İşçi sınıfının ortak ve militan mücadele tarihinin yarattığı komite ve konseyleri deneyiminin ”toplumsal hareket sendikacılığı” çerçevesinde yeniden tanımlanması zorunludur. Bugünkü koşullarda ”komite ve konseyler”in sadece işyeri temelinde tanımlanması eksik bir yaklaşım olacaktır. Kuşkusuz işyerinde oluşacak komite ve: konseyler, yeni bir sendikal hareketin ve gerçek bir işçi demokrasisinin temel yapı taşları olmaya devam edecektir. Bununla birlikte […]
İşçi sınıfının ortak ve militan mücadele tarihinin yarattığı komite ve konseyleri deneyiminin ”toplumsal hareket sendikacılığı” çerçevesinde yeniden tanımlanması zorunludur. Bugünkü koşullarda ”komite ve konseyler”in sadece işyeri temelinde tanımlanması eksik bir yaklaşım olacaktır. Kuşkusuz işyerinde oluşacak komite ve: konseyler, yeni bir sendikal hareketin ve gerçek bir işçi demokrasisinin temel yapı taşları olmaya devam edecektir. Bununla birlikte yeni örgütlenme biçimlerine paralel olarak komite ve konseyler kavramının bölge ve mahalleyi de kapsayan bir temelde yeniden tanımlanması gerektiği de açıktır.
Yeni bir sendikal hareketin yaratılması, sendikal hareketin sadece bir parçasını oluşturduğu yeni bir emek hareketinin güçlü dinamiklerinden birisini oluşturmaktadır. Emekçi, ezilen kitlelerin bugünkü sömürü ve egemenlik sistemine karşı, gündelik mücadele düzlemlerini bile toplumsal muhalefet karakteriyle örgütlenmek dışında bir seçenekleri yoktur. Çünkü bugün toplumsal muhalefet karakteriyle örgütlenmeyen gündelik mücadeleler, sınıfın en basit öz savunma ihtiyaçlarını bile karşılayabilmekten uzaktır. Sendikal hareketin, bir toplumsal muhalefet bilinciyle yeniden yaratılması ise işçi sınıfını tüm emekçilerin kitlesel, bütünsel ve bağımsız çıkarları etrafında örgütlemeyi öngören; kurumsallamış ve resmileşmiş mücadele alan ve araçlarını aşan; işçilerin aktif bir politik özne haline gelmesinin asgari koşullarını yaygınlaştıran bir yaklaşımın benimsenmesiyle mümkündür.