AB Anayasası: “Hayır”Da Hayır Var Mı?- Aziz Çelik

Avrupa solunun durumu da karışık. AB’ye karşı olanlar Anayasa’ya da karşı. Solun bir bölümü Anayasayı bir liberal manifesto olarak görüyor. Solun büyük bölümü ve sendikalar ise Anayasayı yetersiz bulmakla birlikte ılımlı bir tutum takınıyor.

Anayasa etrafındaki asıl güç gösterisi nasyonalistler tarafından yapılıyor. Çünkü Anayasanın reddi bütünleşme fikrinin reddi olacak; yabancı düşmanlığı ve nasyonalizm güçlenecek.

Ülkemizde de “gerici AB anayasasına hayır” değerlendirmelerine sıkça rastlanıyor. AB Anayasası, “serbest piyasanın kesin üstünlüğünü kabul eden; işçilerin sosyal kazanımları tanımayan; kamu hizmetleri ve sosyal güvenliğin özelleştirilmesini savunan bir metin” olarak değerlendiriliyor. “Sosyal Avrupa” fikri açısından “gerici AB Anayasası” söylemi tartışmaya değer.

Ayrıntı bilgisinin göz ardı edilmesi her zaman kolay genellemelere yol açar. Oysa analitik bir değerlendirme yapmakta sonsuz yarar var.

Anayasa pek çok “mahzurlu” yan içeriyor. Ekonomi ve para politikalarında liberal- piyasacı yönelim sürüyor; yeni bir şey yok. Mevcut antlaşmalar Anayasaya aktarılmış. Öte yandan Anayasa bir uzlaşma ürünü; yeni liberalizm ile sosyal korumacılık arasındaki gerilime göre şekilleniyor.

Anayasa, siyasal ve sosyal haklar açısından mevcut AB hukukundan daha ileri düzenlemeler içeriyor. Sınırlı da olsa demokratik süreçler güçlenmekte: parlamentonun rolü artmakta, oy çokluğu mekanizması yaygınlaşıp ve kolaylaşmakta, katılımcı demokrasinin kimi nüvelerine yer verilmekte…

Anayasanın göz ardı edilen yanı İlkeler ve Temel Haklar Şartı’dır. Tanrıya ve Hıristiyanlığa yer vermeyen, “mülkiyet hakkına” sadece bir kez atıf yapan Anayasada AB’nin; “insan onuru, özgürlük, demokrasi, eşitlik, hukuk devleti ve insan haklarına saygı temelinde kurulduğu; çoğulcu toplum, hoşgörü, adalet, dayanışma ve ayırımcılığın reddinin üye ülkelerin ortak değerleri olduğu” vurgulanmakta.

AB’nin ekonomik ve sosyal ilkeleri, “dengeli bir ekonomik büyümeye ve sosyal piyasa ekonomisine dayalı tam istihdam” ve “sosyal ilerlemeyi amaçlayan sürdürülebilir bir kalkınma” olarak belirtilmekte. “Sosyal piyasa ekonomisi” ve “tam istihdam” kavramları özellikle önemli. Çünkü halen yürürlükte olan antlaşma “serbest rekabete dayalı açık piyasa ekonomisi” ve “yüksek bir istihdam düzeyi” kavramlarına yer veriyor. Bu değişiklikler ETUC (Avrupa Sendikalar Konfederasyonu) tarafından talep edilmişti. Görüldüğü gibi Anayasa, serbest piyasanın kesin üstünlüğüne değil sosyal piyasa ve tam istihdam kavramına dayalıdır.

Anayasa, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesini temel almakta ve AİHM ve Topluluk Adalet Divanı kararlarını bağlayıcı kabul etmekte. Bu nokta önemli, çünkü Adalet Divanına göre toplu pazarlık hakkı, piyasa hukukunun üstündedir.

Anayasanın ikinci bölümü olan Temel Haklar Şartı ile sosyal haklar Anayasal bir statüye kavuşmakta: Sendika, toplu pazarlık ve grev haklarına temel haklar olarak yer verilmekte. (Mevcut AB antlaşmalarında bu konuda açık hükümler yoktu).

İş güvencesi, sosyal dışlanma ve yoksullukla mücadele; sosyal adalet ve sosyal koruma; kadın ve erkekler arasında tüm alanlarda eşitlik sağlanması ve ayrımcılıkla mücadele; adil ve kurallara uygun çalışma koşulları; çocuk işçiliğin yasaklanması; sosyal güvenlik ve sosyal yardım hakkı gibi pek çok sosyal hak Anayasada yer alıyor. İşçilerin 150 yıllık kazanımlarının önemli bir bölümü AB düzeyinde Anayasal norm haline geliyor.

Kısaca AB Anayasasında ekonomi ve para politikası konusunda mevcut tekrar edilmiş. Buradaki mahzurlar sürüyor. Ancak bu “gerici Anayasada” demokrasi ve sosyal haklar konusunda göz ardı edilemeyecek yenilikler ve piyasayı dizginlemeye yarayacak epeyce malzeme var.

AB Anayasası bir geriye gidiş mi? ETUC, bu soruya; “yetersiz, ancak ileriye doğru atılmış bir adım” yanıtını veriyor.

Anayasanın reddi, ultra-liberallerin ve nasyonalistlerin zaferi olacak, daha “sosyal bir Avrupa” isteyenlerin değil. Bu yüzden “hayır” da pek hayır yok.

Sendika.Org'u destekle

Okurlarından başka destekçisi yoktur