Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması’nın -NAFTA- şenliklerle imzalanmasından hemen sonra 1994 1 Ocak’ında Zapatistalar, içinde Chipas eyaletinin Başkenti San Cristobal las Casas’ da olmak üzere yedi belediyeyi işgal etmişti. Neoliberalizmin henüz görkemli günlerinde ki bu işgal, egemenlerin sevinç çığlıklarını kursaklarında bıraktı. Zapatistalar Ya Basta- Artık yeter diyorlardı. Çünkü dağların eteklerine, kuytuluklarına kadar sürülen Mayaların, 1910 […]
Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması’nın -NAFTA- şenliklerle imzalanmasından hemen sonra 1994 1 Ocak’ında Zapatistalar, içinde Chipas eyaletinin Başkenti San Cristobal las Casas’ da olmak üzere yedi belediyeyi işgal etmişti. Neoliberalizmin henüz görkemli günlerinde ki bu işgal, egemenlerin sevinç çığlıklarını kursaklarında bıraktı. Zapatistalar Ya Basta- Artık yeter diyorlardı. Çünkü dağların eteklerine, kuytuluklarına kadar sürülen Mayaların, 1910 Meksika Devrimi’nden arta kalan son komün toprakları da bu anlaşmayla ortadan kaldırılıyordu. ”Piyasa”nın hükmüne tabi olarak yeterince ”kâr” lı olmadıklarından, yoksun yaşamlarını sürdürdükleri topraklar yabancı sermayeye çerez fiyatına satışa sunulmuştu. Serbest kalan piyasaların kâr hırsı kendi yiyeceklerini üretmeye bile engeldi. Sürüldükleri topraklarda mısırı ABD mısırı kadar ucuz üretemiyorlardı. O zaman ölmeliydiler. Sadece kendileri tüketmek üzere de üretemezlerdi. Çünkü Neolibaralizm bir bütün stratejidir. Aynı zamanda hastahaneleri paralı yapar. Bu nedenle kendi ürettiğiniz mısırı mutlak satmak zorundasınızdır. Eğitimi paralı yapar. Çocuklarınızın eğitimini sürdürmeniz için piyasaya tabi kalırsınız. Son kalan toprağınızı satar, genleriyle kapitalizme yani kansere ve kâra entegre edilmiş, ABD de mısırının toprağı öldürmesine ortak olursunuz ya da ölürsünüz. Her gün yetersiz beslenmeden dolayı-yanlış okumadınız her gün-, ölen beş yaşın altında ki 16500 çocuk gibi ölürsünüz.
CİNAYET CİNAYETİR
Zapatistaların bu karşı çıkışını Meksikalı sığır üreticileri ve sol liberaller anlamadılar. Onlara göre ne olursa olsun bu anlaşma Meksika’da yaygın olan yolsuzlukları ortadan kaldıracak, yasalara uyulacak ve vahşi kapitalizme set vuracaktı. Aslında yolsuzluklara karşı çıkmak kapitalizmi meşru kılmaktır. Vahşi kapitalizm ile kapitalizm arasındaki fark sadece ‘yasal mermisiyle bir komiserin yaklaşmasından’ başka bir şey değildir. Cinayet cinayettir. Meksikalı sığır üreticileri artık yoklar. Çünkü NAFTA ile ülkeye giren ABD eti ile birlikte tarihe karıştılar.
Avrupa Birliği ya da ”Emeğin Avrupası’nda” da olaylar farklı gelişmez. Neo Liberalizmin ilk çocuklarından kapitalist demokrasinin beşiği İngiltere’de madenlerin kapatılmasına karşı sürdürülen direnişlerde 1983’den 1985’e kadar 13 bin kişi tutuklanmıştır. 7 bin kişi yaralanmış 11 kişi ölmüştür. ”Artık işkence tezgahlarından geçmek istemiyoruz.” diye dünya küresel cehenneminin saç ayağı Avrupa Birliği’ne evet diyenler ne yazık ki yanılgılarını, ülkemizde madenler kapatılırken direnecek madencilerde, ilkokulların bile ticarethaneye dönüştürüleceği eğitim tezgahına karşı çıkan öğrencilerde, yok olmaya karşı yaşamaya çalışacak çiftçi direnişlerinde, özel hastahanelerde, olamayacakları apandisit ameliyatlarında anlayacaklardır.
ÖRGÜTLÜ ÜZÜM
Neoliberalizme karşı çıkıp onun temel kurumlarına sahip çıkmak nasıl bir çelişkidir. Zapatistalara alkış tutup çembere dahil olmayı savunmak nasıl anlaşılmaz bir olgudur. Efsanevi maden sendikacısı Arthur Scargill’in dediği gibi ”Babam bana söylerdi. Eğer patronlar bir şey istiyorlarsa ona karşı çıkmak genellikle iyi fikirdir.” Yani onların yiyeceğin metalaştırıldığı kapitalist tarımları yerine, küçük üreticileri, özelleştirilmiş hastahaneleri yerine, Küba’lı 13 bin doktor ile birlikte şu anda Venezuella’da gerçekleştirilen tamamen ücretsiz halk sağlığı kampanyasını ve merkezi küresel yönetim yerine doğrudan demokrasiyi savunmak gerekir….
Geçen hafta Ege’li sendikacıların gönderdiği ”Örgütlü kuru üzümden” bir avuç, Zapatistalara, Altkumandan Marcos’a yolladım. Boşverin Avrupa Birliği çatısını falan. Dünya bizim.
Kaynak: Birgün, 9 Ocak 2005