Hep birlikte 1980’lerin ilk yarısını düşünelim. Nikaragua’da Sandinistler vardı; şahin pençesinde yavru kuş olmadıklarını haykırdıklarında, hatırlıyorum, siz de boynunuza kırmızı bir mendil takmıştınız. 12 Eylül faşizminin karanlığında bir soluktu Sandinistler; rüzgarı sadece duygularınızı değil, Marksizmin düşünsel haznesini de harlamıştı; hükümet olmakla iktidar olmak bir ve aynı şey midir; hükümet olmadan da iktidar olunabilir mi, sorularına […]
Hep birlikte 1980’lerin ilk yarısını düşünelim. Nikaragua’da Sandinistler vardı; şahin pençesinde yavru kuş olmadıklarını haykırdıklarında, hatırlıyorum, siz de boynunuza kırmızı bir mendil takmıştınız. 12 Eylül faşizminin karanlığında bir soluktu Sandinistler; rüzgarı sadece duygularınızı değil, Marksizmin düşünsel haznesini de harlamıştı; hükümet olmakla iktidar olmak bir ve aynı şey midir; hükümet olmadan da iktidar olunabilir mi, sorularına siz de yanıt aramıştınız. Aynı dönemlerdi; Avrupa Topluluğu üç üyeyi daha bünyesine katarak sayısını 9’dan 12’ye çıkarmıştı. Şimdi belleğinizi kontrol ediniz; ikincisi adına yüreğinizde ve bilincinizde en ufak bir ize rastlamakta mısınız?
Tarihi adım adım arşınlamaya gerek yok; 1980’lerin sonlarında Sovyet Bloğu dağılıp da bayraklardan orak çekiçler söküldüğünde, en Troçkistinizin bile yüreği sıkışmıştı; sıkışmıştı da taa Güney Afrika’dan Mandela’nın kurtuluşunu selamlamak için sallanan kızıl bayraklarla nefes almıştınız. IMF ve Dünya Bankasının 80’li yıllar boyunca “ekonomik mucize” diye yutturduğu topraklarda; Brezilya, Arjantin, Şili, Güney Kore ve Filipinlerde gerçek mucizeyi işçi sınıfı hareketinin gerçekleştirdiğini öğrenmiş, teorik gündeminize toplumsal hareket sendikacılığının bu deneyimlerini de katmaya başlamıştınız. Bu yıllar için belleğinizi lütfen zorlayınız; iki Almanya’nın fiili birleşmesiyle ivme kazanan AB oluşumu adına benzer tatlar bulabilecek misiniz?
1995’in Ocak ayına dönünüz. Daha dün gibi; elden ele Zapatistaların bildirilerini mi dolaştırıyordunuz, yoksa Avrupa Topluluğuna yeni katılan üç yeni üyenin katılım ortaklığı belgelerini mi? Bu yılın Mayısında 10 yeni üye ile sayısı 25’e çıkan Birlik oluşumu, sizin devrimci düşünce ve eyleminize hangi zenginlikleri kattı, lütfen düşününüz.
Diyelim ki devrimciniz; Brezilya’daki Topraksızlar Hareketinin herhangi bir belgesinin size verdiği kuramsal feyzin binde birini AB’nin herhangi bir belgesinden alabildiniz mi? Avrupa Parlamentosunun hangi seçiminde, Venezüellalı Çavez’in seçimi kadar heyecan duydunuz? “Ölü ya da diri La Paz’a gideceğiz ve gringo Goni’yi defedeceğiz” diyen Bolivyalı madencilerin sesleri mi daha tanıdık sizin için, yoksa dokuzuncu senfoni mi?
Bu kıyaslamalar anlamsız mı geldi? Peki, o zaman yekten sorayım; Avrupa Birliği oluşumunun herhangi bir anı, işçi sınıfı sosyalizminin tarihsel birikiminin bir parçası mıdır? Değilse, bu özdeşlik duygusu, bu heyecan nedendir? AB oluşumunun neyin parçası olduğunu anlamak için, bu yazıyı, “Diyelim ki burjuvasınız” başlığıyla yeniden okumak kafidir.
Birgün Gazetesi/26/12/04