1906 yılında bir grup Amerikalı Yahudi tarafından kurulmuş olan American Jewish Committee (Amerikan Yahudi Komitesi- AJC) isimli uluslar arası lobicilik örgütü, 17 Aralık öncesinde Fransız, Alman, Yunanistan liderleri başta olmak üzere Avrupalı bir çok devlet başkanı ile Türkiye’nin üyeliği lehine görüşmelerde bulunduğunu açıkladı. Merkezi New York’ta bulunan ve Washington’da bir Hükümet ve Uluslararası İşler Bürosu […]
1906 yılında bir grup Amerikalı Yahudi tarafından kurulmuş olan American Jewish Committee (Amerikan Yahudi Komitesi- AJC) isimli uluslar arası lobicilik örgütü, 17 Aralık öncesinde Fransız, Alman, Yunanistan liderleri başta olmak üzere Avrupalı bir çok devlet başkanı ile Türkiye’nin üyeliği lehine görüşmelerde bulunduğunu açıkladı. Merkezi New York’ta bulunan ve Washington’da bir Hükümet ve Uluslararası İşler Bürosu olan örgüt, kendisini uluslar arası bir think-thank olarak tanımlamasına karşın, uzun yıllar boyunca İsrail devleti adına yaptığı çalışmalarla tanınıyor. AJC çalışmalarını uzun bir süre örtülü biçimler altında sürdürdükten sonra, Brüksel bürosunun açılmasının ardından Avrupa çapındaki etkinliklerini yaygınlaştırdı. Resmi amaçlarını, “İsrail devletinin varlık hakkını savunmak; insan hakları ile çoğulculuğu desteklemek ve anti-Semitizmle mücadele etmek” olarak açıklayan örgütün Yürütme Kurulu başkanı David A. Harris’in 21 Aralık 2004 tarihli “Türkiye mektubu”nda Türkiye’nin AB üyeliği ile ilgili görüşlere yer verildi.
“Avrupa Birliği’nin geçen hafta Türkiye’ye yönelik üyelik daveti gerçekten büyük önem taşımaktadır” diye başlayan mektup şöyle devam ediyor: “Kırk yıldan fazla süredir Türkiye’ye ilişkin olarak yapılan kem kümün ardından, AB nihayet büyük riski almaya karar verdi. Yolun bundan sonrası muhtemelen kısa da olmayacak, kolay da. Süreci karmaşıklaştıracak, hatta yoldan çıkartacak birçok şeyin olması hala mümkün, ama bir eşik aşıldı ve artık gerçekten de geriye dönüş yok.”
Türkiye’nin üyeliğinin AB açısından yarattığı olanak ve riskleri özetleyen ve Türkiye’nin AB’ye katılmasının, ABD açısından uzun vadeli bir dış politika hedefi olduğunu vurgulayan mektubun daha sonraki bölümlerinde şöyle deniliyor:
“Elbette, Washington Türkiye’nin geleneksel Amerikan-yanlısı tutumunun, bölgesel organı Amerika’nın denetim dışı küresel gücü ve etkisi olarak tanımlanan şeyi dengeleyecek bir karşı kuvvet olarak inşa etmeye kararlı olan bazı üye ülkelerin bulunduğu Avrupa’nın içinde de zayıflamayacağı üzerine kumar oynamaktadır.
Amerikan Yahudi Komitesi ile çok yakın bağlara sahip olan Türk Yahudi topluluğu, geçen hafta Brüksel’den gelen haberleri coşkuyla karşılayacaktır. 22 bin üyeli topluluk uzun zamandır, Türkiye’nin gelecekte Batılı kurumlara demir atmasının ulusal güvenlik, istikrar ve zenginliğin en önemli güvencesi olduğuna inanmaktadır.
Ve AB’nin açıklamaları, İsrail’de de memnuniyet yaratmıştır. İsrail Türkiye’nin üyeliğine yönelik desteğini zaten açıklamıştı. Yine de, tıpkı Washington gibi, Kudüs de, Türkiye’nin dış politikasının “Avrupalılaşması” halinde Ankara ile gelişmekte olan ikili ilişkilerinin kayganlaşması riskini taşımakta, ancak Türkiye ve doğu Akdeniz açısından ortaya çıkacak olan genel faydaların bu riski almaya değdiğine inanmaktadır.
Amerikan Yahudi Komitesi’nin Türkiye’ye yaptığı son ziyarette, Avrupa Birliği konusu, başbakan ve dışişleri bakanı da dahil olmak üzere hükümet yetkililerinin gündeminin birinci (ve ikinci ve üçüncü) sırasını işgal etti. Kasım ayındaki AB Komisyon raporu henüz yayınlaşmıştı ve bunu izleyen iki ay, Avrupalı liderlerin 16-17 Aralık’ta Brüksel’de yapılacak olan kader toplantısında “doğru şeyi” yapmaya ikna edilmelerini sağlayacak son şans olarak görülüyordu.
Türkiyeli liderler AJC’yi politik denklemin önemli bir parçası olarak görmektedirler. Bizler yalnızca Türk-Amerikan ilişkilerinin istikrarlı ve güvenilir bir sesi olarak görülmekle kalmıyoruz, aynı zamanda, AJC’nin Avrupa’nın tümünde sahip olduğu geniş çaplı ilişkiler nedeniyle, Fransız, Alman, Yunanlı ve diğer Avrupalı liderlerle yaptığımız görüşmelerde Türkler bizim vereceğimiz desteğe güveniyorlar. [Türkiye’nin] İyi örgütlenmiş bir Diaspora topluluğunun olmadığı koşullarda, Amerikan Yahudilerinin bu rolü üstlenmesini istiyorlar. Bunda da oldukça haklılar.”
Türkiye’nin tarih boyunca Yahudi topluluğu ile kurduğu dostane ilişkileri anlatarak devam eden mektup şöyle devam ediyor:
“Bugün, İsrail Türkiye olan ilişkilerini yaşamsal önemde ve karşılıklı olarak yararlı bir ilişki olarak tarif ediyor. Üstelik, İsrail ile ilişki kurulmasının önünde herhangi bir engel çıkmaması için bu durumun diğer Müslüman ülkeler karşısında savunulmasına da katkıda bulunuyor.
Ankara’ya yaptığımız son ziyaret sırasında, Kudüs, Türk liderlerin Gazze’deki İsrail eylemleri ile ilgili eleştirel açıklamaları konusunda kaygı duyuyordu. Ek olarak, ziyaretimiz Seymour Hersh’ün, İsrail’in kuzey Irak’taki Kürt bağımsızlık savaşçılarını eğitmekte olduğunu iddia eden ve yaygın bir tartışma yaratmış olan makalesinin The New Yorker’da yayınlanmasının hemen ardından gerçekleşmişti ki, bunlar Türkiye açısından kırmızı çizgileri oluşturmaktadır.
Başbakan ve dış işleri bakanı ile olan görüşmelerimizde, Türkiye’nin İsrail’in güvenlik bariyeri hakkındaki endişesi de dahil olmak üzere, bu ve diğer bağlantılı konular da gündeme geldi. Tam bir görüş birliğine vardığımız konusunda emin olmamakla birlikte, Türk-İsrail ilişkilerine verdiğimiz önceliğin farkında olan yetkililer, bu ilişkinin önemini, barış sürecinin gelişimine katkıda bulunma arzularını ve en kısa sürede İsrail’i ziyaret etme planlarını bir kez daha beyan ettiler.
Aslında, ziyaretimizden bu yana, Türk yetkililer tarafından dış işleri bakanının İsrail’i gelecek yılın Ocak ayında ve başbakanın da birkaç ay sonra ziyaret edebileceği yönünde tavsiyeler alıyoruz.
(…)
İstanbul’a yaptığımız ziyaret Neve Şalom’daki anma töreni ile çakışıyordu. Bu ziyaret sırasında, AJC Onursal Başkanı Büyükelçi Alfred Moses’un alicenaplığı sayesinde, törenden iki gün önceki Şabbat ayinine sunduğumuz Tevrat’ın yanı sıra, Yahudi topluluğu ile olan dayanışmamızı ve Türk yetkililere [geçen yılki saldırılar konusundaki] eli çabuklukları konusundaki teşekkürlerimizi de ifade etmek istiyorduk.
Bizim açımızdan özellikle gönül alıcı olan, Rum Ortadoks Ekümenik Patriği de dahil olmak üzere diğer inanç topluluklarının temsilcilerinin yanı sıra, birçok Türk ileri geleninin de törene katılmasıydı.
Yine, Türkiye’deki ABD büyükelçisi ve ailesinin Ankara’dan Şabbat töreni için özel bir ziyaret düzenlemiş olmasından ve İstanbul’daki ABD baş konsolosunun hem törene hem de anmaya katılmasından derin biçimde etkilendik.”
Türkiye’nin “Atatürk tarafından bu yönde atılan ilk adımdan sonra şimdi ileri doğru dev bir adım” attığını vurgulayan mektup, “Avrupa’nın tarihi artık asla eskisi gibi olmayacak” diye sona eriyor.
Kaynak: http://www.ajc.org (AJC resmi sitesi)