EĞİTİM SEN KAPATILAMAZ Ülkemizde yüzyıllık geleneği olan Demokratik eğitim emekçileri hareketi ve örgütleri, her dönemde eğitim emekçilerinin ekonomik, sosyal ve mesleki sorunlarının çözümü için mücadele ile eğitimin laik, demokratik ve bilimsel bir öze kavuşturulması mücadelesini birlikte yürütmüşlerdir. Bu mücadelede egemen sınıfların ve iktidarlarının boy hedefi haline gelen eğitim emekçileri ve örgütlerine yapılan azgın saldırıların ana […]
EĞİTİM SEN KAPATILAMAZ
Ülkemizde yüzyıllık geleneği olan Demokratik eğitim emekçileri hareketi ve örgütleri, her dönemde eğitim emekçilerinin ekonomik, sosyal ve mesleki sorunlarının çözümü için mücadele ile eğitimin laik, demokratik ve bilimsel bir öze kavuşturulması mücadelesini birlikte yürütmüşlerdir.
Bu mücadelede egemen sınıfların ve iktidarlarının boy hedefi haline gelen eğitim emekçileri ve örgütlerine yapılan azgın saldırıların ana nedeni; haksızlığa,sömürüye ve baskıya karşı örgütlü duruşları ile eğitimin demokratikleştirilmesine dair taleplerini yaygınlaştırmaları ve her platformda dile getirmeleri olmuştur. Sürgünlerle, kıyımlarla, hapislerle, soruşturmalarla yolundan döndürülemeyen Devrimci, sosyalist, demokrat ve yurtsever eğitim emekçilerinin örgütlü mücadelesini kıramayan siyasal iktidarlar çareyi eğitim emekçilerinin güçlü ve kitlesel örgütlerini kapatmakta aramışlardır.
12 Martta TÖS, 12 Eylülde TÖB-DER kapatılırken, eğitim emekçilerinin alın teriyle elde edilen malları da gasp edilmiştir. Eğitim emekçilerinin örgütlerini kapatarak demokratik eğitim emekçileri hareketini dağıtıp teslim almayı planlayan siyasal iktidarlar her kapatmadan sonra daha gür, daha kitlesel ve daha militan bir hareketle karşı karşıya kalmışlardır.
12 Eylül Faşizminin ülkede estirdiği azgın terör karşısında dağılan Demokratik Eğitim Emekçileri Hareketi 8 yıllık bir suskunluk döneminin ardından (işçi sınıfının Bahar Eylemleri ile Üniversite gençliğinin üniversitelerde yükselen kitlesel ve militan eylemlerinden de etkilenerek) fiili, meşru ve militan bir sendikal mücadeleyi esas alan bir çıkış yapmıştır.
Eğitim emekçileri, ABC dergisi ve EĞİT-DER’in ardından sendikalaşarak; diğer kamu emekçilerine de sendikal haklar mücadelesinde önderlik yapmışlardır. Memur ideolojisinin duvarlarını parçalayarak, işçi sınıfının yeni bir bileşeni olarak ortaya çıkan bu yeni sendikal hareket, 90’lı yıllar boyunca toplumsal hareketin de en dinamik ve kitlesel gücünü oluşturmuştur.
60’lı ve 70’li yıllarda Eğitimin demokratikleştirilmesi mücadelesini Faşizme ve Emperyalizme karşı mücadele ile birleştiren ve bu mücadeleyi, işçi sendikaları, ilerici emek örgütleri ve devrimci gençlik örgütleri ile omuz omuza sürdüren TÖS ve TÖB-DER’in yarattığı geleneği devralan Eğitim Sen bu gün hukuk dışı zorlama yöntemler ve asısız suçlamalarla kapatılmak istenmektedir.
Emperyalizmin saldırganlığına ve IMF’nin politikalarına, özellikle eğitim ve sağlık alanındaki özelleştirmelere, kamusal alanını sermayeye peşkeş çekilmesine karşı işçi sendikaları, ilerici meslek örgütleri ve Demokratik Kitle Örgütleri ile omuz omuza mücadele eden KESK’in en büyük ve etkili sendikası Eğitim Sen, tüzüğündeki “Her bireyin anadilinde öğrenim görme hakkını savunur” maddesi gerekçe gösterilerek egemen sınıfların ve AKP iktidarının boy hedefi olmuştur.
Ana dilde eğitim hakkını savunduğu için hakkında kapatma davası açılan Eğitim Sen daha önce aynı gerekçeyle açılan bir davada beraat etmiştir. Ankara.1Nolu DGM.de açılan davada hüküm verirken ana dilde öğrenim görme hakkının savunulmasının suç oluşturmadığını belirttiği 1999/56 esas ve 1999/63 nolu kararda herkesin kendi anadilinde eğitim hakkını savunmanın bir eğitim sendikasının en doğal taleplerinden biri olduğu belirtilmişti.Yine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2002/656 nolu kararında herkesin kendi anadilinde öğrenim yapmasını savunmanın suç oluşturmadığını belirterek takipsizlik kararı vermiştir.
Bugün Eğitim Sen herkesin anadilinde öğrenim görme hakkını savunduğu için suçlanırken devletin televizyonu olan TRT’de Kürtçe de dahil olmak üzere ülkemizde yaşayan ve ana dili Türkçe olmayan yurttaşlarımıza yönelik yayınlar yapılmakta ve Milli eğitim bakanlığının izni ve onayı ile Kürt dilini öğrenmeye yönelik kurslar açılmaktadır.Bir zamanlar meclisten zorla atılan ve tutuklanan Leyla Zana ve arkadaşları devletin üst düzey yöneticileri ile görüşmeler yapmaktadır.Bu görüşmelerle Kürt sorununa şiddet dışında barışçı çözüm yolları üzerinde karşılıklı fikir alış-verişleri yapılmaktadır.
Bütün bu gerçeklikler ve çelişkiler yaşanırken AB’nin tüm buyruklarını yerine getiren AKP iktidarı ve bu süreci coşku ile destekleyen egemen sınıfların AB süreci ile ilgili sözde demokratikleşme iddialarına ilişkin gerçek yüzleri ve saklı niyetleri Eğitim Sen davasında aldıkları tavırla bir kez daha açığa çıkmıştır.
Unutulmamalıdır ki ana dilde eğitim hakkı evrensel bir haktır. Dünyanın neresin de olursa olsun eğitimciler,bilim insanları,eğitim örgütleri, insan hakları savunucuları bu temel ilkeyi savunurlar/savunmalıdırlar.Bu, eğitim biliminin gerçeğidir.
Ülkemizde herkesin kendi anadilinde eğitim hakkı; Bulgaristan’da ve Batı Trakya’da yaşayan Türklerin hakları ve Avrupa’da yaşayan Türk çocuklarının hakları gibi evrensel ve temel bir insan hakkıdır. Bugün Belçika’da Fransızca ve Almanca resmi dildir. Kanada ‘da hem İngilizce hem de Fransızca isteğe göre eğitim dili olabilmektedir. İsrail’de resmi dilin İbranice olmasına karşın Arap azınlık ilkokuldan lise sonuna kadar Arapça eğitim görmektedirler. İsveç’te resmi dilin İsveççe olmasına karşın ülkenin kuzeyinde yaşayan Samiler için eğitim dili Samice dir. İspanya’da resmi dil İspanyolca yanında diğer azınlıklar (Katalanlar, Galiçyalılar, Basklılar, Asturyalılar, Aragonlar) kendi dillerini eğitim dili olarak kullanmaktadırlar. Çin’de, ABD’de, İngiltere’de, İskoçya’da, İrlanda’da, Fransa’da da resmi dilin yanında çeşitli dillerin eğitim dili olarak kullanıldığı bilinmektedir.
Görüldüğü gibi herkesin kendi anadiliyle eğitim görme hakkı idari yapıları farklı olan birçok ülkede kullanılmaktadır. Bu ülkelerin önemli bir kısmı AKP iktidarının pek hevesle ülkemize sokmaya çalıştığı AB ülkeleridir. Bu ülkelerin hiçbiri herkesin anadilde eğitim görme hakkını kabul ettiği için bölünmemiştir. Ülkeleri bölen gerçek tehlike faşizm ve emperyalizmdir. Yugoslavya, Arnavutluk, Afganistan, Irak gibi, neden ve nasıl böldüğünün canlı örnekleridir.
Kuşkusuz bu dilin kullanımı ile ilgili yasallar, kurallar eğitim müfredatı ve kurum açma meselesi siyasal bir sorundur. Bunun kararı siyasal alanın siyasal örgütlerince verilir. Ancak bir eğitimci veya eğitimcilerin örgütü bu hakkı, insan hakları ve eğitim bilimi/pedagojisi açısından savunmalıdır. Bu hakkı savunmak aynı zamanda ve esas olarak düşünce, ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmelidir.Böyle olunca da düşünce ve düşünceyi ifade etme özgürlüğü temel insan haklarındandır ve cezalandırılamaz. Bu bağlamda Eğitim Sen hakkında açılan davanın hukuki değil, siyasi bir dava olduğu açıktır. Eğitim Sen, Demokratik Eğitim Emekçileri Hareketinden devraldığı bu temel ilkeyi, bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da kararlılıkla savunacak ve geçmişini, mücadelesini inkâr anlamına gelecek şantajlara boyun eğmeyecektir. “Herkesin anadilinde öğrenim görme hakkını savunur” maddesini bu örgütün gerçek sahipleri olan kurucu ve üyeleri tüzük maddesi yapmıştır. Hiçbir anti demokratik baskı ve tehdit Eğitim Sen kurucu ve üyelerini demokratik değerleri ve eğitim bilimlerinin ışığında özgürce tartışarak oluşturdukları tüzüğü değiştirmesini beklememelidir.
Eğitim Sen, eğitim emekçileri içinde, emek, özgür
lük ve demokrasi cephesinde ve en önemlisi halkının gönlünde bu temel ilkeleri savunduğu ve gerçek bir eğitim sendikası gibi tavır aldığı için ve siyasi iktidarlara göre rota belirleyen sendikalara benzemediği için büyük bir sempati, destek bulmaktadır. Bu tüzük maddelerini savunmak, çocuklarına “onurlu bir gelecek bırakacak olan” eğitim emekçilerinin de onurudur.
Gözden kaçırılmaması gereken esas mesele, Eğitim Sen’in kapatılmak istenmesinin tek ve esas nedeni,”anadilde öğrenim hakkını” savunmak değildir. Toplumsal muhalefetin en güçlü ve kitlesel örgütünü (dolayısıyla KESK’i) etkisizleştirmek, direniş ruhunu yok etmek, mücadele reflekslerini köreltmek, siyasal iktidarın ve egemen sınıfların hedefleri arasındadır. Zira devlet ve siyasal iktidarlar Eğitim Sen’i tüm manevralara ve çıkardığı yasalara rağmen etkisizleştirememiş, geleneğinden koparamamıştır. Eğitim Sen bugün siyasal iktidarın uygulamalarına karşı mücadeleyi örgütlemeyi çalışan toplumsal muhalefetin en kitlesel ve mücadeleci örgütü olma potansiyelini tüm olumsuzluklara rağmen korumaktadır. IMF politikaları ile başta ABD olmak üzere, diğer emperyalistlerle uluslar arası sermayenin küresel hesapları ve Ortadoğu projeleri dikkate alındığında kısa ve orta vadede ülkemizin, bölgemizin ve dünyanın birçok bölgesinin karşı karşıya kalacağı tablo; tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar yaygın bölgesel savaşlar, göçmenler, yoksullar, işsizler, mülksüzler ve güvencesizler kitlesidir.
Dolayısıyla bugün küçük sayılabilecek direniş mevzilerinden bile rahatsız olan siyasal iktidar (20 Kasım Ankara eylemi sonrası Başbakanın sendikalara dönük öfkeli ve düşmanca tavrı rahatsızlığın dışa vurumu ve bu eylemlerin daha da kitleselleşip radikalleşmesinden ve de yaygınlaşmasından duyduğu kaygının açığa çıkmasıdır.) yarınlara direniş odaklarını dağıtarak gitmek istiyor. Şimdilik hedef Eğitim Sen’dir. Hem de uzun vadeli esas amacını gizleyip “anadilde öğrenimi” bahane ederek bir taşla kuş vurmak. Yani bir yandan Kürtlerin AB kriterleri düzeyine inen taleplerini etkisizleştirirken, diğer yandan da, emek hareketinde milliyetçi bir dalga yaratma yoluyla emek hareketini bölmek ve etkisizleştirmek!
Sonsöz
Eğitim Sen’de oynanan bu oyunu görerek bir yandan ilerici emek örgütleri ve demokrasi güçleriyle ortak bir zemin oluşturmalı ve öncelikle kendi kitlesini örgütlerine yönelik bu sinsi oyuna karşı direniş örgütlemeli; (eğitim emekçilerinin yakın tarihi Eğitim Sen’in büyük ve etkili direnişler örgütleme potansiyeline sahip olunduğunu göstermiştir. Yeter ki, yöneticiler net bir duruş sergilesin ve kitleye güven versin.) Diğer yandan da hukuksal mücadeleyi en üst ve etkili boyutta örgütlemelidir.
Biz Devrimci Öğretmenler, emekçi halkımıza ve çocuklarımıza karşı sorumluluğumuz ve bu mücadelede yitirdiğimiz arkadaşlarımızın anılarına olan saygımızla dün olduğu gibi bu gün de, yarın da yarattığımız değerlerimizin yok edilmesine izin vermeyeceğiz.
İsmet Aktaş
Eğit-Sen Genel Başkanı