstelik bu

başarı, hukuksal konumunun belirsizliği hâlen sürdüğünden dolayı ihracat

yapamayan ve %30 verimlilikle çalışan bir fabrikada sergileniyor.

Dahası, tüm giderlerini kendisi karşılamak zorunda olan bir fabrikada:

Zanon fabrikasının patronu temin ettiği kredileri usûlsüz biçimde

kullanmasına ilâveten, fabrika giderlerinin %60 kadarını da devletten

teşvik olarak alırdı. Oysa ki işçiler ne tek bir kuruş yardım, ne de

teşvik alıyorlar. Üstelik, daha fabrikayı ellerine aldıkları andan

itibaren ödemeye başladıkları 130.000 pezo elektrik ve 140.000 pezo gaz

parası da cabası.

Zanon işçileri yola “toplum için fabrika” sloganıyla çıkmışlardı ve bu

ilkeyi hiçbir zaman terk etmediler. Bölge halkının desteğiyse, işçilerin

en büyük yardımcılarından oldu. Üretimin yasal olmadığı gerekçesiyle

fabrikayı kapatmaya çalışan mahkemeler, karşısında Neuquen halkını

buldu. Zanon öyle bir meşruluk kazanmıştı ki, resmî makamlar burasının

yasa dışı bir işletme olduğu iddiasından vazgeçmek durumunda kaldılar.

Ama böylesi bir örneğin varlığını devam ettirebilmesi, yine de bir

biçimde engellenmek zorundaydı. İşçilere fabrikayı bırakmaları

karşılığında belediyenin toplu konut inşaatlarında kendilerine istihdam

sağlanacağı söylendi, işçiler ise eğer böylesi bir imkân varsa bundan

işsizlerin yararlanması gerektiğini söylediler. Kamu destek ve

teşvikleriyle çalışan patronların istihdam sağlayanlar olarak

kutsandıkları, bir fabrikanın üretim yapmasının sahibine her tür

şükranın duyulması için yeterli olduğu bir ülke ve dünyada en büyük

yolsuzluklar dahi bu sebeplerden sineye çekiliyorken, Zanon ısrarla

kapatılmak isteniyordu. Bu girişimlerden sonuncusu, geçtiğimiz aylardaki

polis baskını oldu; ne ki Neuquen bölgesi işçileri bu saldırıya genel

grevle yanıt verdiğinden bu da bir işe yaramadı. Kasım ayının son

haftasındaysa beşinci girişim gerçekleşti ve yerel mahkeme, fabrikadaki

makinaların eski döneme ait borçların ödenebilmesi için satışa

çıkartılması yönünde bir karara vardı.

Yaşanan tam anlamıyla bir komediydi. Kararı işçilere ileten yargı

böylelikle Zanon fabrikasındaki yeni yönetimi fiilen tanımış oluyordu .

Bu, bir yanıyla, fabrikanın artık işçilerin özyönetimine geçtiğinin

tesciliydi. Ne
var ki, eski patronun lokavt ilânının yasalara uygun

olmadığına dair yargı soruşturmasına ve sabık yönetim kurulu üyelerinin

gerçekleştirdikleri usûlsüzlüklere dair ticaret mahkemesince verilmiş

kararlara karşın, Neuquen bölgesindeki hakim ne patron ve ne de yönetim

kurulu üyelerinden hesap soruyor, tek kuruşunun dahi fabrikaya

harcandığı şüpheli 75 milyon dolar tutarındaki borç işçilerin sırtına

yıkılıyordu. Bölgedeki yerel yönetimin tıpkı fabrikanın eski patronu

gibi Menemist partiden olması ve savcının bu partiye yakınlığı ise bu

karara elbet ki tesir etmemiş değildi.

Aliminyum devi IMPA ve tekstil sektöründe çalışan Brukman’la beraber

Arjantin’deki en önemli özyönetim fabrikalarından olan Zanon, bu

badireyi nasıl atlabileceğini tartışıyor şimdilerde. İşçiler, sonuna

kadar direneceklerini ilân ettiler.

İşçi yönetimine bugünden geçen fabrikalar, yalnızca işçi demokrasisinin

nasıl bir şey olduğunun gösterilmesi, patron veya bürokratlara hakikaten

de ihtiyacımız olup olmadığının ortaya çıkarılabilmesi açısından değil

yalnızca, bir işçi devletinin altyapısının örülmesi açısından da büyük

anlam taşıyor.

Sendika.Org'u destekle

Okurlarından başka destekçisi yoktur